Prof. Dr. Salih Yılmaz : “Türkiye-Rusya işbirliği yeni bir seviyeye çıkabilir”
Prof. Dr. Salih Yılmaz
Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi
Rusya’da düzenlenen Türkiye – Rusya 8. Üst düzey işbirliği toplantısı sona erdi. Fakat yankısı ve uluslararası ilişkilerdeki etkisi bir süre daha devam edecektir.
ABD, NATO demek ABD demektir diyerek tüm üyeleri tehdit ediyor.
Bilindiği gibi Washington’da 4 Nisan 1949’da 12 kurucu üyeyle kurulan NATO, 70 yıl sonra 29 müttefikle yoluna devam ederken 70. Yılını 4 Nisan 2019’da Washington’da dışişleri bakanlarının yaptığı toplantı ile kutladı. Bu toplantı bir kutlamadan çok ABD’nin verdiği mesajlarla gündeme geldi. ABD, toplantıda dünyanın sanki Rusya tehdidi ile karşı karşıya kaldığı Türkiye ve Almanya’nın da Rusya’ya yardım ederek bu tehdidin büyümesine imkân tanıdıkları şeklinde bir hava oluşturdu. ABD’nin NATO toplantısında Türkiye’ye yönelik tehditkâr açıklamalarının öncelikle diğer NATO üyesi ülkelerde bir karşılık bulmadığını söylemeliyiz. ABD’nin tavrı sanki NATO demek ABD demektir şeklinde oldu.
ABD’nin şu anki politikası NATO’yu işlevsiz kılacağı gibi dağılmasına da neden olabilir.
NATO toplantısında ABD Başkan Yardımcı Mike Pence, tıpkı daha önce Brunson krizinde Türkiye’ye yönelik sert açıklamalarında olduğu gibi yine S400’ler üzerinden Türkiye’yi hedef yapmaya çalıştı. Pence’in verdiği “Türkiye kritik bir NATO müttefiki kalmak yahut Rusya’dan hava savunma sistemi satın almak gibi pervasız kararlarla bu ortaklığı riske atma arasında seçim yapmak zorundadır. ABD, Türkiye ile NATO müttefikliğini devam ettirmeye isteklidir. Türkiye’nin Rusya’dan 2,5 milyar dolar S400 hava savunma sistemi alması NATO’ya ve ittifakın gücüne karşı büyük bir tehlike teşkil ediyor. ABD’nin Patriot hava savunma sistemini sağlamasına rağmen Türkiye’nin bu planına (S-400 alımı) devam etmesi oldukça tedirgin edicidir. Türkiye, S-400 alımını tamamlarsa F-35 programından atılma riskini almış olur. Türkiye, F-35 programından atılırsa sadece savunma kapasitesini zayıflatmaz, aynı zamanda programa tedarikte bulunan Türk parça üreticilerine de zarar vermiş olur.” mesaj aslında S400 ile NATO arasında tercih yapacaksınız mesajıdır. Fakat ABD’nin NATO’yu tek hâkimi olarak gördüğü bu siyaset oldukça tehlikeli bir sürecin başlangıcı olabilir.
Türkiye sırf ABD istemiyor diye ne S400’den vazgeçecek ne de NATO’dan çıkacak bir ülke değildir. ABD’nin Türkiye’nin tarihsel geçmişini ve toplumsal refleksini iyi anlamadığı anlaşılan bu mesajları ile ilişkileri daha da krize sokabilecek bir duruma getirme isteği kendisi açısından olumlu bir sonuç vermeyecektir. Kaldı ki Türkiye ne kadar NATO’ya ihtiyaç duyan bir ülke ise ABD de Türkiyesiz bir NATO’yu ayakta tutabilecek bir güce sahip olamayabilir. Türkiye’nin NATO’dan çıkması gibi bir durum mümkün gözükmese de ABD’nin S400 sebebiyle Türkiye’ye uygulayacağı ambargo tüm NATO üyeleriyle Rusya’yı karşı karşıya getirecektir. Türkiye’nin dışlandığı bir NATO da zaten karar alamaz duruma gelecektir. Türkiye’nin istemediği bir karar NATO’dan geçmeyeceği için doğal olarak yeni bir uluslararası güvenlik teşkilatı kurmak isteyecek ABD’nin Avrupa’da birçok ülkeyi yeni teşkilatta görmemesi mümkündür.
