Rusya’nın Menbiç Operasyonuna Bakışı ve Operasyonun Uluslararası Boyutu
ABD’nin desteğiyle Fırat’ın doğusunda pozisyon elde eden terör örgütü YPG/PYD/PKK’ya yönelik operasyon Türkiye’nin ulusal çıkarı ve güvenliği açısından oldukça önem taşımaktadır. Suriye’nin kuzeyinde tekâmül eden yeni terör formasyonu sadece Türkiye’yi değil aynı zamanda Suriye ve diğer bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir konuma erişmiştir. Bu noktada olası operasyonun uluslararası boyutunu ve jeopolitik konfigürasyondaki konumunu analiz etme gereksinimi ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin hem ABD hem de Rusya Federasyonu ile sahip olduğu tarihsel, stratejik ve jeopolitik ilişkiler çok değerlidir. Köklü devlet geleneği ve dolgun dış politika deneyimiyle Türkiye uluslararası politikaya derin etki edebilecek ülke konumundadır. Bu bakımdan ABD ve Rusya gibi ülkelerle geliştirilen ilişkilerin muhtevası çok boyutlu ve uzun vadelidir. ABD – Rusya arasındaki jeopolitik çekişme Soğuk Savaş yıllarındaki retorikten çok farklıdır. Soğuk Savaş yıllarında ideolojik argümanlarla hareket eden iki ülke güncel uluslararası politikada farklı yöntemlerle dış politika davranış şekli benimsemektedir. Rusya bu bağlamda SSCB’ye nazaran esnek ve etkin enstrümanlara sahiptir. ABD ise Trump’la beraber Amerikan siyasi tarihinde var olan fakat Soğuk Savaş yıllarında uygulanamayan bir dış politika profili çizmektedir. ABD ve Rusya’yı yeni şartlara uyum sağlamaya zorlayan etken ise uluslararası ilişkilerin mevcut çok kutuplu yapısıdır.
Trump’un Amerikan askerlerini Suriye’den çekilme çıkışının ardından gözler diğer uluslararası aktör Rusya’ya çevrildi. Bu bağlamda Trump’un Suriye’den ABD askerlerini çekme kararını Amerikan iç politika dinamikleri çerçevesinde okumak gerekir. Müdahaleci ve izolasyonist kuvvetlerin çekişmesinin sonucunu tahmin etmek kolay değildir fakat realite bu kuvvetler arasındaki mücadelenin genel Amerikan dış politikasını felç ettiğidir. Diğer temel formasyon ise ABD’nin İran’ı çevreleme stratejisiyle anlaşılmaktadır. Sahada ise YPG terör örgütü ABD tarafından kandırıldığını düşünmektedir ve bu bağlamda yeni hami olarak Rusya’yı gören grupların sesi daha gür çıkmaktadır. Aynı zamanda Esad güçleri ile temasa geçen söz konusu gruplar kendilerince bir “oyun planı” kurma arzusundadırlar.
Bu oyunun merkezinde sadece terör grupları değil Post Brexit İngiltere’nin ve ABD’nin müdahaleci kanadının da yer aldığını kestirmek güç değildir. Özellikle İngiltere “tarihsel deneyimlerinden” faydalanarak yeni bir jeopolitik formasyon inşa etme sürecinde başat rol kapma peşindedir. Londra tarafından çok arzu edilen jeopolitik hadise “Suriye’nin kuzeyinde Türkiye – Rusya karşılaşması” olacaktır. Bu bağlamda YPG unsurları içerisinde istihbari güce sahip olan İngiltere “tarihin tekerrür kısmından” maksimum kazanç elde etmek niyetindedir. Trump yönetimine pek fazla güvenmeyen “küresel müesses nizam” jeopolitik enerjisini İngiltere üzerinden harcamayı ve bu çerçevede yeni bir küresel formülasyonu geliştirmektedir.
İngiltere, Trump’un askeri çekilmesini olumsuz değerlendirmektedir. Macron Fransa’sının da aynı tarzda bir itirazı olduysa da Paris’in mevcut güç kapasitesinin güncel uluslararası ilişkiler açısından karşılığının olmadığını söylemek mümkündür. Fransa’nın tek başına Orta Doğu’da oyun kurucu bir ülke olamayacağı aşikârdır. Her ne kadar Orta Doğu ve Afrika özelinde tarihsel bir rolü olduğunu beyan etse de Fransa’nın orta güç statüsünde bir aktör olduğu gözden kaçmamalıdır. Dolayısıyla İngiltere’nin ABD üzerindeki efektleri daha belirgindir. Bölgesel aktörlerden İsrail ise İngiltere açısından bir taktiksel araç olarak görülmektedir. Güncel jeopolitik formasyonlara ve yeni şartlara İngiltere ABD’nin aksine daha hızlı yanıt vermekte ve uyum sağlamaktadır. Tarihsel sosyolojik enstrümanları verimli kullanan İngiltere uluslararası politik haritanın merkezinde yer almayı önceleyen bir dış politikaya geçiş yapmaktadır.
