Rusya, İdlib’te sorunu anlamıyor ve terörü güçlendiriyor

3 Şubat 2020, 13:28

Rusya, 2015 yılında Suriye’ye müdahale ederken stratejik bir hamle yaparak Tartus askeri üssünü korumak ve Ukrayna krizine karşı Batı’ya bir cevap vermek gayesindeydi. Şimdi ise Suriye rejiminin tüm maddi yükünü karşılamak zorundadır. Rusya Devlet Başkanı, Suriye’nin Rusya’ya maddi yük getirmemesi adına Suudi Arabistan ve BAE ziyaretlerinde askeri destek karşılığında bu ülkelerin de Suriye rejimine maddi destek sağlamasını garanti altına almaya çalıştı.

Rusya, ABD’ye bağımlı bir Orta Doğu oluşmasını engellemeye çalışıyor.

Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi aslında ABD’nin de kendi etkinlik alanını garanti altına almak için PKK-PYD ile ittifak yapmasına neden oldu. Rusya ise Ortadoğu stratejisinde doğrudan veya dolaylı olarak ABD’nin bütünsel varlığını engellemek istiyor. Rusya ayrıca Orta Doğu ve Afrika ülkeleriyle ilişkilerinde bu ülkelerin Batı bloğuna bağımlı olmasını da istemiyor. Rusya için temel hedef ABD’ye bağımlı bir Orta Doğu oluşmamasıdır. Rusya, Suriye üzerinden hem silah satışı için pazar elde etti, hem ülkeler arasında arabuluculuk yaparak kendi konumunu güçlendirdi hem de arabuluculuk yaptığı ülkelerin Rusya’ya maddi yatırım yapmasını sağladı. Suudi Arabistan veya BAE şirketlerin Rusya’ya yatırım yapmaları Rusya’nın karlı olmasından değil arabuluculuk karşılığı ödedikleri diyetten kaynaklanmaktadır.

Rusya, Orta Doğu’da arabuluculuk karşılığı maddi kazanç elde ediyor.

Rusya’nın Orta Doğu siyasetinde ekonomik olarak Çin ve ABD ile rekabet edecek gücünün olmaması bu bölgeden yaptığı askeri yatırımlar ve arabuluculuklar üzerinden ekonomik kazanç elde etmeye yönelik bir politika üretmesine neden olmaktadır. Rusya açısından Orta Doğu siyasetinde görüşülmeyecek bir ülke yoktur. ABD dâhil her ülke ile müzakereler yürüterek kazanç elde etmek istemektedir. Rusya, İran ile birliktelik sağlarken diğer taraftan da Suudi Arabistan ve İsrail ile yakınlık kurabilmiştir.

Astana Görüşmeleri, Rusya’nın Orta Doğu siyasetinde etkinlik kazanmasına neden oldu.

Rusya’nın Orta Doğu’da etkili olmasında Astana Görüşmelerinin etkisi oldukça büyüktür. Çünkü barışa ve çözüme dair tüm alternatifler dağılırken Astana Süreci, Suriye’de siyasi barışa dair tek seçenek kalmıştır. Rusya, Astana Görüşmeleri çerçevesinde Türkiye’nin itirazı ile yeni anayasa yazımı sürecine dâhil edilmeyen PKK-PYD ile ayrı görüşmekte bir sakınca görmemiştir. Rusya’nın PKK-PYD politikasında aslında ABD’nin bu örgütü kullanarak bölgede bağımsız bir oluşum kurma girişimlerini engellemek de vardır. Rusya, PKK-PYD ile bağı koparmayarak bunların Esed rejimi ile uzlaşı imkânlarını da canlı tutmak istemektedir.

Rusya dikkat edilirse Orta Doğu’da tüm krizlerde doğrudan etki etmektedir. İsrail ve İran, YPG ve Suriye rejimi ordusu, Suudi Arabistan ve İran, Libya ve Yemen bu etki alanlarındandır. Rusya özellikle Arap Yarımadası’nın Sünni Müslüman monarşilerinin uzun zamandır ABD dış politikasının yakın ortakları olmasını değiştirmek istemektedir. Rusya, Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerinde ABD gibi insan hakları veya diktatörlük söylemleriyle yaklaşmadan, içişlerine karışmadan onları olduğu gibi kabul ederek stratejik hamleler yapıyor. Rusya yeni stratejide Libya, Yemen, Lübnan gibi ülkelerde de askeri üsler ve limanlar elde ederek ABD’nin gelecekteki hamlelerine cevap vermek istiyor.

Çin’in Orta Doğu politikası ABD’ye bağımlı olmaktan çıkıp Rusya’ya yaklaşmıştır.

