RUSEN[ANALİZ]: Rusya-ABD silahlanma yarışı ne anlama geliyor?

5 Kasım 2018, 21:10

 

 

 

ABD Başkanı Donald Trump’ın 20 Ekim 2018 tarihinde Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ile imzalanan ve nükleer savaş tehdidini azaltmaya dönük atılmış en önemli adımlardan biri olarak gösterilen Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) çekileceğini açıklaması dünyayı yeni bir krizin eşiğine sürükleyebilir.

 

 

Rusya’nın çok tehlikeli bir adım olarak nitelendirdiği bu adım genel anlamda ilk etkisini Ortadoğu ve Doğu Avrupa’da gösterebilir.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov’un ABD’nin anlaşmadan çekilmesini ABD’yi askeri alanda “mutlak üstünlük” sağlamak için bir taktik olarak açıklaması ABD açısından istediğini almaya yönelik bir adım olarak görülebilir. Çünkü ABD, bu anlaşmadan çekilerek Rusya’yı Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri nezdinden tehdit olarak göstermenin ilk adımını oluşturuyor. Eğer Rusya bu tuzağa düşerse tıpkı İkinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi askeri anlamda Avrupa ülkeleriyle karşı karşıya gelebilir. ABD’nin Ukrayna krizini ve Suriye’de gelinen son durumu iyi kullanarak Rusya’nın askeri teknolojisini Batı Dünyası için tehdit olarak ortaya koyması gelecekte farklı bölgelerde yeni sıcak çatışmalara neden olabilecek sonuçlar doğurabilir.

 

 

 

ABD-SSCB arasında imzalanan INF anlaşması nedir?

Eski ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov arasında 1987 yılında imzalanan INF anlaşmasıyla menzili 500 ile 5 bin 500 kilometre arasında olan karadan havaya orta menzilli füzelerin yasaklanması öngörülüyordu. Denizden ateşlenen füzeler ise bu anlaşma kapsamında yer almıyordu. Bu anlaşma, aslında Soğuk Savaş’ın son dönemlerinde iki süper gücün nükleer savaş tehdidini azaltmak amacıyla başlattığı üçayaklı silahsızlanma sürecinin bir parçası olarak nitelendiriliyordu. Bu anlaşmaya bağlı olarak ilk ayak ise START (1991’de imzalandı) olarak bilinen stratejik silahların sınırlandırılması, ikinci ayak ise uzay silahları konusundaki müzakerelerdi. Trump’ın açıklamasıyla bu üç ayağın da artık geçersiz olduğunu söylemeliyiz.

Üçayaklı anlaşma gereği her iki ülkenin toplam 2 bin 700 füzeyi imha etmesi ve nükleer silah tesislerini uluslararası denetime açması dünya barışı açısından önemli adımlardı.

 

 

Fakat ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarını bahane göstererek 2002 yılında “şer ekseni” olarak nitelendirdiği ülkelerden gelebilecek hava saldırılarına karşı savunma sistemlerini güçlendirmek için Anti Balistik Füze Anlaşması’ndan çekildiğini duyurdu. Rusya da bu hamleye karşılık 2007 yılında yaptığı açıklamayla INF anlaşmasının artık çıkarlarına hizmet etmediğini ilan etti. Rusya’nın 2007 açıklamasından sonra ABD, Rusya’nın NATO tarafından SSC-8 olarak adlandırılan yeni orta menzilli Novator 9M729 füzesi geliştirdiğini ve anlaşmayı ihlal ettiğini savunmaya başladı.

 

 

ABD, Rusya’yı silahlanma yarışı içerisine çekerek tehdit oluşturan ülke konumuna sokmak istiyor.

ABD’nin Rusya ile var olan üç anlaşmadan da çekilmesiyle birlikte dünyada yeni bir silahlanma yarışı ortaya çıkacaktır. ABD’nin amacı Rusya’yı silahlanma yarışı içerisine çekerek hem ekonomik hem de askeri anlamda tehdit gibi göstermek olabilir. Bu haliyle kendilerini güvende hissetmeyen birçok ülkenin nükleer silah üretmek için atılım yapacağı söylenebilir. ABD’nin 2014 yılından itibaren anlaşmadan çekilmek için türlü bahaneler ürettiğini göz önüne aldığımızda en önemli hedefin Rusya-Çin-Hindistan-Pakistan-İran bloklaşmasının önüne geçebilecek stratejisidir. Bu stratejiyi sadece askeri kapsamda değerlendirmek de yanlış olur. Çünkü işin işinde ekonomik denge de yer almaktadır.

 

 

ABD’nin silahlanma yarışı sadece askeri hedef değil aynı zamanda ekonomik hedef de içeriyor

 

21. yüzyılda Rusya’nın savaş gücünde önemli ilerlemeler kaydetmesi, Çin’in Pasifik kıyılarında etkin olmaya başlaması ABD’nin bölgesel anlamda hamleler yapmasına neden olmaktadır. Çin, Hindistan, Rusya, İran ve Brezilya’nın 2017’de dünyada üretilen toplam gelirin yüzde 33.6’sına sahip olduğunu düşündüğümüzde ABD’nin endişelerini anlamak zor olmayacaktır. Bu ülkelerin bir taraftan BRICS, Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Topluluğu, Yeni İpek Yolu Projeleri ile dünyada yeni bir alternatif sunmaları ABD’nin küresel liderliğini tehdit etmektedir.