ABD, FETÖ’ye verdiği destek, PKK-PYD ile Suriye’de yaptığı ittifaka rağmen Türkiye’nin hala kendisine sadık bir ülke profilini çizeceğini sanıyorsa bence dünya politikasını anlamıyor veya Türkiye’yi düşman profiline oturtmak için bahane arıyor demektir. S400 konusu askeri bir konu olmaktan çıkmış ve ABD tarafından siyasileştirilmiştir. Daha önce Halkbank davası, sonrasında Brunson krizi ile bahaneler üreten ABD şimdi de S400 üzerinden kriz çıkarmaya çalışmaktadır. ABD, anlaşılan o ki Türkiye’yi hedef seçerek yenidünya düzeninde Rusya ile birlikte karşı tarafta konumlandırıp yeni düşman oluşturmak istemektedir.
ABD, NATO’yu paravan olarak kullanıp kendi menfaatleri ölçüsünde politika üretmeye çalışıyor.
NATO toplantısında ABD, Rusya’yı tehdit olarak konumlandırıp Türkiye ve Almanya’yı da hedef yaparken Rusya’ya karşı yeni bir eylem kararı kabul ederek yeni gözetleme metotları ile Ukrayna ve Gürcistan’a destek olmak için Karadeniz’de yeniden yapılanmaya gideceğini açıklamıştır. Bu politika ile aslında Rusya’yı kendi sınırlarında taciz ediyor. Rusya’yı Karadeniz üzerinden Türkiye’yi de Suriye üzerinden çevreleyerek kendince ekonomik, askeri, siyasi bir rant elde etmek için alan oluşturuyor.
Günümüzde kimin hangi silahı kimden alacağına, kimden gaz alınacağına, kiminle dostluk kurulup kurulmayacağına, hangi ülkeye neden yaptırım uygulanacağına, ülkelerdeki rejimlerin demokratik olup olmadığına ve hatta Venezuela örneğinde olduğu gibi başkanları bile atayabilecek profil çizen ABD, dünyayı kaosa sürüklemeyi göze alıyor.
Putin-Erdoğan görüşmesi yeni bir işbirliği perspektifi ortaya koyuyor.
ABD’nin baskıları ve operasyonları gölgesinde yapılan Putin-Erdoğan görüşmesi genel olarak başarılı bir perspektif ortaya koydu. Türkiye – Rusya 8. Üst düzey işbirliği toplantısı çerçevesinde bir araya gelen Putin-Erdoğan genel olarak S-400, TürkAkım, Akkuyu Nükleer Santrali, İdlib, Fırat’ın doğusu, terörle mücadele, Karadeniz’in güvenliği, vizeler, ticari işbirliği, yerli para ile alışverişin yaygınlaştırılması, Rusya’da PKK-FETÖ terör örgütü ile mücadele, tarım-hayvancılık vb. işbirliği, doğalgaz fiyatında indirim, Güvenli Bölge, Suriye’de siyasi çözüm kapsamında Anayasa Komitesinin çalışmaya başlaması, savunma sanayisinde yeni işbirliği, Rusya-Türkiye anlaşmasına bağlı olarak Suriye’de ortak operasyonlar, Türkiye-Rusya kültür ve turizm yılı etkinliklerinin ne olacağı vb. konularda görüşme gerçekleştirdiler.
