Kuril adaları sorununun tarihsel ve jeopolitik arka planı

22 Ocak 2019, 18:40

Rusya ve Japonya arasındaki temel konulardan birisi Kuril sorunu bağlamında İkinci Dünya Savaşı sonrasından günümüze dek barış antlaşması imzalamamış olmalarıdır. İki ülke arasındaki Kuril adaları sorunu yetmiş yıl boyunca devam etmektedir. Japonya Kuril’i “kuzey toprakları” olarak tanımlamakta, Rusya ise bu durumun kendi egemenliğine tehdit olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla taraflar kalıcı barış için müzakerelerini günümüz itibariyle sürdürmektedirler.

Coğrafi Konum

Kuril adaları Kamçatka yarımadası ve Ohot denizi ile Pasifik okyanusunu ayıran Hokkaydo adası arasında bulunmaktadır. Takımadalarının uzunluğu yaklaşık olarak 1200 km’dir. Adaların toplam alanı 15.600 metrekaredir. Kuril Adaları, Rusya Federasyonun Sakhalin bölgesinin bir parçasıdır. Kuril Adaları, Büyük Kuril ve Güney Kuril Boğazı ile ayrılan Küçük Kurilden oluşmaktadır.

Büyük Kuril, Kruzenshtern ve Bussol Boğazları ile üç coğrafi gruba ayrılmaktadır: kuzeyde Shumshu Adası, Alaid, Paramushir, Şirinki, Makanrushi, Avos, Onekotan, Harimkotan, Çirinkotan, Ekarma, Shiashkotan, Trap kayalar grubu coğrafi alanları, orta coğrafi alanda Raikkok, Matua, Rasshua Adaları, Srednee ve Ushishir, Kwtoi, Simushir grup adaları ve güneyde ise Broughton, Chernie Bratya, Urup, Iturup ve Kunashir  bulunmaktadır. Küçük Kuril, Şikotan, Polonsky, Zeleniy, Tanfileva, Yuri, Demina, Anuchina, Signalniy gibi bir grup küçük Adaları’ndan oluşmaktadır.

Kuril Adaları hakkında ilk coğrafi bilgiler 1697’de Rus kâşif Vladimir Vasilyeviç Atlasov tarafından kaleme alınmıştır. 1745’te Kuril Adaları’nın çoğu bölümü “Rus İmparatorluğu’nun Genel Haritası” Akademik Atlasında yer almaya başlamıştır.

Tarihsel Arka Plan

1855 yılında gerçekleştirilen Rus-Japon Antlaşmasına göre, Iturup adasının kuzeyindeki tüm Kuril Adaları, Rusya’ya bağlanmıştır. 1875’de yapılan Rus-Japon anlaşmasına göre ise Rusya, 18 Kuril Adaları’nı Japonya’ya verilmesini onaylamış, karşılığında ise Sakhalin adasının tamamının Rusya’ya ait olması tescillenmiştir. Kuril adaları 1875 Antlaşmasından İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar Japonya egemenliğinde kalmaya devam etmiştir.

1904-1905 Rus – Japon savaşı sonrasında ise bölgedeki jeopolitik durum Japonya lehine değişmiştir. Söz konusu savaştan muktedir ayrılan Japonya Kuril takımadalarına ek olarak Güney Sakhalin’i de topraklarına katmıştır.  Bu durum Japonların Hitler karşıtı koalisyon tarafından yenildiği İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam etmiştir.

1945’de gerçekleştirilen Yalta Konferansında Kuril adaları SSCB hâkimiyetine geçmesi kararlaştırılmıştır.  Akabinde Kuril adaları Japon birliklerinden temizlenmiş ve SSCB topraklarına katılmıştır. Fakat temel mesele Kuril adalarının mülkiyeti konusunda bir barış antlaşmasının imzalanmasıydı. 1951’de San Francisco Barış Antlaşması’yla Japonya, Kuril Adaları’na ait tüm yasal haklarından feragat etmiştir. San Francisco’daki müzakerelerde SSCB delegasyonu Japonya’nın hangi ülke lehine feragat ettiğine dair skeptik bir perspektife sahipti.

