RUSEN[ANALİZ]: Prof. Dr. Salih Yılmaz : Trump-Putin arasındaki Helsinki Zirvesinin sonuçları küresel dünyayı nasıl etkileyecek?
NATO’nun Brüksel’deki toplantısında ABD Başkanı Trump’ın dünyadaki küresel dengeyi bozmaya yönelik tavırlarının Almanya’yı öncelikle hedef aldığını gördük. Trump, liderler toplantısı öncesinde verdiği demeçte Almanya’nın Rusya’dan gaz ve petrol satın alarak maddi anlamda katkı verdiğini, buna karşılık Rusya’dan korunmak için ABD’den yardım istediğini vurguladı.
Trump, NATO Zirvesinde Avrupa’lı müttefiklerini Rusya üzerinden eleştirerek maddi anlamda katkı yapmalarını garanti altına aldıktan sonra 16 Temmuz 2018 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Putin ile Helsinki’de yaptığı zirvede Rusya ile ilişkilerde iyi bir başlangıç yaptı. Trump’ın politik tavrı ülkeden ülkeye değişirken diğer taraftan da tutarsız ve karmaşık bir süreç içeriyor. Zaten bunu gören Avrupalı müttefikler de bundan sonraki politikalarında ABD’ye güvenmelerinin mümkün olmayacağını dile getirdiler.
Avrupa’nın NATO Zirvesi sonrası ABD üzerinden yaşadığı güvensizlik ve tutarsızlığı Türkiye son 2 yıldır yaşıyordu. Türkiye’nin ABD’ye karşı tavrı birçok Batılı ülke tarafından eksen kayması olarak nitelendirilmişse de şu anda ortaya çıkan politik durum Türkiye’nin dış politikasında haklılığını yeniden gündeme getirdi.
Trump-Putin arasında Helsinki’de yapılan görüşmelerde Kuzey Kore, Suriye’de siyasi barış, Rusya’ya yaptırımlar, Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale iddiası, stratejik silahların azaltılması anlaşmasının uzatılması, İran’a yaptırımlar, Ukrayna-Kırım krizi vb. konular gündemdeydi. İki lider arasında belki de en önemli uzlaşı İsrail’in güvenlik endişeleri dikkate alınarak Güney Suriye’de İran’lı milislerin olmadığı bir güvenli alan oluşturulmasıdır.
Bu konuda hem Rusya’da hem de ABD’deki muhalefetin de bir itirazının olmadığı biliniyor. Fakat Trump’ın zirve sonrası Rusya’nın ABD’deki seçimlere müdahalesinin söz konusu olmadığına dair açıklaması ABD’de kriz çıkardı. Başta Cumhuriyetçi senatörler olmak üzere basın bu konuya dair tepkilerini ortaya koydular. Kaldı ki zirvenin yapıldığı aynı gün ABD’de bir Rus vatandaşı casusluk yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Helsinki Zirvesi’nde, 2016’da yapılan ABD başkanlık seçimlerine müdahale ettikleri suçlamasında bulunulan 12 Rus istihbarat servisi personelini sorgulamaları için Amerikalı müfettişlere izin vereceklerini ancak bunun karşılığında ABD’li yatırımcı Bill Browder ile bağlantısı olan kişiler hakkında Rusya’nın da aynı şekilde ABD’de soruşturma yapmasına izin verilmesini istedi.
Rusya Federal Başsavcılığı eski Başkan Barack Obama döneminde ABD’nin Moskova Büyükelçisi olan Michael McFaul’un da aralarında bulunduğu ve ‘yasadışı faaliyetlerde bulunmakla’ suçlanan 4 ABD vatandaşını sorgulamak istediğini duyurdu. Rusya’nın karşı teklifi ABD açısından kabul edilebilir gibi gözükmüyor.
Trump-Putin zirvesinde iki liderin Suriye’de başta mültecilerin geri dönmesi başta olmak üzere siyasi barış sürecinde birlikte gayret gösterecekleri konusunda uzlaşmaları Astana sürecinin tehlikeye girdiği yorumlarına sebep oldu. Fakat sahaya baktığımızda iki ülkenin İsrail’in güvenliği dışında anlaşabilecekleri konular sınırlı. Diğer taraftan Putin’in PKK/PYD’nin tek başına bir hâkimiyet kurabileceği bir yapıyı kabul etmeyeceğini Trump’a bildirdiği anlaşılıyor.
Rusya’nın ABD’ye teklifi Suriye’nin kuzeyinde Esed hâkimiyetinde PKK/PYD otonom yapısını içeriyor. Burada Rusya bir taraftan Türkiye’nin PKK/PYD hassasiyetini dikkate alarak Türkiye’yi desteklerken diğer taraftan da ABD’ye Esed hâkimiyetini PKK/PYD kabul etsin diyerek aslında baskı yapıyor. Yani PKK/PYD ya Esed hâkimiyetinde özerkliği kabul etsin yahut Türkiye zaten Fırat’ın doğusuna yapacağı operasyonla tamamen özerkliğe son verecek diyor. PKK/PYD’nin Türkiye-ABD ilişkilerinin süreci daha da zorlaştırmasından çekinerek Rusya’nın Esed teklifine yaklaştığını söylemeliyiz. Rusya’nın stratejik noktalar olan bazı baraj ve santrallerin kontrolünü Esed’e devretmesi şartını PKK/PYD’nin kabul etmesi bir başlangıçtır.
Diğer taraftan Rusya-ABD arasındaki güneydeki anlaşmaya bağlı olarak Türkiye ve İran’ın etkinliği azalıyor yorumları da tutarlı değil. Çünkü Rusya bir taraftan güneyde ABD ile anlaşarak İran’lı milisleri etkisiz kılarken diğer taraftan Dera’nın hâkimiyeti Esed yönetimine geçmiş oldu. Buna ek olarak en önemli gelişme ise İdlib bölgesindeki Fua ve Kefreya’nın muhaliflerin kontrolünde olması kabul edildi.
Bölgedeki İran’lı milisler ile Esed güçlerinin kuşatması kaldırıldı. Bir bakıma Türkiye, bu bölgeleri İdlib güvenli bölge sınırları içerisine dahil etmiş oldu. Bu haliyle Suriye’de çatışmaların devam ettiği bölgeler kalmadı desek yeridir. Şimdiki sorun güneyden Esed ve Rusya, kuzeyden ve doğudan da Türkiye ve ÖSO ile kuşatılmış PKK/PYD’dir.
NATO Zirvesi ve ardından Trump-Putin zirvesi tüm dünyayı etkileyebilecek sonuçlar içeriyor. Putin’in İran ile olan nükleer anlaşmaya ilişkin tutumunu değiştirmeyeceği anlaşılıyor. Amerika, Rus Suriye’sini kabullenmiş oldu. İsrail’in güvenlik endişeleri iki ülke tarafından kabullenildi.
ABD’nin İran’a yaptırımlarda ısrarcı olması Çin ve Hindistan ekonomilerini vurma ihtimali arttı. ABD’nin Çin’i ekonomik olarak hedef alması yanında Hindistan’ın enerji bakımından İran’a bağımlılığı ABD’ye karşı tepki verme konusunda tereddütlerini de artırdı. Dünyanın dengesini okyanus ötesinden gelen Trump bozdu ve bozmaya da devam edecek gibi duruyor.
[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir]
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.