Türkiye’nin S400 kararlılığı devam ediyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S400 konusunda anlaşmaya sadık olacakları ve dışarıdan gelen tehditlere boyun eğmeyeceklerine dair açıklaması Rusya açısından oldukça memnuniyet verici bir gelişmedir. Çünkü Rusya, S400 anlaşması imzalandığından beridir Türkiye’nin ABD’nin baskıları sonucu tıpkı daha önce Çin ile yaşanılan durumda olduğu gibi Türkiye’nin bu anlaşmadan vazgeçebileceği şüphesini taşımıştır. Rusya, Türkiye bu anlaşmadan vazgeçse bile kendisini kazançlı olarak görüyor. Çünkü sonuçta S400 meselesini NATO içerisinde anlaşmazlık haline getirerek güven sorunu oluşturabilmiştir.
ABD, NATO’nun 70. Yıl kutlamalarında Türkiye’ye yönelik sert mesajlarıyla ve uzlaşmaz tutumuyla aslında yanlış bir politika izleyerek geri döndürebileceği bir durumu içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. Washington bundan sonra S400 konusunda taviz verse de geri dönüşü zor bir durum söz konusudur. Türkiye-Rusya arasındaki görüşmelerde S400 dışında birçok askeri sanayi ürününde ortak üretim yapılmasına dair komisyonların çalışması kararı da alınmıştır. Rusya-Türkiye arasında tank, helikopter, denizaltı, savaş uçağı, kısa ve orta menzilli füzeler, uçak gemisi vb. askeri araçlarda ortak üretim yapılmasına dair bir görüş alışverişi var. Eğer ABD’nin tavrı sertleşirse bu süreç çok kısa bir dönemde bile gerçekleşebilir.
Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgusu ortak operasyon ve ortak bakışı güçlendiriyor.
Putin-Erdoğan görüşmesinde iki liderin ortak vurgusu Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı, tüm terör örgütlerine karşı birlikte mücadele, siyasi barış sürecinin hızlandırılması için Astana Görüşmelerine katılımın artırılması olmuştur.
Bu görüşmelerde Suriye’de siyasi çözüm yolunda Anayasa Komitesinin kurulmasının hızlandırılması için ortak bir yol üzerinde anlaşılmıştır. Türkiye-Rusya’nın daha önce İdlib ve Tel Rifat’ta başlattığı ortak devriye uzlaşması ile elde edilen sonuca bağlı olarak bu işbirliğinin daha da geliştirilerek Suriye’nin birçok yerinde uygulanması konusunda çalışmalar yapılması kararı var. Türkiye’nin ABD ile Güvenli Bölge konusunda anlaşamaması halinde Rusya ile yeni bir plan üzerinde anlaşarak ortak operasyonu gündeme geliyor. Kaldı ki yakın zamanda Tel Rifat’ta PKK-PYD varlığının sona ermesine dair bir kararlılığın da olduğunu biliyoruz.
Astana Görüşmeleri formatının daha da güçlendirilerek Ürdün dışında bazı Körfez ülkelerinin de sürece dâhil edilerek yeni bir işbirliği alanı oluşturulması konusunda fikir birliği oluştuğunu söylemeliyiz. Türkiye’nin önerisiyle Ürdün’ün sürece daha çok dâhil edilmesi, bunun dışında başta Katar olmak üzere bazı ülkelerin de görüşmelere aktif katılması konusunda uzlaşı olduğu anlaşılıyor.
Rusya’nın özellikle üzerinde durduğu konulardan birisi de başka ülkelerde bulunan Suriyeli sığınmacıların geri dönmesi için gerekli koşulların oluşturulmasına dair ortak çalışma isteğidir. Rusya bu konuda zirve öncesi Ürdün ile yapılan görüşmeler ve ülkedeki mültecilerin Suriye’ye geri dönmesi konusundaki fikirlerini Türkiye ile paylaşarak aynı şekilde Türkiye’nin de bu plana destek vermesini istediği bilgisi var. Rusya’ya göre başka ülkelerdeki mülteciler Suriye’de BM gözetiminde yapılacak seçimler öncesi ülkeye dönmeli ve Suriye’de oy kullanmalıdırlar.
Enerji alanında iki ülke arasında fikir ayrılığı olsa da zamanla çözülebilecek bir duruş var.
Bilindiği gibi Akkuyu Nükleer santralinin ilk devresinin 2023’te hizmete açılmasına dair bir anlaşma var. Fakat Akkku’yu ile ilgili çalışan Rus şirketin Türkiye’den ortak bulamamasına bağlı olarak finansal açıdan bir sıkıntı yaşadığı gözlemleniyor. Rusya tarafı bu nedenle yapılan sözleşmede tadilat istiyor. Türkiye’nin gelinen süreçte Rus şirketin anlaşmadaki yükümlülüklerini biran önce yerine getirmesi konusunda ısrarcı olduğu görüşmelerden anlaşılıyor. Akkuyu’da var olan yavaşlatılmış sürecin Türkiye’yi rahatsız ettiğini söyleyebiliriz.
Rusya-Türkiye arasında görüşmelerdeki önemli konulardan birisi de doğalgaz fiyatında var olan anlaşmazlıklardır. Rus Gazprom ile bazı Türk şirketleri arasında fiyat anlaşmazlığı sebebiyle tahkim süreci başlatılmış ve bu davaların bir kısmını da Gazprom kazanmıştı. Türk şirketlerin fiyat indirim taleplerinin komisyonlar vasıtasıyla görüşülmesi kararı alınmışsa da hukuki sürece dair ilgili şirketlerin taleplerinin detaylı incelenmesine devam edilecek. Ancak Rusya’nın gaz fiyat indirimi konusunda isteksiz olduğu anlaşılıyor.
Ekonomide 100 milyar dolar hedefi doğrultusunda yeni işbirlikleri olabilir.
İki ülke uzun yıllardır 100 milyar dolar hedefi doğrultusunda ekonomik işbirliklerini çeşitlendirmeye çalışıyor. Rusya lehine fark gün geçtikçe büyüyor. Türkiye bu dengeyi sağlayabilmek için özelikle milli paralarla ticareti yaygınlaştırmak için farklı önerilerde bulundu. Rusya Merkez Bankası’nın Rus ‘Mir’ ödeme sistemi kartlarının Türkiye’de çalışmasını sağlamak için Türkiye’deki bankalarla anlaşma yapması yakında tamamlanıyor. Böylece Rus turistler bu kredi kartıyla Türkiye’de tüm ödemeleri Rus rublesi üzerinden yapabilecekler. Ayrıca Rusya’daki birçok özel şirket ve resmi kurumların kripto para ile ödeme sistemine geçmesine bağlı olarak Türkiye’de de kripto para ile değişimin sağlanmasına dair bir öneri olduğunu da söylemeliyiz.
2019 Rusya-Türkiye kültür ve turizm yılı iki ülkede de oldukça hareketli geçecek.
Rusya ve Türkiye kültür bakanlarının önceden yapmış olduğu hazırlıklara bağlı olarak yaptıkları görüşmelerde sanat, kültür, turizm, edebiyat, müzik vb. alanlarda karşılıklı birçok etkinlik yapılması kararlaştırıldı. Bu anlamda iki ülke toplumunun ekonomi dışında birbirini tanıması ve tanıtması konusunda 2019 fırsat yılı olacaktır. Yeşil pasaport ve tır şoförleri Türk vatandaşlarına vizelerin yakında uygulanmayacak olması da Türkiye açısından bir başlangıç olabilir. Rusya’nın Suriye krizi bitmeden vizeleri tümden kaldırmayacağını beyan ettiğini biliyoruz.
Sonuç olarak Türkiye-Rusya ilişkileri birçok alanda yeni bir seviyeye doğru ilerliyor. Bu yeni dönem sadece ekonomi üzerinden değil askeri ve kültürel işbirliğine doğru evriliyor. Bu işbirliğinde ABD’nin iki ülkeyi tehdit ediyor olması süreci daha da hızlandırıyor denebilir.
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.