Bu çerçevede San Francisco Antlaşmasına imza atmaktan vazgeçen Sovyet delegasyonun temel argümanı antlaşma metninin yeterince açık ve net olmamasıydı. Ayrıca Kremlin, metnin Washington ve Londra tarafından hazırlanmasından pekte memnun değildi. Bu bağlamda Sovyet delegasyonu antlaşma metninde Japonya’nın Kuril Adalarından hangi ülke lehine feragat ettiğini açık bir şekilde ifade etmesini istemekteydi. Diğer taraftan SSCB “Japon militaristlerine karşı mücadelenin sıkıntısını çeken Çin’in” San Francisco müzakerelerine davet edilmemesini de eleştirdi.

SSCB’nin antlaşmayı imzalamaması ABD ve Japonya’ya Kuril adalarına yönelik diplomatik ve politik söylemlerini meşrulaştırma olanağı tanımıştır. Adaların SSCB – RF egemenliğine yasal olmayan yollarla girmesi konusunda diplomatik baskı mekanizması oluşturulmuştur. Kremlin daha sonra antlaşmayı imzalama konusunda hevesli davransa da ABD – Japonya yakınlaşması bu sürece engel teşkil etmiş ve böylelikle sonuç alınamamıştır.

Japonya, SSCB askeri kuvvetlerinin Kuril adalarındaki varlığı nedeniyle barış görüşmelerinin devamı konusunda kısmen Washington’dan bağımsız bir şekilde inisiyatif almaya çalışmış ve bu bağlamda müzakereler devam etmiştir. Taraflar ikili bir antlaşma temelinde savaş sonrası bir barış sağlama konusunda anlaşmışlardır.  1956’da kabul edilen Ortak Deklarasyonla, taraflar iki ülkenin savaşa resmen son vermeleri ve diplomatik ilişkilere devam etmeleri konularını kararlaştırmışlardır. Ortak Deklarasyon hukuki bir sonuç doğurmasa da müzakereler açısından önemli bir aşama teşkil etmiştir. Soğuk Savaş yıllarında müzakereler söz konusu deklarasyon çerçevesinde yürütülmüştür. Fakat müzakerelerden bir barış antlaşması çıkmamış, sorun Soğuk Savaş sonrası jeopolitik atmosferinde gündemde kalmaya devam etmiştir.

Jeopolitik Arka Plan

ABD’nin Japonya üzerindeki stratejik etkisinin artması Kremlin’i endişelendiren konuların başında gelmekteydi. Özellikle bölgedeki Amerikan askeri varlığının artması Moskova açısından temel güvenlik meselelerinden birisiydi. Bu bağlamda SSCB iki Güney Kuril adasını Japonya’ya verilmesi konusunu stratejik bir koz olarak kullanma kararı almıştır. Daha sonraları SSCB/RF liderleri söz konusu stratejik ve jeopolitik süreci sürdürmüşlerdir. Kremlin söz konusu süreçte iki temel hedefi öncelemiştir:

  • Japonya’nın ABD’den bağımsız bir taktik veya stratejiyle barış müzakerelerini sürdürmesi ve bu çerçevede ABD – Japonya ilişkilerinin muhtevasının kısmi olarak sekteye uğratılması ve bir nevi “olta diplomasisi” uygulamak
  • Japonya topraklarındaki ABD askeri varlığından dolayı meydana çıkabilecek güvenlik tehditlerini kontrol altına alınması

Söz konusu stratejik – jeopolitik süreç günümüz Rus dış politikasının Japonya ile ilişkilerinde devam etmektedir. Güncel gelişmeler çerçevesinde bakıldığında Rus diplomasisi aynı argümanlar perspektifinden barış görüşmelerinin sürdürülmesinden taraf bir pozisyona sahiptir. Japonya ise hem ABD’den bağımsız bir strateji oluşturma bağlamında hem de uluslararası politikanın genel yapısal dinamikleri perspektifinden bir politik yol haritası izlemeye çalışmaktadır. Kuril adaları sorununu güncel uluslararası ilişkiler paradigmaları ve gelişmelerinden bağımsız düşünülmesi mümkün değildir. ABD – Rusya rekabetinin somut göstergelerinden birisi olan Kuril sorunu Moskova ve Washington açısından yeni tehdit ve fırsatları beraberinden getirmektedir. Japonya’nın pozisyonu ise daha fazla egemenlik ve çok kutuplu uluslararası ilişkiler kavramları perspektifinden değerlendirilmeye muhtaçtır. Bu bağlamda sorunun yakın ve orta vadede çözülmesi oldukça zor gözükmektedir.

Dr. Öğretim Üyesi Halit HAMZAOĞLU

Kars Kafkas Üniversitesi

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER