Türkiye’nin Afrin Operasyonu Suriye’de Dengeleri Nasıl Değiştirdi ?
Türkiye, 20 Ocak 2018 tarihinde Afrin’de Zeytin Dalı Harekâtına başlamasıyla Suriye’de uzun süredir vekâlet savaşı yürüten ülkeler kendisini göstermeye başladı diyebiliriz. Ülkelerin bizzat sahaya inmesinde Afrin operasyonuyla birlikte Soçi’de alınan kararlar ve Suriye’de siyasi barış umudunun doğmasının etkisi var.
29 Ocak 2018 tarihinde Suriye’de DAEŞ ile mücadelede sona gelinmesinin ardından Rusya, Türkiye ve İran’ın garantörlüğünde Suriye Ulusal Diyalog Kongresi toplandı. Suriye’deki hükümet yanlısı ve karşıtı çeşitli etnik grupları bir araya getiren 2 günlük kongrenin en önemli sonucu ise Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı vurgusu ile Suriye hükümeti delegasyonunun yanı sıra geniş temsilli muhalefet delegasyonundan oluşan komitenin anayasal reform taslağı hazırlamak için BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına katkıda bulunmasına karar verilmesiydi. 2012 yılında başlayan ve hiçbir sonuç alınamayan Cenevre’de BM himayesinde yapılan müzakerelere de fırsat veren Soçi Kongresi aslında ABD’yi sahaya daha da çekti. Çünkü Suriye’nin toprak bütünlüğünün kendi çıkarlarını tehdit ettiğini gören ABD, uzun süredir yatırım yaptığı PKK/PYD’yi sahaya sürerek hem Türkiye hem de Rusya’ya karşı silah olarak kullanmayı seçti.
PKK/PYD, ABD’nin Suriye’yi parçalamak için kullandığı bir araç mı?
ABD, Afrin operasyonu sonrası terör örgütü PKK/PYD’yi tümden kendisine bağlı bir kullanışlı güç haline getirdi. Rusya’nın 2015 yılında Suriye’de operasyona başlamasıyla kısmı olarak hâkimiyeti paylaşmak zorunda kalan ABD, PYD üzerinden Suriye’yi parçalayarak uzun süre bu coğrafyada kalmayı planlıyordu. Fakat Türkiye’nin Afrin operasyonu sonrası tüm Suriye’nin kuzeyini terörden arındıracağını açıklaması tüm planları altüst etti. Şöyle ki PYD üzerindeki etkisiyle Suriye’nin kuzeyi ve Irak sınırından başlamak üzere Golan tepelerine kadar olan bölgede bir güvenli alan oluşturmayı hedefleyen ABD’nin planları zora girdi. Çünkü Suriye’nin kuzeyinden atılan bir PKK/PYD’nin Rakka/Deyr-ez Zor hattında tutunması mümkün gözükmüyordu. Suriye’nin bütünlüğünü savunan Rusya ve Türkiye aynı zamanda ABD’nin desteğiyle İsrail’in oluşturmaya çalıştığı 40 km’lik güvenli bölge planını da tehlikeye atıyordu. Bu haliyle Soçi sürecini bir şekilde başarısız kılarak Suriye’de çatışmayı artırmak gerekiyordu. Bunun için de Rusya’nın kazanımlarını da tehlikeye atabilecek biçimde yeni strateji devreye girdi.
Önce Hmeymim üssünde Rus uçaklarına saldırı düzenlendi. Sonrasında Rus uçağı düşürüldü. En son ise Deyr-ez Zor’da Rus paralı askerlerinin de içinde bulunduğu Esed güçlerine yapılan saldırı görüntüleri servis edilerek Rusya aciz gibi gösterilmeye çalışıldı. Bu faaliyetlere cevap ise Esed güçlerinin İsrail uçağını düşürmesi oldu. ABD, İsrail uçağının düşürülmesi sonrası yaptığı açıklamada İsrail’in güvenlik endişelerini anladığını ve yapılan operasyonları desteklediğini açıklaması ise Suriye sahasına yeni bir aktörün girmesine neden oldu. Bu aktör Çin oldu.
Çin neden Suriye’ye dönüyor?
Çin’in Suriye’de savaş başlamadan önce Esed hükümetiyle yaptığı anlaşmayla Suriye’nin kuzeydoğusundaki Şeyh Mansur, Qudeh ve Tişrin petrol sahalarını alması bu geri dönüşün ilk sebeplerindendir. Çin’in kamu petrol ve doğalgaz şirketi SINOPEC’in hem petrol hem de doğalgaz çıkarma hakkının iç savaşla birlikte uygulanamaz hale gelmesi Çin’i rahatsız eden unsurlardandı. Bu sahaları ele geçiren DAEŞ’in daha sonra bölgeyi PKK/PYD’ye teslim etmesinden sonra Çin’in PKK/PYD ile görüşerek bu sahaları geri istediği ve ABD’nin olumsuz cevabıyla karşılaştığını biliyoruz.
