Türk-Rus İlişkilerinde Enerji Faktörü
Türk-Rus İlişkilerinde Enerji Faktörü: Bağımlılıktan, Karşılıklı Bağımlılığa Giden Yol
Enerji tüketimi; dünya nüfusunun artmasına ve sanayinin gelişmesine paralel olarak hızla artmaktadır. Günümüzde; hem enerjide dışa bağımlı olan, hem de enerji tedarikçisi konumunda olan devletlerin dış politikalarına baktığımızda enerji faktörünün çok büyük bir öneme sahip olduğunu görebiliriz. Gün geçtikçe artan petrol ve doğal gaz tüketimi; enerjinin temelde ekonomik ve stratejik değerinin artması anlamına geliyor. Küresel dengelerinin değişmesi ve artan enerji fiyatları; Avrupa Birliği ve Türkiye gibi tüketici ülkelerde ekonomik sorunlara neden olurken, özellikle Rusya gibi enerji zengini ülkelerin artan enerji fiyatlarını kendi siyasi ve ekonomik çıkarları doğrultusunda kullandığını görüyoruz.
Türkiye’nin Enerji Bağımlılığı: Mavi Akım projesi ve sonraki gelişmeler Tarihe baktığımızda; Türkiye ve Rusya arasındaki enerji ilişkileri 90’lı yıllardan bu yana yaşanan bazı politik krizlere rağmen seyrini olumlu yönde sürdürmüştür. Türkiye bir petrol ve doğal gaz ülkesi değil keza kendi enerji ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayamıyor. Fakat coğrafi konumu gereğince Türkiye enerji bağlamında Avrasya’da ve Orta Doğu’da en önemli transit ülke konumundadır. Burada Türkiye’nin Balkanlara, Doğu Akdeniz’e, Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya uzanan bir ülke olması esas unsurdur. Enerjide dışa olan bağımlılık Türkiye’yi enerji güvenliği ve enerji arzı politikalarında ihtiyatlı adımlar atmaya sevk ediyor. Mavi Akım olarak bilinen doğalgaz projesi 1997 yılında imzalanmış ve 2005 yılından itibaren iki ülke arasında doğalgaz alışverişinde önemli bir role sahip olmuştur. Bu proje; Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkeleri saf dışı bırakarak Batıya ulaşan önemli bir enerji güzergahı konumuna gelmiştir. Türkiye’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığı en başta tek taraflı olarak gözükse de, durum özellikle 2013 yılında başlayan Ukrayna krizinden sonra farklı bir hal almıştır. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin Rusya’ya uyguladığı ambargolar ve AB’nin “sözü geçen” üye ülkelerinin Rusya’dan başlayarak Karadeniz üzerinden Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan, Slovenya ve ayrıca Avusturya’ya aktarılması planlanan Güney Akım doğal gaz boru hattına karşı çıkmaları; Vladimir Putin’i AB’ye karşı Türkiye kartını oynamaya sevk etmiştir. Güney Akım’ın çok maliyetli olması ve de akabinde gündeme gelen Bulgaristan’ın projeyi geçersiz kılan politikaları yüzünden Aralık 2014’te bu projenin durdurulmasına karar verilmiştir.
Güney Akım yerine Türk Akımı: Karşılıklı bağımlılığa açılan bir kapı mı? Güney Akım projesinin iptalinden sonra Vladimir Putin’in 2014’te Türkiye ziyareti, gündemde yeni bir Türkiye-Rusya enerji anlaşmasına dair söylemlere yol açmıştır. Bu görüşme; AB’nin Rusya’ya karşı olan enerji bağımlılığını azaltma hamlesine, Putin’in Erdoğan ile masaya oturarak karşılık vermesi olarak değerlendirilmelidir. Güney Akım’ın iptali ve bunun yerine Türk Akımı projesinin gündeme gelmesi, Türkiye’nin Rusya’ya ihtiyaç
duyduğu gibi Rusya’nın da Türkiye’ye ihtiyaç duyacağı tezlerini ortaya çıkarmıştır. ABD’nin ve AB’nin ambargolarına karşı alternatifler geliştiren Rusya’nın enerji politikası da bu anlamda değişim göstermeye başlamıştır. AB ülkelerinin yüksek oranda Rus doğalgazına bağımlı olması, bir anlamda Rusya’nın elini güçlendirse de, AB’nin enerji ihtiyacını farklı kaynak (yenilenebilir enerji, kaya gazı) ve güzergâhlardan karşılamaya başlaması Rusya için bir tehdit unsuru oluşturmuş durumdadır.
Türkiye ve Rusya’nın birbirine duyduğu karşılıklı güven neticesinde ortaya çıkan Türk Akımı projesi; enerji transferinde yeni bir güzergâh oluşturması ve iki ülke arasındaki ilişkilere olumlu etkisi bakımından önemlidir. Maliyetli olan Güney Akım’dan Türk Akımına geçiş; bu yeni boru hattının daha kısa olması ve projeden maddi anlamda tasarruf sağlanabilmesi açısından, ekonomik anlamda zor zamanlar geçiren Rusya için önemli bir fırsattır. Ayrıca Türkiye’nin ilk nükleer santrali olacak Akkuyu Nükleer Santrali’nin Rusya’ya ait bir enerji şirketi olan “Atomstroyexport” tarafından yapılacak olması da ikili ilişkilere yeni bir boyut kazandırmıştır. Fakat Türk Akımı projesiyle Rusya’ya karşı olan enerji bağımlılığını karşılıklı bağımlılığa dönüştürme yolunda ilerleyen Türkiye, nükleer enerji politikalarında da dikkatli adımlar atmalıdır. Türk Akımı, dış politikadaki stratejik değerinin yanı sıra Türkiye’nin artan enerji talebine cevap verecek olması yönü ile de önem arz etmektedir. Çok yönlü bir dış politika geliştiren ve coğrafi konumunun farkında olan Türkiye’nin enerji alanındaki önceliklerine bakıldığında; ilk olarak, enerjinin güvenilir kaynaklardan ve uygun bir fiyat seviyesinden temin edilmesi gerekmektedir. İkinci olarak ise, enerji merkezi olma yolunda atılan adımlara ek olarak enerji transferinde ticari merkez olabilmek önem taşımaktadır.