ABD ise bölgeye yönelik jeopolitik formasyonda İran faktörünü ön plana çıkaran taktiksel yöntemleri inşa etmeyi merkeze almaktadır. Trump yönetiminin birincil önceliği İran’ı çevrelemek ve Çin’in Orta Doğu’ya kolay geçiş sağlamamasını teminat altına almaktır. Aynı zamanda duygusal reaksiyonlarla İsrail’in var olmasını ve bölgesel nüfuzunu artırmak diğer öncelik olarak öne çıkmaktadır. ABD rasyonel ve irrasyonel çıkarımların toplamıyla hareket ettiği için belirgin bir stratejiyi oluşturma yeteneğini kısmen kaybetmiştir. Bu süreç sadece Orta Doğu’da değil Avrupa ve Pasifik’te kendini göstermektedir.
Rusya operasyona nasıl bakmaktadır?
Rusya da ABD gibi Türkiye’nin stratejik anlamda değerli olduğunu idrak etmektedir. Kremlin yönetimi Türkiye’nin ulusal çıkarlarını önceleyen ve önemseyen bir politika izlediğini her harikulade anlamaktadır. Ulus devletler arasındaki nizam, stratejik ilişkiler, karşılıklı çıkar ve bölgesel işbirliği bunu gerektirmektedir. Türkiye defalarca Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu dile getirmiştir. Ayrıca Astana süreci ve Anayasa çalışmalarındaki işbirliği bu bağlamda somut bir göstergedir. 29 Aralık’ta Türk resmilerinin Moskova ziyareti ve bu bağlamdaki müzakereler Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonun takvimini belirleyecek dinamikleri oluşturacaktır.
Rus matbuatı ve kamuoyunu oluşturan siyasal elitlerin pozisyonuna baktığımızda esasında Rusya operasyona karşı çıkmamaktadır. Fakat genel anlamda bir nevi “ihtiyatlı iyimserlik” atmosferinin de olduğunu gözlemlemek mümkündür. Bütün askeri ve siyasi doktrinlerinde ulusal çıkar kavramına önem atfeden Rus diplomasisi ve dış politika felsefesi Türkiye’nin söz konusu kavram çerçevesindeki askeri operasyonlarının manasını en isabetli anlayan ülke konumundadır. Zeytin Dalı Harekâtı ve İdlib mutabakatı sürecinde de bu doğru anlaşılma belirgin rol oynamıştır. Suriye sorunu bağlamında Astana süreci uluslararası ilişkiler disiplininde kriz yönetimi ve çözümü bakımından ders niteliği ihtiva eden bir süreçtir. Astana sürecinin mimarları olan Türkiye ve Rusya uluslararası politikanın yapıcı çözümler ve karşılıklı kazanımlarla ne kadar düzeyli ve düzenli gelişim gösterebileceğinin pozitif örneklerini meydana çıkarmışlardır.
Bu süreçte Rusya’dan esasen aynı tarzda açıklamalar geldi. Rusya resmileri özetle “Fırat’ın doğusunun kontrolünü Esad güçlerine geçmesini” ifade ettiler. Kremlin, Savunma ve Dışişleri yetkilileri bu noktada aynı yöntemlerle söz konusu söylemin üzerinde durdular. Diğer taraftan Rusya resmileri Suriye’de “Türkiye ile koordineli bir şekilde hareket edildiğinin” altını çizdiler. Koordinasyon kavramı oldukça ehemmiyetlidir. Söz konusu koordinasyon sadece diplomatik anlamda değil aynı şekilde askeri, istihbari ve lojistik konularında başarılı bir şekilde sürdürülmektedir. Rusya ABD’nin Suriye’deki askeri varlığını birincil jeopolitik tehdit olarak görmekteydi ve sonuç itibarıyla Amerikan güçlerinin çekilmesini temin eden Türkiye’nin tutarlı dış politikası olmuştur. Bu bağlamda Ankara ve Moskova arasındaki stratejik işbirliğinin daha da derinleşmesine yönelik uygun zemin ve fırsatlar bütünü ortaya çıkmıştır.
Dr. Öğretim Üyesi Halit HAMZAOĞLU
Kars Kafkas Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.