 

 

 

 

 

ABD’nin anlaşmadan çekileceğini açıklamasından sonra Rusya’dan verilen cevaplar aslında ABD’nin istediği ortamın oluşmasına da neden oluyor. Trump’ın açıklamasına karşılık Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov’un Amerika’nın füze geliştirmesi halinde buna karşılık verileceğini söylemesi dünyada bloklaşmaları da keskinleştirecek tehlikeler taşıyor. Bu anlaşmadan ABD öyle yahut böyle çekilmek istiyordu. Çünkü söz konusu anlaşma artan küresel tehditlere karşı Amerika’yı yeni nesil silahlar geliştirebilmekten alıkoyuyordu.

ABD’nin Yeni Nükleer Pozisyon (NPR) Planı neyi amaçlıyor?

Soğuk Savaş Döneminde ABD ve SSCB arasında birçok kriz yaşanmışsa da sıcak çatışmaya girilmeden süreç tatlıya bağlanmıştır. Fakat yeni dönemde hem Rusya’nın hem de ABD’nin şahin kanatlarının savaştan çekinmediklerini düşündüğümüzde krizleri önlemek eskisi gibi kolay olmayacaktır.

 

 

ABD, Yeni Nükleer Pozisyon (NPR) olarak nitelendirdiği yeni bir planı devreye sokmaya hazırlanıyor. Bu planda Amerika’nın hangi durumlarda nükleer silah kullanabileceğini de açıklıyor. ABD, nükleer silahın kullanımı konusundaki sınırlamaları gevşetmeyi ve daha düşük seviyeli nükleer başlıklı füze planını devreye sokmayı planlıyor. ABD’nin kıtalararası füze fırlatma kapasitesine sahip Trident D5 denizaltılarındaki füzelerin yalnızca bir kısmı normal savaş başlığı olacak şekilde geliştirilmesini planladığı ve bunu yaparken de Rusya’yı Doğu Avrupa’daki bir sorunda taktik savaş başlıkları kullanmaktan caydırmak amacı taşıdığı söyleniyor.

 

 

Buna göre ABD, nükleer silahla gerçekleşmese dahi kitlesel ölümler yaratan, kritik önemdeki tesisleri hedef alan veya nükleer tesisleri hedef alan saldırılara karşı nükleer silah kullanmayı hedefliyor. ABD’nin bu hedefi aslında Rusya’ya, Kuzey Kore’ye, İran’a ve Çin’e “açık bir caydırıcılık” mesajı verme amacı taşıyorsa da hedef aldığı ülkelerden aynı karşılığı görmesi halinde riskler de içeriyor. Kaldı ki ABD’nin bu planını anlayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 24 Ekim 2018 tarihinde Avrupa’ya yeni  füzelerin yerleştirilmesi halinde Rusya’nın da buna aynı şekilde cevap vereceğini açıklaması bu riskin varlığını güçlendirmiş durumdadır. Putin yaptığı açıklamada Topraklarına füze  yerleştirilmesini kabul eden Avrupa ülkelerinin kendi topraklarını olası bir  misilleme saldırısı riski altına soktuklarını duyurması da ABD’nin istediği bir politikanın başarıyla yürütüldüğünü göstermektedir.

 

 

Bu anlaşmadan çekilme doğrudan Rusya ve Çin’e karşı yapılmış bir hamledir.

Bu haliyle ABD’nin başta Japonya olmak üzere Asya-Pasifik’te, Doğu Avrupa merkezli olarak Avrupa’da, Suudi Arabistan merkezli olarak da Ortadoğu’da silahlanma yarışını körükleyerek Çin, Rusya, İran gibi ülkeleri baskı altına almaya çalışacağını söyleyebiliriz.

Dünya artık yeni bir silahlanma yarışına giriyor. ABD’nin anlaşmalardan çekilmesinde dolaylı da olsa Rusya’nın Suriye’de kullandığı yeni silah teknolojilerinin etkili olduğunu söylemeliyiz. Rusya her ne kadar yeni silah teknolojilerini Suriye’de kullanarak güçlü olduğunu göstermek istemişse de ABD’nin bu teknolojilerden uzak kaldığını anlamasına da neden olmuştur.

 

 

Çin, Türkiye ve Hindistan’ın Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alım anlaşması yapması, Ortadoğu’da İran ile Rusya arasında sıkı işbirliği,  Çin ve Hindistan’ın İran ambargosuna uymayacaklarını açıklamaları ABD’nin küresel dünyada kontrolü kaybettiğine inanmasına neden olmuştur. Bu liderliği kazanabilmek için de yeni bir silahlanma yarışı başlatarak ekonomik anlamda rakip ülkeleri zorlamak, etkisini kaybettiği Avrupa,  Asya-Pasifik’te yeniden etkin olmak, Ortadoğu’da Rusya’nın etkisini kırmak planını devreye sokmuştur.

 

 

 

ABD ve Rusya arasındaki bu çekişmede Türkiye’nin rolü oldukça değerlidir. Her iki ülke açısından baktığımızda ABD’nin Ortadoğu ve Asya’ya açılmak için, Rusya’nın da Avrupa’ya açılmak için Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Yeni dönemde Türkiye’nin de nükleer silah elde etme konusunda işbirlikleri arayacağını söyleyebiliriz. Rusya’nın ortak askeri üretim konusunda Türkiye ile yapacağı askeri işbirlikleri gelecekte kendisi açısından da avantajlar sağlayabilir.

 

Prof. Dr. Salih Yılmaz

[Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi/ Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ]

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER