Libya’da çözüm formülü nedir? Rusya, Libya’da Hafter’e karşı yeni tedbirler alır mı?
Türkiye-Rusya-İran arasında oluşturulan Astana Formatı, 8 Ocak 2020’de Putin-Erdoğan’ın İstanbul buluşmasında Libya için de uygulanmasına dair bir anlayış oluştu denebilir. Libya’da Rus paralı askerler Wagner’in faaliyetleri Türkiye’nin de Libya’daki resmi hükümetin talebiyle Libya’ya asker göndermesinde etkili oldu. Çünkü Türkiye, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının Wagner başta olmak üzere Sudan, Mısır, BAE, S.Arabistan, Ürdün vb. ülkelerden gelen paralı askerler eliyle tehlikeye atılmasına izin vermemeye kararlılığını Libya’ya asker gönderme tezkeresini kabul ederek gösterdi. Türkiye’nin bu kararlılığına Suriye’de PKK-PYD’ye karşı başarılı bir sınav veren Suriye Milli Ordusundan bazı güçlerin Libya’da Trablus’taki Fayez Sarraj liderliğindeki Ulusal Anlaşma Hükümeti’nin yanında savaşa gitmeye başlaması da ek olarak bir destektir.
Libya’da 2011 yılından bu yana, Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesinden sonra Libya yönetim olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Libya’nın batısında Trablus merkezli Sarraj hükümeti varken doğusunda Libya Ulusal Ordusu (LNA) adıyla Mareşal Halife Hafter’ın önderliğinde Tobruk merkezli bir hükümet vardır. Libya’nın petrol ve doğalgaz zenginliği birçok ülkenin bölgede etkinliğini artırmasına neden olmaktadır.
Türkiye-Rusya liderleri Aralık 2019’da Libya’da siyasi çözüme dair görüş alışverişinde bulunmuşlardı. Türkiye’ye göre Rusya’nın Libya’da General Hafter’i desteklemesi iki ülke ilişkilerine zarar verecektir. Rusya ise Libya’da aslında bir tarafının olmadığını hem Hafter hem de Sarraj hükümetine eşit mesafede olduğunu sıkça dile getirmiştir. Fakat Rus paralı askerlerin Hafter’e destek olması Rusya’yı Hafter’i destekleyen ülkeler sınıfına sokmuştur. Bu eleştirilere Rusya lideri Putin: “Doğru Ruslar Libya’da paralı askerlik yapıyorlar ama paralarını Rus hükümeti vermiyor. Libya’da Rus vatandaşları var ama Rus devletini temsil etmiyorlar.” biçiminde açıklamıştır. Putin hatta Sarraj hükümetine Suriye’den paralı askerlerin gitmesini de büyük endişe ile karşıladıklarını duyurmuştur.
Rusya’nın Libya’da hem Hafter hem de Sarraj hükümetinden beklentisi aslında öncelikli olarak kara borsada satılan petrolün kontrolü ve Libya’da radikal İslami temsil ettiklerini söyleyen örgütlerin güç kazanmamasıdır. Rusya’nın ekonomisi büyük oranda petrol ve doğalgaz satışına bağlı olduğundan Rusya’ya göre Libya’da kaçak satılan petrol sebebiyle petrol fiyatları düşmekte ve gelirler azalmaktadır. Türkiye ile görüşmelerde Hafter-Sarraj arasında öncelikle ateşkes sağlanması ve petrol kaçakçılığının önlenmesine dair bir uzlaşı sağlanmıştır. Kaçak petrolden en çok payı ise Fransa ve Mısır almaktadır.
Astana Formatı, Libya’da da işletilebilir mi?
Rusya Devlet Başkanı Putin’in İstanbul’da Erdoğan ile yapılan görüşmede Libya’da ateşkes çağrısı konusunda uzlaşılması Libya’da siyasi barışın ilk başlangıcı için önemlidir. Libya’da çözüm için şu anda Berlin Süreci adıyla yeni formül işliyor. Almanya’nın arabuluculuğunda ilerleyen Berlin Süreci, Fransa, İtalya, Cezayir, Türkiye, Rusya vb. ülkelerin katılımıyla 19 Ocak’ta bir zirve toplantısını öngörse de Türkiye-Rusya işbirliğinde çözüm ilerleyecektir. Berlin Süreci ancak BM desteği dolayısıyla tarafların yaptığı anlaşmayı uluslararası boyuta taşımak için kullanılacaktır. Hatırlarsak Suriye’de Cenevre Süreci bir sonuç vermemiş ve Astana Formatı ortaya çıkmıştı. Libya’da da yeni bir Astana Formatı ile yola devam edilip uluslararası olması için Berlin Sürecinde sonuçlandırılması düşünülmektedir.
