Rusya-Türkiye ilişkilerinde Ortodoksluk ve Suriye faktörü ön plana çıkabilir

9 Ocak 2019, 12:57

 

 

 

ABD’nin Suriye’den çekilme kararı müttefikler arasında rekabeti gündeme getirmemeli

ABD Başkanı Trump’ın askerlerini Suriye’den çekme kararını aldığını duyurmasından sonra Türkiye-Rusya-İran arasında önemli bir iletişim ve çözüm fırsatı olan Astana Sürecinin geleceğinin tartışıldığı bir dönemdeyiz.

Fransa ve İsrail’in PYD-YPG/PKK terör örgütü lehine koyduğu tepkiler sonrası Trump ve Pentagon merkezli bazı açıklamalarla ilk şokun atlatılmasına neden oldu. Buna göre ABD, İran’ın bölgedeki etkinliğini yok etmeden ve PKK/PYD’yi koruyacak tedbirler almadan bölgeden çekilmeyecek gibi duruyor. Böyle bir politika değişikliğinde İsrail’in İran hassasiyetinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Yine Fransa’nın Fırat’ın doğusundaki askeri varlığını artırarak ABD’nin boşaltacağı üslere yerleşme planı da ABD’nin Türkiye ile görüşmelerde ortaya koyacağı şartları karmaşıklaştırıyor.

 

 

ABD özellikle çekilme kararının ardından PKK/PYD ile Rusya arasında görüşmelerin sıklaşmasından, Esed-PKK-PYD ortaklığı ile bölgedeki Türkiye etkinliğinin azalacağından endişe duyuyor. Aslında Rusya aktif politikasıyla ABD’yi Türkiye’ye tercih etmiş gibi bir sonuç doğurdu. Eğer Rusya, Trump’ın çekilme açıklamasından sonra Türkiye’nin terörle mücadelesini tam desteklediğini açıklayıp Türkiye ile pazarlık etmeseydi ABD’yi de endişelendirmiş olmayacaktı. Rusya’ya göre Türkiye’nin operasyonları sınırlı olmalı ve Fırat’ın doğusundaki Haseke-Kamışlı gibi bölgelere operasyon düzenlememelidir. Bu durumda ABD’nin çekilmesiyle Irak sınırının Rusya kontrolüne geçeceğini düşünen ABD, ilk planda revizyona gitme kararı aldı.

 

 

ABD, Suriye’de sert bir politika değişikliğiyle eski müttefiklerini yeniden kazanayım derken Rusya’nın hamlesi buna şimdilik engel oldu denebilir. ABD, yüksek maliyetli olan PKK-PYD kozunu önceden Türkiye aleyhine kullanmayı düşünürken şimdi ise bunu kullanabileceği bir aktör kalmadı. Trump eğer PKK-PYD; Rusya, Esed veya İran’a karşı kullanılamayacaksa maliyeti karşılamak istemiyor. Daha önceden Türkiye’ye karşı kullanılan PKK-PYD kartı olumlu bir sonuç vermedi.

 

 

ABD’nin Türkiyesiz Ortadoğu politikası Rusya ve İran karşısında elini zayıflattı. Şimdi gelinen durumda Rusya bir tercih yapmak durumundadır. Eğer ABD-Türkiye görüşmelerinde yeni şartlar ortaya koyarak Türkiye’nin politikalarını zayıflatırsa o zaman Türkiye’yi ABD ile daha yakın ilişkiler kurmaya iter. Rusya’nın özellikle Fırat’ın doğusuna veya Irak sınırına dair bir talebi hem Türkiye’yi hem de ABD’yi rahatsız edeceği gibi işbirliğine dair güveni de azaltacaktır.

PKK-PYD ile Esed ittifakı Türkiye-Rusya ilişkilerine zarar verir.

ABD’nin Suriye’nin kuzeyinden çekilme kararı sonrası PKK-PYD’nin Esed kartıyla Türkiye’yi tehdit etmesi Türkiye-Rusya ilişkilerinde kırılmaya sebep olabilir. Menbiç başta olmak üzere bölgeyi Esed’e terk ederek Türkiye-Rusya arasında bir kriz çıkarmak isteyen sadece PKK/PYD değil aynı zamanda Esed’dir. Esed’in bu tür hareketlerinin Türkiye kamuoyunda Rusya’nın teşviki ve izniyle yapıldığı algısı hâkim olduğundan bu durum Türkiye’de Rusya karşıtı cepheyi güçlendirecektir.

 

 

Rusya eğer PKK/PYD konusunda ABD’nin daha önce düştüğü hataya düşerse ve rejime alan kazandırmak adına Türkiye’ye şartlı operasyon seçeneğini sunarsa Astana süreci yara alır ve Türkiye-Rusya ilişkileri de duraklama dönemine girebilir. Rusya’nın Türkiye ile koordinasyon halinde fakat çok da müdahil olmadan bir politika izlemesi gerekiyor. ABD’nin bıraktığı boşluğu, kimin dolduracağı konusunda Esed ile Ankara arasında yaşanacak rekabette sorumlu Rusya ilan edilebilir. Rusya’nın Suriye’nin kuzeyinde ne Esed’e ne de PKK-PYD’ye koruma kalkanı sağlamaması Türkiye’nin beklentisidir. Türkiye’nin bölgede kendi sınır güvenliğini sağlamak için bulunduğu göz önünde bulundurulmalı ve bu sınırın belirlenmesinde de Türkiye’ye güvenilmelidir.

 

 

ABD’nin Suriye’de Rusya ile hava koridoru üzerinde bir anlaşması var. ABD çekildikten sonra tüm Suriye hava sahasının Rusya tarafından kontrol edilme isteği ABD, Fransa, İsrail tarafından muhalefetle karşılanıyor. Rusya bunda ısrar ederse ABD’nin bölgedeki Patriotları Türkiye’ye devrederek hava koridorunu da Türkiye’nin ortaklaşa koordine etmesine dair bir teklifi olacağı anlaşılıyor. Rusya’nın bu konudaki tavrı Türkiye-Rusya arasında yeni gelişmelere sebep olabilir.

 

 

İran, Türkiye’nin enerji koridorunu açmaya niyetli mi?

SSCB’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan bağımsız devletler arasında sınır anlaşmazlıkları ve enerji koridorları konusunda önemli anlaşmazlıklar vardı. Orta Asya’da enerji konusunda zengin Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan uzun süredir İran ve Rusya’nın muhalefeti nedeniyle petrol ve doğalgazı Batı’ya taşıma konusunda sıkıntı yaşıyorlardı. Hazar Denizi’nin yeni statüsü üzerinde  kentinde ilgili kıyıdaş devletlerin anlaşmasıyla enerji koridorları konusunda yeni bir umut doğdu.

 

 

Türkiye uzun yıllardır Hazar Denizi’nin altından geçecek bir boru hattıyla Türkmen gazının Azerbaycan’a, oradan da Türkiye’ye ve Batı pazarlarına ulaştırılmasına dair önerilerde bulunuyordu. Türkmen gazının Azerbaycan veya İran üzerinden Türkiye’ye ulaştırılma projesine İran’ın koyduğu ambargo yeni dönemde kalkacaksa İran-Türkiye arasında bölgesel işbirliğinin samimiyetinden bahsedebiliriz.

Ortodoks Kilisesi krizi büyük bir stratejiyi barındırıyor olabilir.

Ukrayna’daki üç Ortodoks kilisesi Aralık 2018’de Kiev’deki Ayasofya Katedrali’nde Ukrayna Kilisesinin bağımsızlığını ilan ettiler. Ukrayna Kilisesi ile Fener Rum Patrikliği arasında Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin Moskova Patrikhanesi’nden ayrılması süreciyle ilgili işbirliği anlaşması bölgesel dengeleri değiştirebilecek bir sonuç doğuracaktır. Rusya’nın aslında Ukrayna Kilisesi ile değil de Fener Rum Patrikhanesi ile ilişkileri sorunlu hale gelmiştir. Bu sonuç tüm Ortodoks dünyasını, Batı’yı ve Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir.

 

 

Ukrayna, 2014 Kırım ve Donbas krizinden sonra Moskova Kilisesinin siyasete karıştığını ve Donbas’taki ayrılıkçılara destek vererek ruhaniliğine gölge düşürdüğünü iddia ediyor. Fener Rum Patrikhanesi ise Moskova Kilisesinin siyaset yapmasını gerekçe göstererek bugünkü Ukrayna topraklarının ruhani yönetim hakkının 17. yüzyılda geçici olarak Rusya Ortodoks Kilisesi’ne verildiğini, Moskova’nın daha sonra yasa dışı şekilde bu toprakları ilhak ettiğini iddia ediyor.

 

 

Moskova Kilisesinin Fener Rum Patrikhanesi ile tüm ilişkilerini kesme kararı alması Ortodoks dünyasında “eşitler arası birinci” (primus inter pares) kabul edilen Fener Rum Patrikhanesini bölgede rakipsiz güç haline getirdi. Aslında Fener Rum patrikhanesinin de istediği Moskova Kilisesinin kendisiyle ilişkileri kesmesiydi. Ortodoks dünyasında Fener Rum Patrikliğinin kiliselerin ulusal kimliklerini ön plana çıkarma siyaseti bunun sıradan bir dini anlaşmazlık olmadığını Batı’nın Ukrayna’yı kendi eksenine çekerek Rus Ortodoksluğu sınırlarını Doğu Avrupa’ya hapsetme girişiminin ilk hamlesi olduğunu gösteriyor. Bu haliyle Rusya’nın uzun dönemdir yatırım yaptığı Ortodoks kimlik Doğu Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu ve özellikle Kudüs’te etkisizleştirilmiş olacak. Rusya’nın Ukrayna ile yaşadığı sorunlar dini açıdan Fener patrikhanesine siyasi açıdan da Batı’ya önemli kozlar verdi. Yeni dönemde Rusya’nın Ukrayna ile krize oluşturabilecek olaylarla anılması Batı’nın yeni hamlelerine bahane oluşturacaktır.

 

[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir.]

 

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER