RUSEN[ANALİZ] : ABD’de Tillerson sonrası Pompeo döneminde beklentiler neler?
ABD’de Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın, Başkan Trump tarafından görevden alınmasıyla dünya gündemi biranda bu olayla meşgul olmaya başladı. Tillerson son haftalarda yaptığı açıklamalarda Trump ile uyumlu çalıştıklarına dair demeçler veriyordu. Fakat son açıklamasında görevden alındığını Trump’ın twitter mesajıyla öğrendiğini söylemesi Trump’a karşı duyulan güveni de ortaya koyması açısından örnek teşkil ediyor. Tillerson’ın durumu ABD tarihi açısından da bir ilk teşkil ediyor. Kendi isteği ile istifa etmeden görevden alınan Tillerson, bakanlıkta görev süresini tamamlayamayan ender bakanlardan oldu.
Trump’ın Tillerson’u görevden almasında biriken bir rahatsızlık olduğu aşikâr. Özellikle Pentagon’un Tillerson’ın İran ve Rusya konusundaki yaklaşımlarından rahatsızlığı biliniyordu. Tillerson’ın son Ankara ziyareti sonrası Suriye’nin kuzeyi konusunda vermiş olduğu bilgiler ve Türkiye lehine tavrı da bardağı taşıran son damla oldu diyebiliriz. Tillerson’ın özellikle İran ile nükleer anlaşmanın iptali konusunda sorunu masada çözmeye yönelik gayretleri vardı. Yine Rusya ile ilişkilerde diplomasiyi her zaman ön plana koyuyordu. Hatta 2017 yılında Tillerson’ın en çok görüştüğü dışişleri bakanı Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov olmuştu.
Tillerson’ın Rusya ile diplomasisinde Trump’ın tam desteğini aldığı biliniyordu. Fakat Trump’ın son hamlesiyle Tillerson’ı harcadığı anlaşılıyor. Tillerson’ın Trump’ın son olarak çıkardığı çelik ve alüminyuma ek vergi tasarısına da eleştirileri vardı. Trump’ın bu hamlesini hem Pentagon ve CIA ile barış hem de iç kamuoyunu kazanma girişimi olarak görebiliriz.
Tillerson’ın görevden alınmasıyla iş başına getirilen CIA Başkanı Pompeo ise hem Trump hem de Pentagon tarafından olumlu karşılanan birisidir. Asker kökenli olan Pompeo’nun İran, Rusya ve Türkiye konusunda sert söylemleri var. Pompeo ile birlikte yine asker kökenli Savunma Bakanı James Mattis ve Pentagon arasında görüş ayrılıkları da son bulabilir. Tillerson döneminde Savunma Bakanlığı ve Pentagon’un üzerinde çalıştığı politikaları uygulanmasında anlaşılan yeterince verim alınamadı.
Pompeo ile Amerikan’ın yürütmeye çalıştığı sert dış politika diplomaside de uygulanacak gibi duruyor. Pompeo’nun gelmesiyle ABD’nin politikaları daha da sertleşecek kanaatinde değilim. ABD zaten sert politika yürütüyordu. Bu politikanın yürütülmesinde Tillerson başarısız olduğu için görevden alındı. Hatırlarsak Trump’ın Ulusal Güvenlik Stratejisinde dünyada barışı sağlamak için güç kullanmak gerekiyor açıklaması bu politikanın ipuçlarını vermişti. Pompeo ise sert politikanın sahada uygulanmasına uyum konusunda sıkıntı çıkarmayacaktır.
Trump, ABD dış politikasını Amerikan ekonomisine destek için araç olarak kullanıyor. ABD’nin Suriye ve diğer bölgelerde yürüttüğü operasyonlar üzerinden ekonomik kazanç da elde ediyor. Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleriyle imzalanan anlaşmalar buna en iyi örnektir.
Amerikan Başkan Yardımcısı Mike Pence, Savunma Bakanı James Mattis ve son olarak Pompeo ile savaş kabinesi kurulmuş oldu. Bu üç ismin geçmişinde istihbarat var. Dünyada istihbarat ve asker geçmişi olanların devlet yönetiminde söz sahibi olması trendi gittikçe artıyor. Pompeo’nun askeri rütbe olarak Mattis’ten daha düşük olması Mattis’in kontrolünde olacağı izlenimini de yaratıyor. Fakat birbirini tanıyan iki emekli askerin karar sürecinde rekabete girmesi de mümkün. Sonuç olarak iş adamı Tillerson döneminde bir türlü organize olamayan hariciye Pompeo döneminde daha derli toplu olacaktır.
Mike Pompeo’nun ilk işlerinden birisi ABD’nin İran, K.Kore, Rusya ve Ortadoğu’daki stratejilerini doğru uygulama ve anlatabilmek olacaktır. ABD, 2011 yılından beridir politik anlamda yeni bir yola girdi. Pompeo özellikle Rusya ve İran konusunda sert adımlarla kendini gösterebilir. Pompeo’nun İran ve Rusya üzerine gitmeden önce Türkiye ile olan Suriye konusundaki anlaşmazlıklarda bir çıkış yolu arayacağı söylenebilir. Çünkü ABD’nin Türkiye ile olan kriz havası Suriye’de İran ve Rusya’yı avantajlı bir konuma getirdi. Suriye’de Rusya ve İran’ın alan kazanmasına engel olamayan ABD, AB’deki müttefiklerinin de tepkisini çekiyor.
Tillerson’ın Türkiye’de Menbiç konusunda yaptığı görüşmede alınan kararlardan ABD’nin vazgeçmesi beklenmiyor. ABD, Suriye’deki varlığını uzun süredir DAEŞ ile mücadeleye dayandırıyordu. Bunu yaparken de PKK/PYD’yi müttefik olarak seçmişti. Ancak Türkiye’nin Afrin’de Zeytin Dalı operasyonu ile PKK/PYD üzerinden Suriye’de uzun süre kalınamayacağı görüşü ağırlık kazandı. ABD’ye göre Türkiye, Rusya ile işbirliği yaparak PKK/PYD etkinliğini kırmakta kararlı. Bu politikayı tersine çevirebilecek en büyük hamle ise Türkiye’nin taleplerini asgari düzeyde karşılayarak Suriye’de ABD-Türkiye mutabakatını yeniden sağlayabilmek. Fakat buradaki açmaz ise Rusya’nın Türkiye ile işbirliğinde oldukça fazla yol almış olması. ABD’nin Türkiye’yi ikna etmek için PKK/PYD’yi etkisiz kılmada işbirliği yapması yeterli olmayabilir. Çünkü Türkiye, FETÖ konusunda da ABD’den adımlar bekliyor.
Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde gerilimin azalması ve karşılıklı güvenin tesis edilmesi hemen olabilecek bir durum değil. ABD ile yapılacak müzakere süreci zaten ülkelerin birbirini karşılıklı test etmesi üzerinden yürüyecektir. ABD-Türkiye arasında Menbiç sorununun çözümüne dair görüşmeler sadece Menbiç üzerinden değil de iki ülkenin birbirinden yapmasını isteyeceği tüm genel talepleri de kapsayacak niteliktedir. Müzakerelerde PKK/PYD, FETÖ, S400 vd. tüm olaylar aynı anda masada olacak ve alınacak kararların uygulanması beklenecektir.
ABD’de yeni dışişleri bakanının masasındaki ilk görevlerden birisi Türkiye, diğeri ise İran’ı etkisiz kılmak ve Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen’de çıkarmak için uluslararası bir meşruiyet üzerinde çalışmak olacaktır. ABD’nin bu meşruiyeti oluşturmak için öncelikle nükleer anlaşmayı uzatmayıp İran’ın atacağı adımlar doğrultusunda saldırı planı ortaya koyabilmek üzerine kuruludur. ABD’nin yeni kadroyla Suriye’de inisiyatifi Rusya ve İran’dan geri almaya kararlı olduğunu söylemeliyiz. İsrail’in BAE üzerinden İran hava sahasına girerek keşif yapması da Suriye ile eş zamanlı İran’a da bir cevap verilerek Suriye’de etkisiz kılınması planı işliyor.
ABD’nin İran’ı etkisiz kılma adına ilk önce Rusya’ya karşı yeni bir saldırı dalgası başlatması kuvvetle muhtemeldir. Kaldıki Rusya-İngiltere arasında yaşanan Skripal krizi bunun için fırsat oluşturmuştur. ABD, zaman kaybetmeden İngiltere’ye desteğini açıklayarak kadim dostuyla ortak stratejide buluşabileceği mesajını kuvvetli biçimde vermiştir. İngiltere-Rusya geriliminin hat safhada olduğu bugünlerde ABD’den Rusya’ya yeni yaptırım kararı önemli bir mesajdır. Bu kararla ABD, 19 Rus vatandaşı ile 5 kuruma yaptırım kararı aldı. ABD’nin yeni yaptırım kararında dikkat çeken unsur ise Rus paralı ordusu Vagner olarak anılan bu askerleri organize eden şahısların isimlerinin olmasıdır. Slav Birliği olarak ilk defa adını duyuran Vagner’in ABD tarafından hedef alınması Suriye’de Rusya’ya karşı yeni önlemlerin de alınacağını işaret ediyor. Rusya bu önlem ve stratejiyi tahmin ettiği için Şam’da Rus tesislerin olduğu bölgeye saldırı olması halinde karşılık vereceğini açıkladı.
ABD’nin İngiltere-Rusya krizinde İngiltere’ye verdiği güçlü destek diğer Avrupa ülkelerini de cesaretlendirdi. Almanya, Fransa ve İngiltere, ABD ile birlikte ortak bir açıklama yaparak Rusya’yı Avrupa’nın güvenliğini tehdit etmekle itham ettiler ve hatta savunma için tüm AB ülkelerine hazırlık çağrısı yaptılar. AB ülkeleri birlik halinde Rusya’ya karşı ortak stratejide birleşirken diğer taraftan da devletler nezdinde Türkiye’ye barış elini uzattığını görüyoruz. Almanya’nın Türkiye’ye silah satışında engelleri kaldırması, AB’nin 2015’te imzalanan mülteci anlaşmasına doğrultusunda Türkiye’ye taahhüt ettiği ödemenin 3 milyar euroluk kısmını onaylaması bir sinyal olarak nitelendirilebilir.
AB liderleri ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 26 Mart 2018’de Bulgaristan’ın Varna kentinde bir araya geldiği zirvede AB ülkelerinin Türkiye’yi yakın markaja alarak Rusya ile ilişkiler konusunda telkinlerde bulunduğunu biliyoruz. AB ülkelerinin Türkiye’nin ekseninin Rusya’ya kaydığından duydukları endişe belki de vize serbestisi anlaşmasını vakit kaybetmeden yürürlüğe girmesine de neden olabilir. Kaldıki bazı Avrupa ülkeleri Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı vize rejimini örnek göstererek Avrupa’nın vize rejimini kaldırmasıyla önemli bir adım atılacağı görüşünü birçok toplantıda dile getiriyorlardı.
AB’nin BM ile birlikte Suriye’nin geleceği konusunda 24-25 Nisan 2018’de Brüksel’de uluslararası bir konferans düzenlemesi planı çerçevesinde Türkiye ile birçok sorunun konuşularak halledilmesi görüşündeler. Suriyeli sığınmacılar ve BM çatısı altında yürütülen Cenevre süreci üzerinde yoğunlaşılması Türkiye-Rusya-İran önderliğinde yürüyen Soçi sürecini de ABD’nin hedefine koyuyor.
ABD’nin Suriye’de Rusya’ya karşı kullanabileceği diğer bir koz ise İsrail’dir. Rusya’nın İran ile ilişkilerde ısrar etmesi üzerinden yürütülen bu politikada Rusya’daki Yahudi lobisinin de desteğiyle Rusya’yı etkisizleştirmek söz konusu olabilir. Bu söz konusu olmaz ise Suriye’de İsrail-Rusya atışması üzerinden ABD-Rusya krizi de derinleşebilir. Hatta ABD’nin İsrail’in İran’a tazyikini artırmasını sağlayarak bölgede İsrail-Rusya krizini de tetiklemesi mümkün.
Tillerson’ın görevden alınmasıyla Pompeo’nun dışişleri bakanı olması, Pompeo’nun yerine düşünülen Gina Haspel’in Türkiye, Orta Asya konusunda uzmanlığı da dengeleri değiştirebilecek niteliktedir. Haspel, ABD Senatosu İstihbarat Komitesi Üyesi Dianne Feinstein’in vetosunu bu sefer aşarak göreve oturacak gibi duruyor. ABD’de Pompeo ve Haspel gibi şahin kanadın temsilcilerinin gelmesi ABD’nin Ortadoğu politikalarının netleşmesi açısından önemlidir. Bu politikada Türkiye kararı dünyanın yönünü de değiştirebilecek niteliktedir. ABD’nin Türkiye ile krizi derinleştirmeyi seçmesi sadece Türkiye’yi karşısına almayacak aynı zamanda bir kısım Körfez ülkeleri, Orta Asya ülkeleri, Afrika ülkelerini de kaybetmesi ile sonuçlanabilir. Yeni gelen kadronun en azından Türkiye konusunda kararlarını açıkça dile getireceklerini söylemeliyiz.
Türkiye’nin kritik rolü nedeniyle Rusya ile ilişkilerde bir kriz yaşanması düşünülmemeli. Türkiye, Rusya ile ilişkilerine devam edecektir. Fakat ABD ve İngiltere’nin Rusya hamlelerinde taraf olmamayı seçecektir. Çünkü Rusya ile yaşanılan 24 Kasım uçak krizinde AB’nin tarafsız tavrı şimdi Türkiye’nin elinde koz olarak duruyor. Hatta o dönemde NATO müttefiklerimizden bazılarının Türkiye’yi Rusya ile yaşanılan krizde NATO’ya güvenmemesi konusunda uyarması da şimdi Türkiye’den Rusya’ya karşı yaptırım kararı almasını isteyen AB ülkelerinin elini kolunu bağlıyor.
Tarihte baktığımızda da İngiltere sahaya çıktığında Rusya’nın uluslararası arenada zorlandığı görülebilir. ABD’nin tüm dünyada son dönemde olumsuz bir profili var. Fakat İngiltere yeni bir güç olarak Rusya üzerine giderek tüm Avrupa’yı arkasından sürükleyebilecek güçtedir. İngiltere’nin bu tavrı dağılmakta olan AB’ye de yeni bir enerji vermiş gibi duruyor. Bu krizden en büyük zararı Almanya görecek gibi.
Rusya burada bir karar vermek zorunda bırakılacaktır. Ruslara bir şeyi zorla kabul ettirmek mümkün değildir. Ruslar kendi çıkarına olmayan bir politikaya destek olmayacaktır.
[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir.]
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.