RUSEN[ANALİZ]: Prof. Dr. Salih Yılmaz : BRİCS Zirvesi Sonuçları ve İdlib’te yeni provokasyon
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS, bölgede ekonomik yapılanmayı ve işbirliğini organize etmeyi amaçlayan uluslararası yapılanmadır. Asya merkezli ilerleyen bu yapılanmanın başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin ilgisini çektiğini görüyoruz.
Bu yıl 25-27 Temmuz 2018 tarihlerinde Güney Afrika’da düzenlenen 10. BRICS Zirvesi, Çin’in başlatmış olduğu BRICS Plus sürecinin “konuk” anlayışı çerçevesinde farklı bir katılım yelpazesi sergilemiştir. Dünyanın farklı bölgesel örgütlerine dönem başkanlığı yapan Endonezya, Mısır, Arjantin, Jamaika, Türkiye, BM Genel Sektereri Antonio Guterres konuk olarak davet edilmişlerdir. 2017 yılında Çin dönem başkanlığı esnasında BRICS Plus inisiyatifiyle yeniden şekillenen BRICS, coğrafi ve bölgesel açıdan daha kapsamlı bir yapıya bürünmüştür.
BRICS yapılanması içerisinde ekonomik lider Çin, siyasi lider ise Rusya olarak öne çıkmaktadır. Rusya, BRICS’i çok kutuplu dünyadaki bir enstrüman olarak kullanmak isterken Çin’in de kendi küresel liderliğinin aracı olarak BRICS’i kullanmak istediği gözlemlenmektedir. Rusya, BRICS’i Avrasya Ekonomik Birliği’ne; Çin ise Kuşak-Yol Projesi’ne entegre etmek istemektedir. Rus dış politikasının önemli isimlerinden Yevgeni Primakov’un, Rusya-Çin-Hindistan üçgeni politikasını Rusya günümüzde uygulamaktadır. Rusya’nın Çin’in gücünü Hindistan’la dengelemeye çalıştığı düşünülebilir.
Türkiye’nin İslam İşbirliği Teşkilatını temsilen bu zirveye davet edilmesi hem BRICS üyeleri hem de Çin açısından önemlidir. Türkiye son 3 yıldır ABD ve AB ülkeleriyle birçok konuda anlaşmazlık yaşamaktadır. Bunun asıl nedeni ise Türkiye’nin bağımsız politikalarından rahatsız olan BATI’nın saldırıları olarak nitelendirilebilir. BRİCS Zirvesi hem Türkiye açısından hem de Rusya-Çin özelinde diğer üyeler açısından ortak kaygılar ve amaçlar doğrultusunda birleşebilme imkânı vermiştir.
BRİCS Zirvesi öncesinde Türkiye’nin ABD’nin İran’a karşı uygulamayı amaçladığı tek taraflı yaptırımlara uluslararası bir karar olmadığı sürece uymayacağını açıklaması zirve sırasında ABD’nin Türkiye’ye yönelik açıklamalarda bulunmasına neden olmuştur. Türkiye’de Brunson Krizi olarak görülmüşse de bu krizin asıl nedeni İran’a yönelik yaptırımlara uymayacağını açıklayan Türkiye’nin ABD’yi germesidir.
BRİCS Zirvesi devam ederken saldırı tehdidiyle Türkiye’ye yüklenen ABD’li yetkililerin Türkiye üzerinden Rusya ve Çin’i de uyardıklarını söylemeliyiz. Bir bakıma BRİCS Zirvesinin oluşturduğu olumlu havayı sabote etmek amaçlı bir girişim olmuştur. Buna rağmen Türkiye ile BRİCS üyeleri arasında temel konularda anlaşmalar olmuştur.
BRICS bünyesinde Şanghay merkezli kurulan Kalkınma Bankası’yla Türkiye’nin da işbirliği yapması konusunda uzlaşma sağlanmıştır. Türkiye, BRICS ile işbirliği yaparak ekonomik anlamda Çin ile ABD arasında yaşanan savaşın bir cephesi haline gelen bölgede ABD’ye mesaj vermiştir. BRICS ülkeleri 2015 yılından itibaren ABD’nin kontrolündeki SWIFT ödeme sistemine alternatif yaratacak bir sistemin hayata geçirilmesi için çalışıyorlar. Hatta bağımsız kredi derecelendirme kuruluşu kurulması yönünde önemli mesafe de kaydettiler.
BRICS üyesi ülkeler, Uluslararası Para Fonu’nu (IMF) dengeleyebilecek para havuzu oluşturma konusunda da Kalkınma Bankası üzerinden bir plan oluşturdular. Türkiye bu plan çerçevesinde yeni kurulacak kredi derecelendirme kuruluşu konusunda işbirliği yapabileceklerini ifade ederken hem ortak çalışma arzusunu ortaya koymuş hem de Çin üzerinden 3,6 milyar dolar kredi sağlayarak Batı’ya tek alternatifin kendileri olmadığı mesajını vermiştir.
BRICS’in yapısı ABD açısından endişe yaratabilecek duruma gelmiştir. Çin, Hindistan ve Rusya arasında üçlü bir statü rekabeti ABD tarafından kullanılmak isteniyorsa da Türkiye’nin birliğe ilgisi dengeleri ABD aleyhine değiştirebilecek özellikler taşımaktadır.
BRICS Zirvesinde ekonomik gelişmeler dışında bölgesel kriz alanı Suriye, İran vb. sorunlar da ele alınmıştır. Türkiye Devlet Başkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmesinde İdlib başta olmak üzere mültecilerin Suriye’ye dönüşü konusunda görüş alışverişi yapılmıştır. Bu görüşmenin devamı niteliğinde Rusya, Almanya, Fransa ve Türkiye liderlerinin 7 Eylül 2018’de İstanbul’da bir zirve gerçekleştirmesi kararlaştırılmıştır.
Son dönemde Türkiye’nin garantör ülke olarak güvenliği sağladığı İdlib’te Esed hükümeti üzerinden bir provokasyon yapılarak Türkiye’nin bölgedeki gücü azaltılmak istenmektedir. İdlib’te provokasyon yapılmasının ana nedeni olarak PKK/PYD ile Esed arasında yapılan görüşmelerde olası bir anlaşma olursa İdlib’i pazarlık olarak Türkiye’ye karşı kullanıp bu anlaşmaya itiraz etmemesini sağlamak amaçlandığı söylenebilir. Fakat şunu açıkça belirtmek gerekiyor ki Esed ile PKK/PYD arasında Rusya’nın da desteklediği bu anlaşma ABD onay vermedikten sonra yürürlüğe girmez.
Böyle bir müzakerenin tek nedeni bölgede Rusya’yı oyalamaya dönük ABD projesi olabilir. ABD’nin Esed’in kalması karşılığında İran’ın Suriye’den çıkarılması konusunda Rusya ile anlaştığı dile getiriliyor. İdlib’in Türkiye’nin güvenlik duvarı olduğunu söyleyebiliriz. Esed üzerinden İdlib’e yönelebilecek bir provokasyon bölgede çatışmaları yeniden başlatacaktır.
Rusya’nın Suriye özel temsilcisinin olduğu bir heyet Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de çeşitli görüşmeler yaparak Suriyeli mültecilerin geri dönmesi için neler yapılabileceğini konuştular. Suriyeli mültecilerin geri dönüşüne dair çalışmalarda ise Cenevre Süreci doğrultusunda yapılacak seçimler öncesinde mültecilerin Suriye’ye dönüşü sağlanarak seçimde dışarıdan müdahaleye açık hale getirilmelerinin önlenmesi planlanmış olabilir. Seçimler öncesi mülteciler bütünüyle Esed kontrolünde ülkeye yerleştirilirse seçimde Esed’in kalması da garanti altına alınacaktır. Zaten İdlib’in gündeme gelmesinin ana nedenlerinden birisi de siyasi barış süreci sonrası yapılacak seçimlerde muhaliflik rolünü kırmak içindir.
Diğer taraftan BRICS Zirvesinde İran’a yönelik yaptırım kararlarını tartıştıklarından endişe eden ABD, gündemi değiştirebilecek şekilde Arap NATO’su kurma planını ortaya atmıştır. Bu planın yeni olmadığını söyleyelim. Fakat etnik kimlik üzerinden kurulan bir askeri yapı Ortadoğu’da başarılı olamaz.
Ortadoğu’nun mezhepler üzerinden şekillendiğini söylemeye gerek yok. ABD’nin kuracağı Arap NATO’su ancak İsrail-ABD’nin kendi saldırılarını bu isim üzerinden gizlemeye dönük planı olabilir. İçinde göstermelik Arapların rol alacağı bu yapılanma ile İsrail’in bölgedeki etkinliği artırılabilir.
[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir.]
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.