Kuzey Akım-2 ve Türkiye Kasım 2015’te Türkiye ve Rusya arasında yaşanan uçak krizi, Türk Akımı projesinin gerçekleşme ihtimalini sekteye uğratmıştır. Krizden hemen sonra Rusya, Türk Akımı projesi ile ilgili görüşmeleri askıya almış ve Baltık Denizi’nden Avrupa’ya doğal gaz ihraç etmek için Kuzey Akım-2 projesini önermiştir. Kuzey Akım-2, Kuzey Akım-1’e paralel olarak Baltık Denizi altından Almanya’ya uzanan boru hattı projesidir. Boru hattının Rusya’da Viborg şehrinden başlayarak Almanya’nın Greifswald kentine kadar iki hat şeklinde çekilmesi planlanmaktadır. Rusya’nın bu projeden amacı, Ukrayna üzerinden Avrupa’ya ulaşan boru hattının yönünü değiştirerek Ukrayna’yı aldığı geçiş ücretinden mahrum bırakmaktır. Yani diğer bir deyişle; amaç, hem Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını arttırmak, hem de siyasi proje adı altında Ukrayna’ya gözdağı vermektir. Siyaset kulislerinde; ABD’nin projeye karşı olduğu, ABD’nin Rus ve Avrupa şirketlerine yönelik ambargolar uygulayabileceği ve bu yüzden projenin gerçekleşmeyeceği tartışılıyor. Türk-Rus ilişkilerinde normalleşme sürecine gidildikten sonra Türk Akımı ve Akkuyu Nükleer Santrali projelerinin devam ettirilmesini, zaman zaman yaşanan politik krizlere rağmen ikili ilişkilerin ticari açıdan karşılıklı bağımlılığa dayalı olduğunun bir göstergesi olarak görebiliriz. Türkiye tarafından Kuzey Akım-2 Projesi siyasi bir proje olarak okunmaktadır ve Türk-Rus enerji ilişkilerini olumsuz yönde etkilemeyeceği beklenmektedir.
Ayrıca, Rusya ile yaşanan uçak krizinin ardından Katar ile görüşmeler, Azerbaycan ile TANAP projesinin operasyonel hale getirilmesinin hızlandırılması ve kapasitesinin artırılmasına yönelik çalışmalar ve Kuzey Irak doğalgazına yapılan vurgu; Türkiye’nin enerji arzını çeşitlendirmek maksadıyla attığı adımlardır.
Türkiye ve Rusya arasındaki enerji ilişkileri, tek taraflı bağımlılık ile başlasa da, özellikle Türk Akımı projesinin gündeme gelmesiyle karşılıklı bağımlılığa doğru evrimleşmeye başlamıştır. Dünya genelinde yaşanan siyasi gerilimler ve değişen politik dengeler bu iki ülkenin yakınlaşmasına sebep olmuştur. Yaşanan uçak krizi, ikili ilişkileri kısa süreliğine sekteye uğratsa da enerji konusunda iki ülke emin adımlar atmaya devam etmektedir. Her ne kadar iki ülke karşılıklı bağımlılığa doğru ilerlese de, bu karşılıklı bağımlılık asimetrik bir olgu olarak okunmalıdır. Rusya’nın Türkiye’yi Avrasya’da kendine daha yakın görmeye başlaması ve Türkiye’nin jeopolitik konumundan dolayı onun enerji merkezi rolünü tam anlamıyla desteklemesi; yalnızca iki ülkenin ticari ilişkilerinde yaşanan olumlu gelişmeler olarak değerlendirilmemelidir. İki ülkenin liderleri Kasım 2015’te yaşanan uçak krizinden bu yana 9 kez bir araya geldiler ve Suriye’deki çözüm sürecinde birbirlerinin fikirlerini benimsemeye başladılar. Özellikle ABD’nin bölgedeki varlığı, kaya gazı üretimindeki başarısı ve alternatif enerji üretimi konusunda önemli adımlar atması; Türkiye ve Rusya’nın bölgesel sinerji oluşturmasını sağlamıştır. Bir diğer deyişle, Türkiye’nin enerji talebi ile Rusya’nın enerji pazarına olan ihtiyacı büyük oranda uyuşmaktadır. Diğer yandan her iki ülkenin de aynı kıta havzasında yer alması ve gelecek senaryolarına göre Avrasya’nın yükselişinin kaçınılmaz olması; dostluk ilişkilerinin geliştirilmesi için önemli nedenlerdir. Son olarak, “Bir Kuşak, Bir Yol” politikası iki ülkenin birlikte hareket etmesi açısından etkili bir işbirliği aracı olarak değerlendirilebilir. Her iki ülke de gelecekte bu projenin hayata geçirilmesi sürecinde yeni ikili stratejiler ve politikalar geliştirebilirler.
İliyas GASİLOV – Rusya Araştırmaları Enstitüsü Uzmanı
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.