RUSEN [ANALİZ]: Suudi Arabistan-ABD anlaşması, Petrol Doğalgaz Boru Hattı Savaşı

16 Şubat 2018, 03:39

Beşar Esed yönetiminin Petrol Bakanlığı, İran ve Irak’la anlaşma imzalanmasından kısa süre sonra, 16 Ağustos 2011’de, Suriye’nin orta bölgesinde, Humus yakınlarındaki Kara bölgesinde bir doğalgaz kuyusunun keşfedildiğini açıkladı.

Suriye ve sözde “İslam Devleti” konusunda Suudi Arabistan ve ABD arasında varılan yeni bir gizli ve oldukça aptalca anlaşmanın ayrıntıları ortaya çıkıyor. Anlaşma, Suudi Arabistan’ın dünya piyasasını ucuz petrolle doldurmasıyla bütün bir bölge üzerinde petrol ve doğalgaz kontrolü kurulmasını ve Rusya ve İran’ın zayıflatılmasını içeriyor. Ayrıntılar, Eylül ayında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Suudi Kralı arasında gerçekleşen bir görüşmede belirlendi. Bunun kasıtlı olmayan sonucu, Rusya’nın yüzünü doğuya, Çin ve Avrasya’ya dönmesini daha da hızlandırmak olacaktır.

 

 

 

IŞİD veya İD veya Daiş diye adlandırılabilecek yapıya karşı olduğu varsayılan son NATO bombalama kampanyasının en tuhaf anormalliklerinden biri, savaş dünyanın en petrol zengini bölgesinde yürütülürken, ham petrol fiyatının çarpıcı şekilde düşüyor olmasıdır. IŞİD’in birden bile Irak’ın, Musul ve Kerkük dolaylarındaki petrol zengini petrol bölgesini ele geçirdiği Haziran ayından bu yana, ham petrolün karşılaştırmalı Brent fiyatı yaklaşık %20 oranında azalarak 112 ABD dolarından yaklaşık 88 dolara indi. Ancak dünyanın günlük petrol talebi %20 oranında azalmadı. Çin’in petrol talebi %20 azalmadığı gibi, ABD’nin yurt içi  petrol stoku da %21 oranında artmadı.

 

Olan şey, ABD’nin uzun zamandır OPEC içindeki müttefiki olan Suudi Arabistan krallığının piyasaları büyük oranda iskontoya gidilmiş petrolle doldurması, OPEC içerisinde bir fiyat savaşını tetiklemesi, İran’ın da bunun ardından vadeli petrol pazarlarına panik satışları yapmasıdır. Suudiler, indirimlerle Asya’ya, özellikle de Asya’daki baş müşterisi olan ve başlangıçtaki yaklaşık 100 dolarlık fiyat yerine yalnızca 50 ila 60 dolarlık varil fiyatına ham petrol sattığı aktarılan Çin’e satış yapmayı hedefliyor. Öte yandan Suudilerin finansal indirim operasyonu her bakımdan, petrol türevlerinin ticaretini konrol eden Wall Street içindeki bir avuç aktörle işbirliği içinde, Terörizm ve Finansal İstihbarat Ofisi aracılığıyla, ABD Hazine’sinin finansal savaş operasyonuyla koordine edilmiş gibi görünüyor. Bunun sonucu, her gün ivmelenen bir piyasa paniği olmaktadır. Çin, ucuz petrol almaktan hayli mutludur, ancak yakın müttefikleri olan Rusya ve İran ciddi darbe yemektedir.

 

 

Anlaşma

Riyad’da bulunan Suudi Arabistan Petrol Politikaları ve Stratejik Beklentiler Merkezi başkanı Raşid Abanmi’ye göre sert fiyat düşüşüne, OPEC’in en büyük üreticisi olan Suudiler kasten sebep oldu. Kamuoyuna ileri sürülen gerekçe, petrol talebinin azaldığı küresel piyasada yeni pazarlar kazanmak. Abanmi’ye göre gerçek neden ise, nükleer programı nedeniyle İran’a, Suriye’deki Beşar Esed yönetimine verdiği desteği kesmesi için de Rusya’ya baskı yapmak.

Rus devletinin Ukrayna’ya yaptığı doğalgaz satışlarındaki finansal kayıplar ile AB stoklarının küçülmesi nedeniyle bu kış dev AB pazarına Rus doğalgazının transit geçişinin ABD’nin teşvikiyle kesilme ihtimali birleştirildiğinde, petrol fiyatları üzerindeki basınç Moskova’ya çifte darbe indiriyor. Rus devletinin gelirinin %50’den fazlası, dışarıya yaptığı petrol ve doğalgaz satışından geliyor.

 

ABD ve Suudi Arabistan’ın gerçekleştirdiği petrol fiyatı manipülasyonu, ABD’nin küresel politikalarının pek çok güçlü muhalifini istikrarsızlaştırmayı amaçlıyor. Bu hedeflerin arasında, her ikisi de ABD’nin tek süper güç olmasına karşı çıkmada Rusya’nın müttefiki olan İran ve Suriye de bulunuyor. Başlıca hedef ise, bugün bu süper güç hegemonyasına tek başına en büyük tehdidi oluşturan Putin Rusyasıdır. İzlenen strateji, ABD’nin 1986’da Suudi Arabistan’la birlikte yaptığının benzeridir: o tarihte dünya Suudi petrolüne boğulmuş, varil fiyatı 10 doların altına inmiş ve o dönemin Sovyetlerinin müttefiki olan Saddam Hüseyin Irak’ının ekonomisini, son kertede de Sovyet ekonomisini yıkmış ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü için yolu döşemişti.

Bugün, Rusya’nın petrol gelirlerinde düşüşle birlikte, ABD Hazinesi Terörizm ve Finansal İstihbarat Ofisi’in tasarladığı iğneleyeci yaptırımların, Putin’in ülke içinde sahip olduğu devasa desteği sert bir şekilde zayıflatması ve son kertede onun devrilmesi için gerekli koşulları yaratması umuluyor. Ancak bu, bir dizi nedenden ötürü başarısız olmaya mahkumdur; bu nedenlerden biri de Putin Rusyasının, Batı’ya olan bağımlılığını azaltmak için Çin’le ve başka ülkelerle birlikte stratejik adımlar atmış olmasıdır. Nitekim petrol silahı, Rusların yakın zamanda ekonomik gücünü ulusal çıkarlara odaklama ve dolar sistemine olan bağımlılığını azaltma yönünde attığı adımları ivmelendirmektedir. Eğer dolar dünya ticaretinin, özellikle de petrol ticaretinin geçerli kuru olmaktan çıkarsa, ABD Hazinesi finansal bir felaketle karşılaşacaktır. Bu nedenle ben, Kerry ve Abdullah’ın yürüttüğü petrol savaşını çok aptalca bir taktik olarak tanımlıyorum.

 

Kerry-Abdullah gizli anlaşması

 

11 Eylül günü ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Kızıldeniz’deki sarayında Suudi Kralı Abdullah’la görüştü. Kral, Suudi istihbaratının eski şefi Prens Bender’i de görüşmeye davet etti. Burada hazırlanan anlaşma, Suudilerin Suriye’de IŞİD’e karşı düzenlenen hava saldırılarına destek vermesini, Rusya’nın ve İran’ın sıkı müttefiki olan ve Suudilerle BAE’nin yükselen AB doğalgaz piyasasını kontrol etme ve Rusya’nın kârlı AB ticaretini yok etme planlarına engel teşkil eden Esed’ın devrilmesi için Washington’un Suudilere destek vermesi şartına bağlıyordu. Wall Street Journal gazetesinde çıkan bir habere göre “Aylardan beri sahne arkasında çalışma yürüten ABD ve Arap liderleri, İslam Devleti’ne karşı işbirliği ihtiyacı konusunda anlaşmaya vardı, ancak nasıl veya ne zaman olacağı konusunda anlaşmaya varamadı. Süreç, Suudileri ABD’den, devrilmesini hala birinci öncelik olarak gördükleri Bay Esed’a karşı savaşan isyancıları eğitiminin güçlendirilmesi için söz almasına imkan tanıdı.”

 

 

Suudiler için savaş, İslam’ın çağlar kadar eski iki rakip vektörü arasında. Kutsal Mekke ve Medine şehirlerine ev sahipliği yapan Suudi Arabistan, Sünni İslam dünyasında de facto üstünlük iddiasında bulunuyor. Sünniliğin Suudi biçimi, adını 18. Yüzyılda yaşamış bir İslamcı köktenci, yahut Selefi olan Muhammed ibn Abdülvehhab’dan alan Vehhabiliktir. Taliban, Suudilerin finanse ettiği dini kurumların yardımıyla Vehhabilikten türemiştir. Körfez emirlikleri ve Kuveyt de Suudilerin Sünni Vehhabiliğinin parçasıdır; Katar Emiri de öyle.  İran ise İslam’ın daha küçük kolu olan Şiiliğin tarihsel olarak kalbidir. Irak nüfusunun yaklaşık %61’i Şii’dir. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed, Şiiliğin Alevilik olarak bilinen yan kolunun üyesidir. Türkiye nüfusunun yaklaşık %23’ü de Alevi Müslüman’dır. Resmi biraz daha karmaşık hale getirecek şekilde, Suudi Arabistan’dan bir köprüyle ulaşılabilen küçük ada ülkesi Bahreyn’in nüfusunun da yaklaşık %75’i Şiidir, fakat yönetici El-Halife ailesi Sünnidir ve Suudi Arabistan’la aralarında sıkı bağlar vardır. Dahası, Suudi Arabistan’ın en çok petrol zengini olan bölgesine, Ras Tanura petrol tesislerini işleten Şii Müslümanlar hakimdir.

 

Bir petrol ve doğalgaz boru hattı savaşı

 

İslam içindeki bu uyuyan tarihsel fay hatları, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Arap Baharı olarak da adlandırılan kutsal cihadı başlatmasıyla birlikte açık savaş konumuna geldi. Washington’daki yeni-muhafazakarlar, bir “derin devlet” gizli ağı biçiminde Obama Yönetimi içine yerleşti ve Washington Post gibi müttefikleri olan medya kuruluşları, Müslüman Kardeşler olarak bilinen kıymetli CIA projesinin ABD tarafından örtülü olarak desteklenmesini savundu. Son kitabım olan Amerikas’ Heiliger Krieg’da ayrıntılı olarak anattığım gibi CIA, Müslüman Kardeşler ile olan bağlarını, 1950’lerin başlarından beri geliştirdi.

 

 

 

Şimdi, eğer bütün bir Fars Körfezi bölgesindeki bilinen doğal gaz rezervlerinin haritasını çıkarırsak, IŞİD de dahil olmak üzere Esed karşıtlarına Suudilerin öncülüğünde Katar ve BAE’nin milyarlarca dolar akıtmasının sebepleri daha açık hale gelir. Doğalgaz, 21. Yüzyılın tercih edilen “temiz enerji” kaynağı haline gelmiştir ve AB, dünyanın en hızlı büyüyen doğalgaz pazarıdır; Washington’un Rusya’yı zayıflatmak ve Katar gibi sadık vekil güçleri üzerinden AB üzerindeki kontrolü ele geçirmek için Gazprom-AB tedarik bağımlılığını kırmak istemesinin bir sebebi budur.

Dünyanın bilinen en büyük doğalgaz hazinesi, Fars Körfezi’nin orta yerinde, kısmen Katar karasularında, kısmen İran karasularında yer almaktadır. İran kısmına Kuzey Pers adı verilmektedir. 2006 yılında Çin’in devlet mülkiyetindeki CNOOC firması İran’la, Kuzey Pers’i geliştirmek ve Çin’e doğalgaz geliştirecek LNG altyapısını inşa etmek için bir anlaşma imzalamıştı.Fars Körfezi’nin Kuzey Sahası olarak adlandırılan Katar tarafı, Rusya ve İran’ın ardından dünyanın bilinen üçüncü en büyük doğalgaz rezervlerine sahiptir.

 

 

2011 yılının Temmuz ayında Suriye, İran ve Irak hükümetleri, tarihi bir doğalgaz boru hattı enerji anlaşması imzalamış ve bu, Esed’ı devirmek için yürütülen NATO-Suudi-Katar savaşının orta yerinde pek de fark edilmemişti. 10 milyar dolara mal olması ve üç yılda tamamlanması öngörülen boru hattı, Fars Körfezi’nde Güney Pers doğalgaz sahası yakınlarında bulunan, İran’ın Assaluye limanından, Irak toprakları üzerinden Suriye’nin başkenti Şam’a gidecekti. Anlaşma Suriye’yi, Lübnan’ın rezervleriyle birlikte toplama ve üretim merkezi haline getirecekti. Bu, coğrafi olarak ilk defa açılan, İran’dan Irak, Suriye ve Lübnan’a giden, jeopolitik açıdan stratejik bir alandır. Asia Times muhabiri Pepe Escobar’ın söylediği gibi, “İran-Irak-Suriye boru hattı – eğer bir gün inşa edilirse – Şii ağırlıklı ekseni, ekonomik açıdan çelikten bir göbek bağıyla sağlamlaştıracaktır.”

Beşar Esed yönetiminin Petrol Bakanlığı, İran ve Irak’la anlaşma imzalanmasından kısa süre sonra, 16 Ağustos 2011’de, Suriye’nin orta bölgesinde, Humus yakınlarındaki Kara bölgesinde bir doğalgaz kuyusunun keşfedildiğini açıkladı. Esed’ın iktidarında Gazprom, Suriye’deki yeni doğalgaz sahalarının önde gelen bir yatırımcısı veya operatörü olacaktı. İran son kertede boru hattını Şam’dan Lübnan’ın Akdeniz limanına doğru genişletmeyi ve buradan doğalgazın dev AB pazarına gönderilmesini planlıyordu. Suriye, Güney Pers sahasının İran kısmından İran doğalgazı satın alınması için Irak’la yapılan bir anlaşmayla birlikte, İran’dan doğalgaz alacaktı.

 

 

 

 

Bugün dünyanın en büyük LNG ihracatçısı olan ve büyük ölçüde Asya’ya ihracat yapan Katar, İran ve Suriye’nin yöneldiği AB pazarının aynısını istiyor. Bu yüzden, Akdeniz’de boru hatları inşa edeceklerdi. İşte bu noktada, İran’a yakın Esad’dan kurtulmak temel önem arz ediyor. 2009 yılında Katar, ülkenin Kuzey Sahası’ndan, Suriye üzerinden geçerek Türkiye’ye ve AB’ye gidecek bir doğalgaz boru hattı inşa etmek için Beşar Esed’la yakınlık kurdu. Esed ise, Suriye’nin Rusya ve Gazprom’la uzun süredir dostça ilişkiler içinde olduğuna işaret ederek bunu reddetti. Bu red cevabı ve 2011’de imzalanan İran-Irak-Suriye doğalgaz petrol boru hattı anlaşması, Esed iktidarına karşı tam kapsamlı Suudi Arabistan ve Katar saldırısını, El Kaide teröristlerinin finanse edilmesini, aylık 100 dolar maaş ve Kalaşnikof karşılığında Alevi ve Şii “kafirleri” öldürmek isteyen cihadçı fanatiklerin istihdam edilmesini tetikledi. Obama’nın Beyaz Saray’ının içinde ve etrafında yer alan yeni-muhafazakar savaş kışkırtıcıları ve onların sağcı Neyanyahu hükümeti içindeki müttefikleri, Suriye 2011 baharından sonra alevler içinde kalırken tribünlerden tezahürat yapıyordu.

 

 

 

Bugün Ukrayna ve Suriye’de yürütülen ABD destekli savaşlar, Rusya ve Çin’i sakatlamak ve ABD kontrolündeki Yeni Dünya Düzeni’ne karşı Avrasya’da meydana gelebilecek her tür karşı kutbu akamete uğratmak için yürütülen aynı stratejik savaşın sadece iki cephesidir. Her birinde enerji boru hatlarının kontrolü ve bu örnekte öncelikli olarak – Ukrayna üzerinden Rusya’dan AB’ye giden ve Suriye üzerinden, İran ve Suriye’den AB’ye giden – doğalgaz boru hatlarının kontrolü, stratejik amaçtır. ABD ve İsrail destekli IŞİD’in gerçek amacı, Esed’ın hayati önemdeki tahıl silolarını ve petrol rafinerelerini bombalayarak ekonomiyi kötürüm etmek ve böylelikle Rusya, Çin ve İran’ın müttefiki Beşar Esad’ı “Kaddafi tarzı” ortadan kaldırmaya hazırlık yapmaktır.Dar anlamda, Washington’daki yeni-muhafazakarların bakışıyla, Suriye’yi kontrol eden Ortadoğu’yu kontrol eder. Ve Asya’nın kapısı Suriye’den hareketle, Rusya’nın ve İpek Yolu üzerinden Çin’in anahtarını elinde tutar.

 

 

 

 

Din savaşları, tarihsel olarak bütün savaşların en vahşi olanlarıdır ve bu örnek de, özellikle trilyonlarca dolarlık petrol ve doğalgaz gelirleri söz konusuyken bunun istisnası değildir. Neden 11 Eylül’de Suriye üzerine yapılan bu aptal Kerry-Abdullah anlaşmasına varıldı? Çünkü Washington, Riyad, Doha ve bir ölçüde Ankara’daki parlak taktisyenler,  kendilerinin teşvik ettiği bütün bir düzensizlik ve yıkım arasındaki bağlantıları görmekten, gayrimeşru iktidarlarının temeli olarak petrol ve doğalgaz akışlarının kontrol edilmesi vizyonlarının ötesine bakmaktan acizler. Onlar, en sonunda kendi yıkımlarını da getirecek olan şeyin tohumlarını ekiyor.

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER

Copyright © 2024. Rusen.Org | Ankara Türkiye