ABD’nin dünyada enerji piyasalarını kontrol etme planı şimdilik başarılı olmuş gibi duruyor. Rusya’nın Ukrayna üzerinden Avrupa’ya naklettiği doğalgaz hattı bir şekilde sekteye uğratıldı. Katar’ın Suriye üzerinden Avrupa’ya ulaştırmaya çalıştığı hat da engelledi. Ayrıca ABD, Suriye’de bulunan ve henüz işlenmeyen doğalgaz rezervlerine de hâkim oldu. Böylece Rusya, Çin, İran gibi potansiyel petrol ve doğalgaz üreticileri/alıcıları bir şekilde enerji piyasalarında etkisiz kılındı. ABD’nin stratejisi Suudi Arabistan üzerinden dünya piyasasını ucuz petrolle doldurarak bütün bir bölge üzerinde petrol ve doğalgaz kontrolü kurmayı, Rusya ve İran’ın zayıflatılması üzerine kuruludur. DAEŞ ortaya çıktıktan sonra Irak’ın Musul ve Kerkük dolaylarındaki petrol bölgesi ile Suriye’nin doğalgaz ve petrol zengini bölgelerini ele geçirmesi ve bu bölgeleri şu anda ABD’ye teslim etmesi tesadüf olamaz.
Çin’in Suriye’ye döneceğini açıklamasının İsrail uçağının düşürülmesinden hemen sonra gelmesinin farklı bir sebebi daha var. Bilindiği gibi Asya-Pasifik’te Çin ile Hindistan arasında uzun süredir bir gerginlik devam ediyor. Bu gerginlikte Hindistan’ın en büyük silah tedarikçisi ise İsrail’dir. Çin birçok defa İsrail’i Hindistan’ı silahlandırmaması konusunda uyarmışsa da başarılı olamadı. İsrail’in Esed ile sıcak çatışmaya girmesiyle Çin’in bu durumu değerlendirerek Esed’den yana tavır alması ise sürpriz olmadı. Çünkü Çin, İsrail’i Hindistan’ı silahlandırdığı için bir bakıma Suriye’de cezalandırmak istiyor da denebilir. Ayrıca Esed’in en büyük silah tedarikçilerinden birisi de Çin’dir.
Çin’in savaş başlamadan önce yaptığı anlaşmayla şu anda PKK/PYD’nin elinde bulunan petrol ve doğalgaz sahalarını almak adına PKK/PYD ile de ilişki kurmaya çalıştığı görülüyor. Bu haliyle PKK/PYD’nin ABD dışında yeni bir alternatifi olduğu düşünülüyorsa da bu ihtimal uygulanamaz haldedir. Çünkü bu sahalar her ne kadar PYD elinde olsa da gerçek el koyucusu ABD’dir.
Fransa da Suriye’ye dönüyor mu?
İsrail uçağının düşürülmesi Suriye’de yeni bir aktörün girme olasılığını da doğurdu. Bu aktör Ortadoğu’yu Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere ile birlikte şekillendiren Fransa’dır. İsrail ile yakın ilişkileri olan Fransa uzun süredir bölgede etkin güç olmak için fırsat kolluyordu. Bu fırsat İsrail uçağının düşürülmesiyle elde edildi denebilir.Fransa Devlet Başkanı Macron’un Suriye’de kimyasal bir silah kullanıldığını tespit ettiğimizde Esed yönetimine müdahale edeceğiz açıklaması tıpkı Libya’da Fransa’nın sergilediği siyasete benziyor. Bu açıklamadan sonra Suriye’de herhangi bir güç tarafından kimyasal saldırı yapılması olasılığı da güçlendi.
Suriye’de ABD tarafından savaşçı yeni muhalif güçler eğitiliyor.
Suriye’de Türkiye, İran, Rusya, ABD tarafından verilen mücadeleye bir anda Çin, İsrail ve Fransa’nın dâhil olmasını aslında doğrudan Afrin operasyonunun tetiklendiğini söylemeliyiz. Çünkü Afrin operasyonunun başarılı olacağından emin olan ABD, en azından Fırat’ın doğusunda hâkimiyetini sürdürmek amacıyla yeni politikalarla Türkiye’yi ikna etmeye çalışıyor. ABD’nin Soçi’de elde edilen başarıyla Suriye’de barış umudunun doğmasından hoşnut olmadığını anlıyoruz. Çünkü eğer gerçekten memnun olsaydı Soçi sürecine dâhil olarak güçlü bir destek vermesi beklenirdi. Fakat Suudi Arabistan ile birlikte Suriye Müzakere Heyeti üzerindeki etkisini kullanarak Soçi Kongresini bir şekilde başarısız kılmak istediği görülüyor. Ayrıca Suudi Arabistan ile birlikte birçok muhalif grubu eğiterek Suriye’de yeni bir güç oluşturmaya çalıştığı anlaşılıyor. Bu haliyle Suriye’de yeni bir vekil üzerinden sanki muhalifleri temsilen savaşı sürdürebilecek güç oluşturuluyor.
Suriye’de yeni dengeler Rusya’yı Türkiye’nin PKK/PYD politikasına destek vermeye zorluyor.