Çin, Orta Doğu politikasında ABD’nin dikkatini çekmeden yol almak istiyor. Çin’in Asya, Afrika ve Avrupa’nın bir kavşağı olan Orta Doğu’da Yeni İpek Yolu projesine bağlı olarak önemli yatırımları var. Rusya, Çin’in bu zaafını iyi bildiği için ABD’ye karşı güçlü durabilmek için Çin’i de yanında sürüklüyor. Suriye’de Tartus Limanı yanında Çin ve İran’a da liman verilmesi bunun en önemli örnekleridir.

ABD Başkanı Trump, Suriye’den geri çekilirken Rusya, Çin veya Napolyon Bonapart’a vurgu yaparak Kürtlere bunlar yardım etsin tabirini kullandı. Trump’ın burada vurgusu daha çok bu ülkelerin bunu yapamayacağı ve ABD gibi olmayacağıydı. Hatta Trump bu hamleyi yaparken Türkiye-Rusya arasında mutlak bir kriz oluşacağı beklentisi içerisindeydi. Belki de Trump’ın beklentileri Türkiye-Rusya arasında İdlib krizi ile gün yüzüne çıkıyor. Rusya destekli Suriye rejimi güçlerinin İdlib’te sivil hedefleri de ayırmadan saldırılar düzenlemesi Türkiye’nin önlem almasına neden olacaktır. Türkiye Cumhurbaşkanı, Rusya’nın Astana ve Soçi mutabakatlarına uymadığı uyarısı aslında önemli riskler içermektedir. Çünkü Türkiye destekli Suriye Milli Ordusunun El-Bab sınırında Esed güçlerine operasyon başlatması ve devamında Rus uçaklarının El-Bab kırsalını bombalaması yakın gelecekte Esed-Suriye Milli Ordusu arasında bir sıcak çatışmaya girilebileceği görüntüsünü vermektedir.

Rusya, İdlib’teki tüm muhalefeti terör grubu içerisine sokuyor. Hatta bu grupların Türkiye’den destek aldığını düşünüyor. Rusya’nın stratejik yanlışı HTŞ gibi grupların maddi desteği Körfez ülkelerinden, silahı ise PKK-PYD’den aldığını görememesinden kaynaklanıyor. Rusya kendince haklı sebeplere bağlı olarak teröristlere karşı mücadele etse de terörü destekleyen Körfez ülkeleri ile yakın ilişkiler kurması, Libya’da özellikle İdlib’teki teröristlere maddi yardımda bulunan BAE ve diğer ülkelerle birlikteliği tezat içermektedir. Hatta İdlib’ten HTŞ gibi gruplardan Körfez ülkelerinin Hafter’e destek için savaşçı toplama planını Türkiye’nin bozduğunu görmezden gelerek en yakın işbirliği yaptığı Türkiye’yi hırpalamaya kalması zaten güven bunalımı yaşayan askeri yetkililerin tamamıyla güvensizlik içerisine girmesine neden olmaktadır. Rusya, İdlib’te terör gruplarını etkisiz kılmak istiyorsa öncelikle Körfez ülkelerinin desteğini kesmelidir.

 

İdlib’te yer alan HTŞ veya diğer terör grupları Esed kuvvetleri üzerinden yok edilemez. Esed güçlerinin yaptığı her saldırı onlara olan desteği de artırmaktadır. Eğer bu güçlere bir saldırı yapılacaksa İran destekli güçler ve Esed kuvvetleri haricinde Rusların doğrudan kara gücü olarak katıldığı Suriye milli ordusu ile beraber yapılabilir. Rusya bunu anlamamakta diretirse yakında savaş İdlib’te değil Halep ve Şam’da da kendisini vurabilir. Türkiye’siz İdlib’te bir başarı mümkün değil. Esed kuvvetleri ne kadar çok köy alırlarsa alsınlar bu kalıcı olmayacaktır. Rusya’nın son dönem Suriye politikasındaki agresiflik Türkiye’deki yönetici ve askerlerin yeniden NATO ile işbirliği yapılması isteklerini güçlendirdi. ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin Türkiye temaslarında NATO’nun bölgede etkin olma planına yönelik teklifleri Türkiye’ye yeni kapılar açtığı gibi Rusya’yı da bölgede Türkiyesiz bırakabilir.

Rusya, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırına yerleşmesini kendisi için bir avantaja dönüştürmeye çalışıyorsa da bu durum NATO etkisiyle bumerang etkisi oluşturabilir. ABD, Suriye’nin kuzeyinden çekilirken planladığı Türkiye-Rusya krizine adım adım ilerleniyor. Bunca emek harcanan Astana Süreci çökme tehlikesi yaşarken Rusya’nın maalesef İdlib takıntısı tüm süreci yok edecek bir yolda ilerliyor.