Astana Formatında Türkiye-Rusya-İran formülünde Suriye’de siyasi çözüm arayışları Libya’da Türkiye-Rusya-Cezayir üçlüsüne Almanya-İtalya desteğiyle ilerleyecek gibi duruyor. Bu üçlüye ek olarak Tunus, Mısır, BAE eklenmesi muhtemeldir. Suriye deneyimi ve Astana süreci bağlamında önce kalıcı ateşkes, siyasi barış sürecine geçiş görüşmeleri doğrultusunda tarafların belli sayıda temsilciyi belirlemesi, yeni anayasa yazımı ve seçimler biçiminde yeni bir Libya formülü gündeme gelecektir. Rusya-Türkiye arasında görüşme konularından birisi de ortak görev gücü oluşturmak ve tıpkı Suriye’de olduğu gibi tampon bölgeler oluşturarak gözlem noktaları kurmaktır.
Fakat Hafter’in ateşkes anlaşmasını imzalamadan Moskova’dan ayrılmasını ABD ve Fransa etkisine bağlamak yanlış olmycaktır. İki ülkenin Hafter’e önemli yatırımları vardır. Müzakere sürecinden Fransa ve ABD’nin uzak kalması iki ülkeyi bu süreci uzatmak adına veya kendi kazanımlarını garanti altına almak adına Hafter üzerinden yeni strateji izlemeye itmektedir. Ayrıca Hafter barış sürecinin kendisine olan askeri desteği azaltacağını bildiğinden ateşkes yerine mümkün olduğunca askeri seçeneği tercih etmektedir. Hafter, Fransa ve ABD desteğine güvenerek silahlı mücadeleye devam ederek Rusya seçeneğini dışarıda bırakmayı düşünüyorsa da Rusya-Türkiye işbirliği eninde sonunda ateşkesi kabule tmesine neden olacaktır. Çünkü bu iki ülkenin Sarrac’ı desteklemede yapacağı işbirliği hem askeri anlamda üstünlük sağlayacak hem de Hafter’in uluslararası alanda dışlanması ortaya çıkacaktır. Rusya’nın Hafter’in bu tavrını olumlu karşılamadığını ve ateşkes anlaşması imzalanmaması halinde bunu mutlaka cezalandrıacağını da eklemek gerekiyor.
Hafter’in müzakereler sırasında başlıca isteklerini şöyle sıralayabiliriz:
- Ulusal ordunun başkent Trablus’un merkezine girmesi ve güvenliğin birlikte sağlanması,
- Ulusal birlik hükümeti kurulması ve bu hükümetin hafter’in kontrolündeki Tobruk parlamentosundan onay alması,
- Ateşkes için uluslararası gözetim mekanizmasına Türkiye’nin katılmaması,
- Suriye ve Türkiye’den gelen askerlerin hemen çekilmesidir.
Bu isteklere bağlı olarak Sarraj’ın da istekleri şöyle sıralanabilir:
-
Hafter güçlerinin Trablus’a savaş başlattıkları 4 Nisan 2019 günündeki mevzilerine geri dönmesi,
-
Sarraj’ın Libya ordusunun başkomutanı sıfatını taşımaya devam etmesidir.
Hafter’in bu talepleri Sarraj tarafından Sarraj’ın talepleri de Hafter tarafından kabul edilmediğinden ateşkes anlaşması metnine şimdilik konulmamıştır.
Gelinen durumda Hafter, öncelikle resmi bir taraf olarak kabyul edilip önemli kzanımlar elde etmek adına 2 gün süre isteyerek bir bakıma Sarraj’a bazı isteklerini dayatmayı politika olarak izlemektedir. Fakat Türkiye’nin kararlı tavrı bu durumu çok fazla değiştirmeyecek gibi gözüküyor.
Rusya, Libya’da radikal İslamcı terör örgütlerinin başarılı olmasını istemiyor.
Almanya’nın Libya’da arabuluculuk üstlenmesinin nedeni ise Libya’nın yıllardır Afrika’dan Avrupa’ya kaçak göçün transit ülkesi konumunda olmasındandır. Mülteci akınından endişelenen AB ülkeleri Almanya’yı destekleyerek Libya’da bir çözüm istiyorlar. AB’nin tıpkı Rusya gibi radikal İslamcı terörün Libya’da güçlenmesini de istemediği açıkça ifade ediliyor. Rusya’nın Libya’da radikal İslamcı terörden endişe duymasında en büyük etken Afganistan örneği gösteriliyor. Rusya’ya göre Afganistan’dan çekildikten sonra bölgede güçlenen radikal örgütler zamanla Çeçenistan’a gelerek savaşmışlar ve Rusya’ya zarar vermişlerdir.
Rusya’nın verdiği diğer bir örnek de Cezayir örneğidir. Cezayir’de Berberiler sorunu ile birlikte bölgeye giden radikal örgütler ülkede karışıklıklar çıkarmışlardır. Cezayir’den bazı üyeler de Çeçenistan savaşında Rusya’ya gelmişler ve savaşmışlardır. Rusya’nın Cezayir’e son yıllarda verdiği askeri desteğin en büyük nedenlerinden birisi ülkede radikal İslamcı örgütlerin güçlenmemesine yöneliktir. Cezayir’in geçmişinde İslami Sosyalizm anlayışının olması Sovyetler döneminde iki ülkenin ilişkilerinin gelişmesinde etkili olmuştur. Bu nedenle Rusya, Cezayir’i Kuzey Afrika’da önemli müttefik olarak görmektedir. Rusya-Cezayir arasında yapılan anlaşmayla Rosoboronexport, 2006, 2011 ve 2014 yılında yapılan üç sözleşmeye bağlı olarak Cezayir’e 508 adet T-90SA tank satışını onaylamıştır. Rusya, Cezayir’de 5 Ekim 1988 olayları ve 14 Haziran 2001 hadiseleri sonrası Cezayir’e desteğini artırmıştır. Kaldı ki Cezayir Devlet Başkanının “Libyalı kardeşlerimizin kanının bölgedeki yabancıların çıkarlarının korunması için kullanılması reddediyoruz.” açıklaması da hem Türkiye hem de Rusya’ya bir destek açıklamasıdır. Burada hedef Fransa olarak gösterilmektedir.
Rusya’nın dış güvenlik doktrinine göre radikal İslamcı örgütler gelecekte Rusya açısından en büyük tehditlerdendir. Libya, Suriye, Cezayir, Afganistan vb. ülkelerde radikal İslamcı terör örgütlerinin başarılı olması bu güçlerin zamanla Rusya, Orta Asya vd. yakın coğrafyalarda Ruslara karşı savaşacağı endişesini güçlendirmektedir. Ayrıca bu örgütler içerisinde post-Sovyet ülkelerden ve Kafkasya’dan fazlaca katılım olması da Rusya’nın güvenlik endişelerini artırmaktadır. Rus lider Putin’in Suriye’den Libya’ya paralı asker gitmesini endişeyle karşılıyoruz açıklamasını da bu ölçüde değerlendirmek gerekiyor. Ruslara göre Kafkasya, Orta Asya merkezli veya radikal İslamcı örgütlere mensup paralı askerlerin herhangi bir ülkede başarıya ulaşmış bir rejim tarafında olmaları kendisi açısından tehdit oluşturmaktadır.
Rusya’ya göre Ortadoğu’da tam ölçekli bir savaş ve karmaşa radikal örgütlerin faaliyetlerinde artışa neden olacaktır. Bu artış Rusya’yı da doğrudan etkileyeceğinden hem Suriye’de hem de Libya’da siyasi çözüm konusunda Rusya işbirliğine hazır gözükmektedir. Hem Rusya’nın hem de Türkiye’nin kendi bölgelerinde kargaşa çıkmasına izin vermemek, kısmen olumsuz senaryoları önlemek adına işbirliği yapma konusunda önemli bir işbirlikleri var. Rusya ilk planda Suriye’nin ABD-İran arasında çatışma bölgesi olmasını istemiyor. Ayrıca Libya nedeniyle Türkiye ile ilişkilerin bozulmasına da razı değil.
Rusya ve BAE etkisi Hafter’in ateşkesi kabul etmesine neden oldu.
Türkiye’nin Libya hassasiyetini güçlü biçimde Rusya’ya iletmesi sonrasında Rusya lideri Putin, 11 Ocak 2020’de Moskova’da öncelikle Almanya Başbakanı Merkel ile Berlin Sürecine dair görüşme yaptı. Aynı gün Putin’in Libya’da etkin güç olan Abu Dabi Emirliği Veliaht Prensi Muhammed el-Nahyan ve Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamed El Sani ile telefon görüşmeleri Hafter’in önceden teklif edilen ateşkesi kabul etmesine neden oldu. Hafter’in ateşkesi kabul etmesinde Rusya etkisi yanında BAE’nin de etkili olduğu anlaşılıyor. Rusya lideri Putin’in tavrı sonrası Rus paralı askerlerin de cepheden çekilerek Hafter’e verdikleri desteği sonlandırmaları Hafter açısından zorlayıcı bir etken olmuştur. 13 Ocak’ta varılan uzlaşı aslında Hafter için son şans olarak da görülmeli. Çünkü Hafter anlaşmayı bozan taraf olması halinde sadece dış desteği değil iç desteği de kaybedebilir.
Hafter’in ateşkesi kabul etmesi Rus lider Putin tarafından 11 Ocak 20202’de telefonla Erdoğan’a iletilmiş ve sonrasında ilan edilmiştir. Ateşkes öncesinde Libya İçişleri Bakanı Fethi Başağa, Erdoğan ile 11 Ocak 2020’de İstanbul’da bir araya gelmiş, Libya Başbakanı Serrac da 12 Ocak 2020’de Türkiye’ye gelerek siyasi barış sürecinin aşamalarını görüşmüştür. 13 Ocak’taki Moskova zirvesi ise tüm taraflara askeri çözümün kabul edilmeyeceğini hatırlatması bakımından değerlidir. Türkiye yeni süreçte Hafter’i siyasi barışın bir tarafı olarak görmeyi kabul etmiştir. Fakat Hafter’in taraf olarak gözükmesi meşru olduğu anlamına gelmeyeceğinden siyasi bir barış olmadan meşruluğunu da kabul etmeyecektir. Zaten Moskova’da Sarrac tarafı Hafter ile aynı masada oturmayı ve görüşmeyi kabul etmemiştir. Rusya arabuluculuğu ile Hafter’in talepleri masada konuşulmuştur. Libya’da karmaşanın sebebi olarak taraflar kaçak petrolün alıcısı konumunda olan Fransa’yı da görmektedir.
Türkiye-Rusya arasında birliktelik hem İdlib’te hem de Libya’da 12 Ocak 2020’de ateşkesin başlamasıyla sonuçlanmıştır. Rusya Savunma Bakanlığı 13 Ocak 2020’den itibaren İdlib’teki sivillerin tahliyesi ve gerginliğin azaltılması için 3 geçiş açılacağını duyurduysa da bu önlem geçişler için yeterli değildir. Çünkü Esed zulmünden kaçan Suriye’liler sırf bombalanmamak için geri Esed’e dönmeyeceklerdir. Bu süreç iki ülke heyetlerinin Türkiye ve Rusya’da uzun süreli çalışmaları sonucunda nihayete erdirilecektir. Çünkü hem Suriye hem de Libya ne Rusya’nın ne de Türkiye’nin toprağıdır. İki ülke de bu bölgelerde toprak bütünlüğünü savunmaktadır. Her ne kadar kısmen çıkar çatışmaları olsa da Suriye ve Libya’da siyasi-askeri krizler en çok iki ülkeye zarar vermektedir.
Hem Rusya hem de Türkiye Suriye ve Libya’da var olan kaosları sonlandırarak ABD Başkanı Trump’ın “Bence NATO genişletilmeli ve Orta Doğuyu da içermeli.” açıklamasına yoğunlaşmaları kendileri açısından faydalı olacaktır. ABD, “Arap NATO’su” olarak açıkladığı ancak fazla ilgi görmeyen projesini şimdi NATO’ya doğrudan entegre etmeye yönelik yeni bir girişim ile Rusya, İran, Çin gibi ülkeleri hedefe almayı düşünmektedir.
Prof. Dr. Salih YILMAZ,
Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.