Suriye’de Türkiye’nin Afrin operasyonu ve İsrail uçağının düşürülmesiyle yeni aktörler İsrail, Çin, Fransa ve hatta İngiltere gibi ülkelerin sahaya dönmesi için bahane oldu. Türkiye’nin Afrin operasyonu sonrası harekâtı Fırat’ın doğusuna kaydıramaması Rusya’nın şimdiye kadar var olan etkinliği tehdit edebilir. Rusya bu haliyle Türkiye’nin PKK/PYD politikasına destek vermez de izleyici rolünü üstlenmeye devam ederse tıpkı uçak düşürme provokasyonunda olduğu gibi yeni saldırılarla çatışmaların içerisine çekilmesi muhtemeldir. Bu haliyle PKK/PYD’yi hem Rusya hem ABD hem İsrail hem de Çin’in kullanma imkânı yoktur. Rusya hala PKK/PYD’den umut bekliyorsa bu politika bir süre sonra içinden çıkılmaz sonuçlar doğurabilir.
ABD’nin silahlarla beslediği, maaşlarını ödediği, eğittiği, birçok üs açarak korumaya aldığı PKK/PYD’nin Rusya’nın taleplerini karşılaması zaten mümkün gözükmüyor. PKK/PYD tümden ABD’nin kontrolüne girdiğine göre bu yapının Rusya’nın çıkarına çalışması beklenilmemeli. Bu yeni dengede Rusya’nın Türkiye ile birlikte PKK/PYD unsurlarının kuzeyden temizlenmesi için ortak strateji üzerinde hatta ortak operasyonlarla bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Çünkü Türkiye’nin PKK/PYD politikası uluslararası bir meşruiyeti olan mücadeledir. Bu meşruiyet doğrultusunda kuzeyde tutunamayan PKK/PYD aynı zamanda ABD’nin elinde silah olmaktan da çıkacaktır.
ABD, PKK’dan arındırılmış bir PYD teklifi ile Suriye’de yeni denklem kuruyor.
Rusya’nın Türkiye’nin yürüttüğü Afrin operasyonunda sadece izleyici rol üstlenmesi ABD’nin zaman kazanmasına da neden olmaktadır. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un Türkiye ziyaretinde yapılan görüşmelerde PKK/PYD ısrarından vazgeçmediği görülüyor. Geçici çözümler önerilen görüşmelerde ABD’nin PYD’yi Suriye’de PKK’dan ayrıştırarak milli bir unsur yapma hedefi, bunu gerçekleştirirken Türkiye ile birlikte çalışma teklifi aslında hem kafaları karıştıran hem de Kandil’i Suriye’de saf dışı bırakma planı olarak gözüküyor. Fakat bu teklifte Türkiye’nin PKK sonrası kuzeyde tüm inisiyatifi ABD’ye bırakma teklifine olumsuz yaklaştığı anlaşılıyor. Rusya’nın hala izleyici rolde kalarak tüm inisiyatifi ABD’ye bırakma stratejisi PKK’dan arındırılmış bir kuzey Suriye’de oluşturulacak yeni bir vekil ile karşı karşıya gelmesine neden olacaktır.
Esed, Suriye’de çözüm istemiyor. Var olan durumdan memnun.
Soçi Kongresi sonrası BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, Suriye Diyalog Konferansı kararlarının uygulanmasına ilişkin taahhütlerini yerine getirmesi için Rusya’ya başvurdu. De Mistura’nın talebi siyasi süreci başlatmak için Rusya’nın Beşar Esed üzerindeki etkisini kullanmasıydı. Bu açıklamaya paralel olarak ABD’nin BM Büyükelçisi Nicky Haley, İran’ın yeni bir savaş tehdidi içerisinde olduğunu vurgulayarak İran’ın savaş çıkarmak istediğini duyurdu. Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vasiliy Nebenzya ise bazı bölgesel oyuncuların Suriye egemenliğine saygı duymamasının savaşı körüklediğini dile getirdi. Fakat en önemli açıklamayı Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar el Caferi konuşmasında Soçi’de verilen kararın De Mistura’ya anayasa komisyonunun kurulması için müdahale etme hakkını vermediğini dile getirerek bir şekilde Cenevre sürecini hedef aldı. Bu haliyle aslında Esed rejiminin Cenevre’de ortaya çıkabilecek bir barış ihtimalini tanımama olasılığını da ortaya koydu
Tüm bu gelişmeler bağlamında Suriye’de barış, cephelerin keskinleşmesiyle daha da zorlaşıyor. Bu cepheleşmede Rusya belirleyici bir rol oynayabilir. Rusya’nın PKK/PYD politikası hem Türkiye’nin stratejisini hem de Rusya’nın kazanımlarını etkileyecektir. Rusya’nın Türkiye’nin mücadelesine destek dışında aktif olarak sahada ve cephede destek vermesiyle PKK/PYD ABD’nin kullanışlı silahı olmaktan çıkarılabilir.
Prof. Dr. Salih Yılmaz
[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir]
@TR_SalihYilmaz
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.