Suriye rejiminin 2-3 Şubat 2020 tarihinde gece Türk gözlem noktasına yaptığı saldırı sonrası 6 Mehmetçik!in şehit olması İdlib’te yeni bir sürecin başlangıcıdır. Bundan sonra TSK’nın Suriye rejimine yapacağı operasyonlar İdlib’in daha önceden belirlenen çatışmasızlık sınırlarının tamamında icra edilecek gibi görünüyor. Ayrıca TSK komutanlarının daha önce Suriye sınırlarında görünmediğini, bu yeni süreçte TSK üst düzey komutanlarının İdlib başta olmak üzere Türk askerinin olduğu bölgelere ziyaretlerinin artacağını söyleyebiliriz. Türkiye’nin Suriye konusunda açmazı hava sahasını ABD ve Rusya üzerinden kontrol etmeye çalışmasıdır. Türkiye, kendi askerlerinin olduğu bölgelerde hava sahası konusunda inisiyatifi kendi üzerine almadığı sürece bu tür operasyonlara açık hale gelecektir. Türkiye, İdlib veya Afrin, El-Bab’a girerken Rusya’dan veya ABD’den izin almamalı, tam tersi bu güçler operasyon yaparken Türkiye’den izin almalıdır.

Türkiye’nin İdlib’te inisiyatif olarak sadece gözlem noktaları üzerinden sağlamaya çalıştığı güvenlik artık işlemez durumdadır. Astana ve Soçi mutabakatları çerçevesinde Suriye rejiminin anlaşmaya uymadığı tüm bölgelerde karşı saldırıyı beklemeden operasyon yapılmadığı sürece rejimi durdurmak mümkün gözükmüyor. Türkiye’nin kendi sınırlarında savunma hattı oluşturması Suriye rejimine ve diğer etkin güçlere boş alan bırakmaktadır. Bu nedenle Türkiye savunma hattını kendi sınırlarından Suriye içlerine taşıyabilmeli ve operasyonel bir strateji izlemelidir. İdlib konusunun Rusya ile bir krize dönüştürülmesi istenmiyorsa aradaki Suriye rejimi ve İran destekli güçlere güçlü bir karşılık verilip İdlib’e operasyon yapmaları engellenmelidir. Türkiye’nin İdlib’te inisiyatifi Esed rejimi ve Rusya’ya bırakması bu haliyle yapılan saldırıların artmasında etkilidir. Bu saldırı ilk olmadığı gibi son da olmayacağına göre TSK unsurları kendi gücünü göstermeden bu saldırıları durdurması mümkün gözükmüyor.

Rus yetkililere göre 2-3 Şubat’ta yapılan saldırı bir yanlışlık ve iletişimsizlik nedeniyle gerçekleşmiştir. Türkiye’nin kendi sorumluluğunda olan İdlib’teki faaliyetleri hakkında Rusya’ya önceden bilgi verme zorunluluğu olduğu gibi bir hava oluşturması aslında Türkiye’nin böyle bir izlenim vermesinden kaynaklanıyor. Tüm muhalefetti İdlib’e toplayarak onları hakaret edemez duruma getirmek Esed rejimine sağlanan en büyük avantaj olmuştur. Bugün Esed rejiminin saldırısı ile şehit olan Türk askeri Esed rejimi-Türkiye arasında bir görüşme olmamasına yönelik bir stratejinin de görünmeyen yüzüdür. Esed rejimi ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmeye yönelik bu saldırılar ancak Türkiye’nin güçlü bir duruşla İdlib sınırlarını koruması ile durdurulabilir. İdlib’te çıkan krizi Libya!dan ayrı düşünmek mümkün değildir. Türkiye’yi İdlib üzerinden terörü destekleyen ülke konumuna getirecek bir propaganda ile Libya görüşmelerinde avantaj elde etmek isteyen ülkelerin bu kozunu yok etmek için İdlib muhalefetini sadece İdlib’e sıkıştırmak doğru bir strateji değildir. Suriye Milli Ordusunun Esed rejimine karşı operasyonel hale getirilmesi dengeleri değiştirebilir. Şu haliyle Esed rejimi istediği her yerde saldırı gerçekleştirerek sanki tüm muhalefeti terörist olarak gösteren bir strateji ile önemli avantajlar elde etmiştir. Çözüm Suriye Milli Ordusu kendi topraklarını korumak adına sahada mücadeleye etmeye başlamalıdır.

 

Prof. Dr. Salih Yılmaz

Türkiye/Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir.

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER