RUSEN[ANALİZ]: Batı’nın Rusya ve Çin üzerinden kurmaya çalıştığı yeni strateji : ” Ticaret Savaşı ”

2 Nisan 2018, 16:02

 

 

Rusya’da başkanlık seçimlerinin tamamlanmasından sonra ilk kutlamayı Türkiye, Beyaz Rusya, Venezüella devlet başkanları ve Jean-Claude Juncker yaptı. Trump’ı da unutmamak lazım. Fakat Batı’nın seçimler öncesinde sıkça gazetelerde dile getirdiği seçimlerin meşruiyeti konusu seçim sonrasında bıçak gibi kesildi. Çünkü Skripal krizi ile Batı istediği fırsatı elde etti.

 

 

Batı’ya göre Rusya 100 yıldır kurulu liberal düzeni tehdit ediyordu. AB ülkeleri ve ABD, Rusya’nın demokrasileri tehdit ettiğini, politik sistemi bozduğunu Avrupa ülkelerini birbirine düşman ettiğini düşünüyor. Salisbury olayı şimdiye kadar tek başına Rusya’ya karşı politikalar üretmeye çalışan ABD’nin AB ülkelerini baskı altına alması açısından da iyi bir fırsat oluşturdu. Rusya’ya yönelik yeni bir AB stratejisi ortaya çıktı. Bu yeni stratejide 2008 yılından itibaren sürdürülen Rusya’nın dış politikası sebep olarak gösterildi. Gürcistan, Kırım, Ukrayna, Suriye’de Batı’nın başarısızlığı bir şekilde cezalandırılıyor. Faturanın Rusya’ya kesildiğini söylemeliyiz.

 

 

AB ve NATO’nun şimdilik iletişim kanallarını kapattığını görüyoruz. Bu haliyle Skripal krizi AB ülkelerini yeniden bir araya getirdiği gibi AB-ABD işbirliğini de güçlendirecektir. Brexit kararı sonrası AB’nin dağılacağı beklentisi hâkimken bu olay birliğe yeni bir umut oldu. Bu haliyle İngiltere, AB’den ayrılsa da savunma ve güvenlik bakımından AB ile sıkı ilişkilerini devam ettirme fırsatı yakaladı.

 

 

 

İngiltere, Skripal krizi özelinde Rus milyarderlerin Malta üzerinden AB vatandaşlığı satın alabilmelerini, Londra ve Güney Kıbrıs’ta kurdukları şirketlere para aktarabilmelerini ve Avrupa’daki siyasi partilere bağışta bulunmalarını gündeme taşıyor. AB ülkeleri anlaşmazlığın Rus toplumuyla değil de Rus hükümetiyle olduğunu vurgulayarak aslında siyasi manevra da yapıyor.

 

 

Rusya’nın sıkça nükleer birikimine vurgu yapması,  Rus hackerların seçimlerde oynadıkları roller, yurt dışındaki Rus vatandaşlarına düzenlenen suikastlar bir bakıma doğrudan hedef alınmalarına da neden oluyor. Örneğin Skripal olayında delil konusunda Rusya istekte bulunsa da bir sonuç alınamadı. Fakat AB toplumu delil olmasa da bunun Rusya tarafından yapıldığı düşüncesinde. Bunun sebebi olarak geçmişte yaşananlar diyebiliriz. Ayrıca son 3 yıldır oldukça başarılı olan Russian Today ve Sputnik tecrübelerinin artık Rusya’nın aleyhine işlediği görülüyor.

 

 

Rusya, kendi gücü ölçüsünde hareket ederek şimdiye kadar başarılı oldu. Şimdiye kadar elde ettiği başarıları inceleyecek olursak,

 

Rusya’nın Ukrayna krizinde Ukrayna eski Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in Rus askerleri ülkeye çağırmasıyla Doğu Avrupa’da Batı’ya karşı önemli bir cephe açtı. Fakat bu durum Ukrayna’nın tümden Batı’ya endeksli bir ülke olmasına da neden oldu. Günümüzde emekli maaşlarını alamayan Ukraynalı emekliler bile bunun sorumlusu olarak Rusya’yı görür oldular. Rusya Ukrayna ile krizde Kırım’ı temele oturturken burada bulunan donanma üssünün kapatılabileceğinden endişe etmişse de zaten Ukrayna ile uzun süreli bir anlaşma yapılmıştı.

 

 

Kırım’ın Rusya’ya maliyeti 2014-2015 arasında GSYİH’sında %35 oranında bir düşüştür. Evet, Rusya, Kırım’ı aldı ancak yüzyıllardır akrabalık bağı olan Ukrayna toplumunu kaybetti. Ukrayna’daki durum Baltık ülkeleri Litvanya, Letonya ve Estonya’yı da korkuttuğundan doğrudan NATO üslerinin buralara kurulmasına da fırsat verdi. Orta Asya ülkeleri üzerinde Çin etkisi artmış oldu. Rusya’daki ekonomik durgunluk Avrasya Ekonomik Birliğinin geleceğini de tehdit eder hale geldi. Zaten Çin’in etkisinin artması da ekonomik durgunlukla alakalıdır.

 

 

 

Rusya’nın diğer durağı Suriye’de ise Esed ile olan işbirliği ve İran ile olan sahadaki birlikteliği de başarılı oldu. Fakat bu durum Rusya’yı İran ile işbirliği yapan ülke olarak gösterdiğinden ABD-İsrail hedefine girmesine de neden oldu.

 

Rusya her ne kadar AB ve ABD yaptırımları karşısında dik durmaya çalışıyorsa da yakın gelecekte bu baskı farklı sonuçlar doğurabilir. Çünkü Rusya ekonomisi dışa bağımlıdır. Rusya ekonomisinin Kanada’dan daha küçük olduğunu söylediğimizde ne demek istediğimiz anlaşılabilir. Rusların askeri bütçesi bile ABD’nin ek askeri bütçesinden daha az. Rusya’nın iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu ülkeler

Türkiye, Çin, İran, Venezüella, Mısır, Küba, Sudan, Kuzey Kore, Suriye, Sırbistan, Bulgaristan vb.dir. Bunlardan Çin ekonomik anlamda doğrudan ABD’ye bağımlı olduğu için her an Rusya karşıtı cephede de yer alabilir. Çin-Rusya ilişkileri daha çok Çin inisiyatifinde ilerliyor.

 

 

Rusya’nın SSCB döneminde ABD toplumunda oluşan korkuyu yeniden oluşturabilecek bahaneler vermesi ABD açısından kullanışlı bir yeni hedef olmasında etkilidir. Rusya’nın ekonomik anlamda doğalgaz ve petrole bağımlılığı Batı’nın işini kolaylaştırıyor. ABD’nin petrol fiyatlarının yükselmemesi adına yaptığı politik ve stratejik manevralar da Rusya’nın gelir elde etmesinde ve pazar bulmasında zorlanmasına neden olacaktır. Rusya’da günümüzde ihracatının yaklaşık %80’i doğrudan petrol ve doğalgazdır. Skripal krizi ile Rusya’nın doğalgazını Avrupa’ya ulaştırmayı düşündüğü Kuzey Akım-2 hattında Danimarka’nın vereceği izin şimdi zora girdi. Yine Türk Akımı üzerinden doğalgaz almak isteyen veya bu projeye destek olan Bulgaristan, Avusturya, Almanya’da da baskı hissediyor. İngiltere, Fransa ve ABD’nin tepkisinden çekinen bu ülkelerin projeye destekleri ne kadar sürecek belli değil.

 

 

 

Skripal krizini fırsat bilen ABD, diğer Avrupa ülkelerine de örnek olması hasebiyle 28 Mart’ta imzalanan 4,75 milyar dolarlık anlaşma ile Polonya’ya 16 seyyar füze rampası ve 208 Patriot füzesi sattı. ABD’nin 2014 yılından bu yana Doğu Avrupa’da askeri varlığını kademeli olarak artırdığı bilinse de yeni dönemde bölgeye askeri üsler kurması da kolaylaştı.

 

 

ABD-İngiltere’nin Skripal olayını bahane ederek Brexit sonrası NATO-AB ilişkilerini yeniden şekillendirdiğini görüyoruz. Hem İngiltere hem de ABD, AB’nin Rusya enerjisine bağımlılığını da engelleme fırsatını yakaladılar.  Bu haliyle ABD, AB desteğiyle Ortadoğu’da Rusya’yı baskı altına alarak kendi stratejisini kabul ettirmeyi deneyecektir. ABD’nin Suriye’deki başarısızlığı ve gün geçtikçe içinden çıkılmaz hal alan politikası AB desteğiyle yeni bir sürece girebilir.

 

 

Batı ile Rusya arasında yaşanan son Skripal olayı sonrası gelişmeler klasik bir kriz durumu olarak görülmemeli. Soğuk savaşın en şiddetli yaşandığı bir dönemde bile Rusya bu tür bir baskı ile karşılaşmadı. ABD-Rusya arasındaki gerilim statik biçimde bir ileri bir geri biçimde devam ederken bir anda İngiltere’nin sahneye çıkmasıyla şiddetini artırdı. İngiltere’nin Doğu Akdeniz’de yüzyıllardır devam eden geçmişinin tehlikeye girmesi, Hazar havzasındaki enerji kontrolünü kaybetmesi de bu tepkinin tetikleyicilerindendir. Almanya’nın ucuz Rus gazını alması engellenerek Fransa ve İngiltere karşısında elde edebileceği üstünlük de engellenmiş olacaktır.

 

 

İngiltere’ye göre bu süreçte Türkiye kritik bir ülkedir. Rusya yalnızlaştıkça Türkiye’ye Türkiye yalnızlaştıkça Rusya’ya bağımlı hale gelmiştir. İngiltere, Türkiye’yi yeniden AB’ye bağımlı hale getirerek Rusya ile ilişkilerini sınırlı düzeyde olmasını hedeflemektedir. Fakat Türkiye’nin tavrı bu süreçte daha çok taraf olmamaktan yanadır. Türkiye, Batı’nın Rusya’ya uygulamaya çalıştığı ablukaya katılmamayı tercih ediyor. Bu tercihinde aslında elinde güçlü sebepler de var. Türkiye’nin 24 Kasım uçak krizinde Batı’nın takındığı tavrı unutmadığını söylemeliyiz. O dönemde krizin en sıcak zamanında AB liderlerinin yaptığı toplantıda Lüksemburg Başkanının “Türkiye bize güvenerek Rusya’ya kafa tutmasın.” sözleri şimdi Türkiye’nin elinde önemli bir koz olarak duruyor. İngiltere’nin tüm AB ülkeleri gibi Türkiye’den de Rusya’ya karşı tavır almasını istediğini ancak Türkiye’nin bunu kabul etmediğini biliyoruz.

 

 

Türkiye’ye karşı yakın gelecekte hem ABD hem de AB’den olumlu mesajların gelmesi de tesadüf değil. Türkiye, AB ve ABD’nin Rusya ile yaşadığı sorunu kendi problemleri olarak görüyor. Ancak Rusya-Türkiye ilişkilerinde hala bir derinlik bulunmuyor. Eğer iki ülke Avrasya’da güçlü işbirliği kuracaklarsa Dağlık Karabağ sorununu en kısa sürede çözmek zorundalar. Yakın gelecekte Batı’nın bu krizi ateşleyerek Türkiye-Rusya ilişkilerini yeniden bozmak isteyebileceği bir olasılıktır. Bunun dışında iki ülke arasında vizelerin devam etmesi, ekonomik kısıtlamaların varlığı da AB’ye önemli avantajlar sağlamaktadır.

 

 

Batı, Irak ve Suriye’de mezhepsel bir ayrışmayı destekledi. Türkiye’de ise hem etnik hem mezhepsel bir saldırı yapılmışsa da başarılı olmadı. ABD’nin Ortadoğu’da İran-Suudi Arabistan gerilimi ile oluşturmaya çalıştığı bloklaşma şimdilik başarılı oldu. ABD, Mayıs ayının sonunda İran ile nükleer anlaşmayı feshederek yeni bir saldırıya hazırlandığı düşüncesi hâkim durumda. Pompeo, Bolton, Mattis üçlüsü de bu görüşün güçlenmesinde etkili oldu. Batı’nın belli bir dönem Rusya’da da Selefiliği güçlendirerek bir çatışma ortamı oluşturmak istediği biliniyor. Şimdi ise hem İran’da hem de Rusya’da etnik anlamda bir plan yürütmesi muhtemeldir.

 

 

 

ABD’nin siyasi alanda Rusya ile soğuk savaşı, iktisadi alanda ise Çin ile ticaret savaşını başlatması İngiltere’nin de sahaya inmesinde etkilidir. Gelinen süreçte dünyayı önce kur savaşları sonrasında ticaret savaşları ardından soğuk savaş ve eğer stratejilerde çakışma olursa sıcak savaş bekliyor. Şu anda yaşanılanlar her ne kadar soğuk savaş gibi gözüküyorsa da henüz ticaret savaşlarını yaşıyoruz. Batı; Rusya, İran ve Çin’i aynı anda ekonomik olarak hedefine koymuş durumdadır.

 

 

 

[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir.]

 

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER

Copyright © 2024. Rusen.Org | Ankara Türkiye