İran Edebiyatında Rus Etkisi

29 Temmuz 2017, 13:31

19. yüzyılın başları İran’da uyanma devresiyle ilişkilidir. Rusya ve Batı Avrupa ile ekonomik ve kültür ilişkileri gelişmiş, taş baskı ortaya çıkmış, 30’lu yıllarda ilk litografi gazetesi basılmıştır. Yeni eğilimler edebiyata da yansımıştır. O dönemin siyasi ve kültür hayatının merkezi, veliahdı Abbas Mirza’nın ikameti olan Tebriz idi. Tebriz’de, hayatının önemli bir bölümünü Kafkasya’da geçiren büyük Rus yazarı Griboyedov’un diplomatik görevli olarak da bulunmuştur.

Abbas Kuli Ağa Bakihanov ve Mirza Fethali Ahundov gibi şairler, Kafkasya’da sürgünde olan dekabristlerle1 kişisel ilişkileri vardı. Onlar ve Kafkasya’nın diğer demokratik şahsiyetleri Rus etkisini ve kültürünü İran’a taşımışlardır.

Husrev Mirza’nın öğretmeni, saray şairi Fazıl Han Şeyda da, 1827 yılında Rus Ordusu Tebriz’i aldığı zaman, ruhban sınıfına ve İran Dışişleri Bakanına karşı hicvi şiirler yazmıştır.

1838 yılında Abbas Mirza’nın ölümünden sonra İran tahtı, Husrev Mirza’yı kör eden Muhammed Mirza’nın eline geçmiştir. Fazıl Han Kafkasya’ya kaçmış ve 1842 yılında Rus uyruğuna geçmiştir. Şii okulunda Farsça ve Arapça hocalığı yapmış ve ünlü Rus şarkiyatçısı N. Hanıkov’un yardımcı olmuştur.2 Puşkin’i Fazıl Han ile buluşması çok etkilemiştir. Bu buluşmayla ilgili Puşkin’in yazdığı üç tane kısa şiiri buna bir örnektir.3 Fazıl Han’ın buluşmasındaki söylediği sözlerden büyük Rus şairi daha hayattayken İran’da ünlü olduğu gibi bir sonuç çıkarabilir. Mirza Fethali Ahundov’un Puşkin’in ölümüne yazdığı Farsça kasidesinde “Kafkas”, “Tılsım” ve “Bahçesaray Selsebili” şiirlerden söz edilmektedir.4

İran edebiyat devrimi 20. yüzyılın başlarında sanatsal nesrin oluşmasıyla başlamıştır. Fars nesri, tarihi romandan gerçekçi romana ve son durak olarak psikolojik ve realist öyküsüne kadar zor bir mesafe kat etmiştir. Edebi dili, tumturaklı ve abartılı süslemeler yükünden kurtulup canlı, kolay anlaşılır bir dile dönüşmüştür.

20. yüzyılın 30’lu yıllarında İran sanatsal nesrinde gerçekçi tarz gelişmeye başlamış ve Sadık Hidayet’te en iyi temsilini bulmuştur. 30’larda da Puşkin’in realist nesrinin ilk Farsça çevirileri yayınlanmıştır. Bu dönemde İran nesrinde, neredeyse romanın yerine geçen kısa hikâyecilik gelişmiştir.

Bununla birlikte bazı ilk çevirilerde kusurlar göze çarpmaktadır. Örneğin Rus özel isimlerinin bozulması, kahramanların veya olayların anlatmasında önemli görev ifa eden bazı sıfatların atlanması, bazı ifade ve cümlelerin çevrilmemesi, eklemeler ve son olarak da metnin yanlış aktarılmasıdır. Büyük Rus realist yazarlarının etkisine rağmen, İran nesri tumturaklığından ve abartılı mecazlardan tamamen kurtulamamıştır. Buna örnek Puşkin’in ve diğer yazarların ilk çevirileridir.

30’ların sonunda İran’da diktatörlük dönemi başlamıştır. Herhangi bir Rus kitabı bulunması halinde kişi hapishaneye atılıyordu. Ama buna rağmen Rus kitaplar İran’da okunuyor ve çeşitli yollarla hapishanelere bile giriyorlardı.

Çoğu İranlı yazar kendi çalışmalarında Rus edebiyatına yönelmiştir. Bunlar başında ise Sadık Hidayet, Bozorg Alevi, İhsan Taberi, Emanullah Cihanbeni, Sayid Nefisi, Muhammad Taki Bahar, Perviz Natil Hanleri, Ahmed Mirfedereski, Mihri Ahi ve Kerim Keşaverz gelmektedir. Rus klasik yazarlarına ait edebi eserlerin araştırılması ve tercüme edilmesi İran yazarlarına yeni sanatsal ufuklar açmış, kişisel yazı tarzının oluşmasına yardım etmiştir.

Rus edebiyatının ilk çevirileri İran’da 20. yüzyıl başlangıcına aittir. Onlar İran’ın edebi sürecinin ayrılmaz bir parçası olmuş ve İran edebiyatının nesir türlerinin oluşumunu ve gelişimini etkilemiştir. Tercüme edilmiş Rus eserleri İran milli edebiyatının bir parçası haline gelmiş ve onu zenginleştirip geliştirmiştir.

İranlılar daha 19. yüzyılda orijinal dilde ve Avrupa dillerine çevrilmiş olan Rus edebi eserleriyle tanışmışlardır. 1829’da Griboyedov’un öldürülmesinden sonra Çar 1. Nikolay sarayına giden İran şairi Fazıl Han Garusi, Puşkin ile görüşmüştür. Puşkin “Erzurum Yolculuğu” isimli eserinde bu görüşmeyi şöyle anlatmaktadır:

“Ben bir tercüman yardımıyla Doğu tarzındaki tumturaklı bir selamlaşmaya başlamıştım ki hemen çok utandım çünkü Fazıl Han benim uygunsuz antikalığıma dürüst bir insanın sade ve akıllıca nezaketiyle cevap veriyordu. O beni Petersburg’da görmeyi ümit ediyor, tanışmamızın kısa oluşana üzülüyordu…”

İran aydınlanmasının öncüleri uzun yıllar Rusya, Batı Avrupa, Arap ülkeleri ve Türkiye’de yaşamışlardır. Böylelikle Rus edebiyatını da kapsayan dünya edebiyatının örnekleriyle tanışmışlardır.

20. yüzyılın başlangıcında İran ve Rusya arasındaki çok yönlü ilişkiler gelişmiştir. O dönemde İran’ın Tebriz şehrinde, Rus dili eğitimi veren Rus okulu açılmıştır. Tolstoy’un İran’daki ilk çevirileri, efsane “Esarhaddon Asur Kralı” ve “İnsan ne ile Yaşar?” isimli öyküleri bu okulun hocaları tarafından 1906 yılında yapılmıştır. Rus edebiyatının Farsçaya ilk çevirileri İran’da 20. yüzyılın başlarına aittir. Bunlar, A. S. Griboyedov’un “Akıldan Bela” (1900), Leo Tolstoy’un (1906) ve M. Gorki’nin (1908) öyküleridir.

Ama Rus yazarların eserlerinin gerçek anlamda kaliteli bir şekilde tercüme edilmesi 20. yüzyılın 40-50’li yıllarında başlamıştır. Tahran’da kâin “Hane-i Kitap” isimli bir basımevinin verilerine göre, İran’da sadece 1984-2003 yılları arasında, Leo Tolstoy’un eserleri yaklaşık 100 defa basılmıştır. İkinci Dünya Savaşından sonra Farsçaya çok sayıda Rus edebiyat eseri tercüme edilmiştir. Bunların başında Puşkin’in ve Lermontov’un nesir ve şiirleri, Krilov’un fablları, Turgenev, Saltıkov-Şedrin ve Marşak’ın eserleridir.

İran’daki tercüme faaliyetlerinin aşamalı gelişmesi Rusçadan Farsçaya yapılan edebi tercümelerin teorisi ve uygulaması konusunda bir dizi soruları da ortaya çıkarmıştır. Günümüzde çeviri sorunları ve İran edebiyatındaki çeviri sanatının seviyesinin yükselmesindeki rolü hakkında çok sayıda makale, monografi ve inceleme yazısı kaleme alınmıştır. Tercümanlar genelde çevirdiklere eserlere, metne ilişkin varsa zor yer bunların tahlilini, yazarın hayat ve sanat bilgilerini belirten önsözler yazmışlardır.

İran’da en popüler Rus yazarlar, Çehov, Tolstoy ve Dostoyevski’dir. En çok Dostoyevski’nin eserlerindeki, manevi sorgulama İranlıların ilgisini çekmektedir. Dostoyevski’nin eserleri İran toplumun manevi hayatını zenginleştirmiştir. Tolstoy’un eserlerinde, daha çok toplumun dini ve ahlaki sorunları İranlıların beğenisi toplamıştır. Leo Tolstoy, İranlı modern toplumun manevi hayatı için en çok önem taşıyan 2-3 Rus yazar arasında yer almaktadır. Çehov’un öykülerini ise İranlı okuyucular öncelikli olarak kısa ve sade oldukları için sevmektedirler. Çehov’un öyküleri İranlıların edebi damak tadına uygun bir model olmuştur. Bu eserlerde okuyucular İran toplumsal hayatına yakın konuları bulmuştur: “küçük insan” trajedisi, “ikiyüzlülerin, yalancıların ve yaltakçılığın alayı”, “hafif ama etkili mizah”, “dilin özgünlüğü ve zarafeti” ve “aynı anda toplumun ahlaksızlıklarının şiddetli kınaması”. İranlı yazar ve tercüman Kerim-i Keşaver’a göre “sosyal hayatın çirkin taraflarını yansıtan Çehov’un öykülerini, İran’ın sadece bilim adamları değil, bütün okumuş insanları tarafından bilinmektedir ve İranlılar bu eserleri okuyarak atasözümüzü tekrarlarlar; “Canım, bizim dilimizde konuşuyorsun”.

Uzun yıllar boyunva İranlı yazarların en sevdiği tür şiir olmuştur. Buna karşın drama ve modern tarzdaki kısa hikâyecilik Farslı yazar ve okuyucuların pek ilgisini çekmemiştir. Çehov’un drama ve nesrin çevirileri ise İran’da bu türlerin gelişmesine aracılık etmiştir. Bu yüzden şu anda İranlıların kültür hayatında bu eserlerin özel bir yeri vardır. Çehov’un İran’da sevilmesinin nedeni, onun kısa ve net bir şekilde gerçekleri anlatma yeteneğidir.

İranlı tercüman Kazım Ensari kendi kitabındaki önsözünde şöyle yazmaktadır; “Çok büyük ve uzun olmayan eserlerinde Çehov, diğer Rus yazarların büyük epik eserlerde çözdükleri aynı sorunları ortaya koymayı başarmıştır.” Ensari’ye göre “dünya edebiyatında başka böyle bir kısa hikâye ustası yoktur; Çehov’un eserleri büyük roman ve destanlarla aynı seviyededir; çünkü eserlerinde, dünyadaki tüm insanları ilgilendiren edebi sorunlara değinilmektedir.”

Diğer İranlı büyük yazar ve tercüman Muhammed Ali Cemalzade bu konuda şunları söylemiştir;

“…Çehov’un öyküleri ve piyeslerini okuduğum zaman, sanki ben onun kahramanlarıyla daha önceden tanışıp onlarla sohbet ettiğimi hissediyorum ve bazen kendimi Çehov’un çizdiği toplumun içinde görüyorum. Bazen bu kahramanların yaşıyormuş, sanki yıllarca onlarla görüşüyor ve atalarını tanıyormuşum gibi geliyor bana, onların sesleri ve yüzleri dahi…”

Dostoyevski, Tolstoy ve Çehov’un eserleri İran üniversitelerinde okutulmakta ve hem okuyucuları hem İranlı yazarları etkilemektedir. Ama modern Rus eserlerinin çevirileri sayı bakımından çok eksiktir. 20. yüzyıl büyük Rus yazarlarının eserlerinin çoğu Farsçaya tercüme edilmiştir. Ama Şolohov, Nabokov, Soljenitsin, Mayakovskiy, Bunin, Ahmatova, Tsvetaeva gibi 20. yüzyılın ünlü Rus yazarların eserleri çevrilmemiştir. Yine de bu yazarlar hakkında bazı monografiler ve eleştiri yazıları kaleme alınmıştır.

20. yüzyılın başlarında tercüme faaliyetlerin gelişmesi ve yayılmasıyla İranlı okuyucular için Rus edebiyat dünyasının kapısı açılmıştır. Rusça eserlerin ilk çevirileri Avrupa dillerinden yapılmasına rağmen, bu eserler okuyucular ve yazarların ilgisini çekmeyi başarmıştır. Dilin sadeliği, konuların İranlılara yakınlığı, bütün bunlar modern İran edebiyatının gelişmesinde büyük bir etki yaratmıştır. Şiirin etkisini de sadece siyasi, sosyal gelişmeler, işçilerin sıkıntılı hayatları, köylülerin ezilmesi gibi işlenen konularda görebiliriz.

Tiyatro da o dönemde İran’da henüz gelişmediği için çok etki yaratmamıştır. Tabi ki bir taraftan Gorki’nin ya da Çehov’un piyesleri oynatılıyordu, Stanislavski’nin sistemi de daha sonraki yıllarda gelişti. Ama bu gelişmeler daha çok sahnelerde belli oluyordu. İranlı okuyucular ise birkaç çevrilen piyesle yetindi. İranlı drama ustalarının eserlerinde çok fazla etki görülmemiştir.

Rus edebiyatının en belirgin etkisi Farsça hikâyecilik alanında olmuştur. Puşkin, Gorki ve Çehov başta olmak üzere büyük Rus yazarlarının eserleri okuyucular ve yazarlar arasında çok beğenilmiştir. Modern İran nesrin gelişmesinde Rusçadan yapılan çevirilerin çok büyük bir katkısı olmuştur. Puşkin’in eserlerinin hem romantik hem gerçekçi konuları, dilinin sadeliği, Gorki’nin sosyal konuları, işçilerin ve fakir köylülerin sıkıntıları ve yaşadıkları eziyetler, Çehov’un psiko-analiz eğilimli tarzı, “küçük insanı” anlatan, hüzün ve mizahı içi içe girmiş durum hikâyeleri. Bütün bunlar İran edebiyatı için yeni şeylerdi. İran’da kısa hikâyeciliğin tarihi Rus çevirilerin yapılmasıyla başladığı söylenebilir.

Modern İran hikâyeciliğin kurucusu olan Muhammed Ali Cemalzade de Çehov’un hikâyelerinin etkisinde kalmıştır. Cemalzade’nin hikâyelerinde konu seçimi, işleyiş ve anlatma biçimi Çehov tarzıyla benzerlikler göstermektedir. Sadık Hidayet’te de Çehov’un izleri görülmektedir. Simin Danişver gibi diğer isimleri de eklemek mümkündür. Behram Sadıki’nin öykülerinde de Çehov tarzının izlerine rastlamaktayız. Küçük memurun hayatı, ya da sadece bir günü, bir olayı anlatan hikâyeleridir bu. Ülke, ortam, dil, zaman ve isimleri farklı, ama buna rağmen bu hikâyelerdeki “küçük insanlar” bize 100 yıl önce yaşamış olan Çehov’un kahramanlarını hatırlatırlar. Her şey değişmiş gibi bize gelirse de insan aynı kalmıştır. Mizahın hüzünle karışımı, psikolojik durumu temel alan hikâyelerdir bunlar. Kısa hikâyecilik hem Rusya’da hem İran’da hala Çehov’un izinde gitmektedir. Herkes bu tarz hikâyelerde kendine yakın bir şey bulabilir. “Küçük insanlar” artık farklı kıyafetler giymiştir, cep telefonu ve bilgisayar kullanmaktadır, arabaya binmektedir. Hayat daha hızlandı. Ama bunun içinde hala aynı duygular, hisler, üzüntüler ve sevinçler var. Ortam, dil, zaman değişiyor. İnsan her zaman aynı kalıyor.

Sofya ŞAMCI

1- Dekabrist: Rusya´da Çar 1. Nikola´nın iktidar döneminde (1825 – 1855) Fransız devriminin düşüncelerinden etkilenerek Çar´ın otoritesini bir anayasa ile sınırlandırmak isteyen subay ve aydınların 14 Aralık 1825´te başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimidir. Bu harekete destek verenlerin bir kısmı asılarak idam edilmiş, geri kalanlar Sibirya´ya ve Kafkasya’ya sürülmüştür.
2- N. Hanıkov. Arkeolojik Haber, “Kafkas”, 1850.
3- A. S. Puşkin. Külliyat, 1949, III, 2, s. 729.
4- Ahundov, Mirza Fethali. A. S. Puşkin Ölümüne Bir Şiir, Bakü, 1937

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER