Güney komşumuz Rusya mı?
Rusları Suriye’ye ilk davet eden Baba Hafız Esad’dır, 1973 yılında Rusya ile ilk anlaşmasını yaparak, Rusya’nın Suriye’ye yerleşmesine izin vermiştir. 20 yıl geçerli olan bu anlaşma 1993 yılında son buldu. Rusya’nın güneye olan eğiliminde ise Suriye, her zaman güzel bir fırsat oldu. Oğul Esad 2015 yılında Rusya ile ucu açık bir anlaşma yaparak, Moskova’nın Doğu Akdeniz’de de söz sahibi olmasına göz yumdu. Rusya’nın Suriye’de uzun vadeli çıkarları mevcut. Rusya Ortadoğu’da önemli bir denge haline gelirken, Amerika kadar stratejisini, kazanımlarını, isteklerini ve kararlılığını da ortaya koydu.
Soçi Mutabakatı Ruhu
Soçi Mutabakatı çok önemli bir mutabakat ve tarafların hepsine sorumluluk yüklüyor. Şu anda Rejimi’nin ilerlemesi sonucunda ele geçirdiği yerlerde, Türk askeri gözlem noktaları da var. Soçi Mutabakatı’nın içinde; 15 kilometrelik bir alandan ağır silahların çekilmesi, bölgenin bütün radikal unsurlardan temizlenmesi gibi konular Türkiye’nin sorumluluğunda kalacaktı. Böylelikle Muhalif gruplar kuzeyde, Rejimi güneyde kalacak ve ateşkesi denetleyen de Türk ve Rus birlikleri olacaktı. Taraf ülkelerin de 12’şer tane gözlem noktaları olacak ve böylelikle M4/M5 karayolları trafiğe açılacaktı. Mutabakat sonrası ne Moskova ne de Ankara hükümleri tam anlamıyla yerine getirmedi. Taraf devletler, Rusya özellikle Türkiye’yi Soçi Mutabakatına uymamakla suçladı. Türkiye de aynı şekilde Rusya’yı hem mutabakata uymamakla hem de Rejim’e hâkim olamamakla eleştirdi. Rusya, Türkiye’nin İdlib’deki silahlı grupların silahlandırılmamasından dolayı zarar gördüklerini, bundan dolayı da HTŞ’yi ve muhalif grupları öne sürdü. Bölgede kendi saldırılarını meşrulaştırarak, ateşkesi ihlal etti. Rejim yavaş yavaş Suriye’deki hâkimiyet kazanırken, Rusya’nın açtığı her fırsatı da değerlendirdi.
İdlib Bilmecesi
İdlib’de büyük bir dönem yaşanıyor; bir yandan askeri harekatlar, restleşmeler diğer yandan öngörülemeyen insani boyutlar. Rejim’in ateşkese uymaması ve M4 karayolunda yaşanan restleşmeler, Soçi Mutabakatı ruhunu ortadan kaldırdı. Rusya, Rejim’e verdiği destek ile İdlib’in kaderini kendi kalemine göre şekillendirmeye çalışıyor. Siyasi müzakereler ve askeri harekatlarla egemenliklerini kalıcı hale getirmek arzusundalar. Türkiye’nin ise bu ilerleyişe karşı cevabı, bölgede kurulan Gözlem Noktaları haricinde, Rusya’nın harekata başlamasıyla Rejim’in önünü karada kesebilmek için yerleştirdiği askeri noktalar. Bu askeri noktalar içerisinde obüs unsurları, gerektiği durumlarda doğrudan Rejim’e bağlı askeri unsurları hedef alıyor. Ancak bunun da ötesinde Türkiye’nin İdlib’e yaptığı askeri sevkiyatlar çerçevesinde bir askerî harekât bekleniyor. Öyle ki bazı günler Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait en az 100 askeri araç İdlib bölgesine giriş yapıyor, sevkiyatlar sürekli ve bazen de yüksek düzeyde olması olası bir askerî harekât için Türkiye’nin bölgede hazır olduğunu gösteriyor.
İran ise bu hususta Halep’in batısında Rejim ile birlikte hareket etmesi için Rusya ile koordineli olarak desteklediği Şii milisleri kullanıyor. Rusya ve İran’ın desteğiyle Rejim’in bu ilerleyişi, Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmesini sağlasa da Türkiye’nin sahadaki asli unsuru desteklediği Suriye Milli Ordu güçleri. Türkiye’nin bu noktada atacağı en mühim adım ise Rejim’in kuşatması altında kalan askeri noktalardaki personelin güvenliğini sağlayarak, Rejim’in durdurulması için gerek diplomasi alanında gerekse saha da askeri olarak karşı koymak. Bunun önündeki engellerden bir diğeri personelin kuşatma altında olması haricinde ise hava gücü sorunu. Rusya, bölgede hava gücünü kullanarak kah TSK kah Muhaliflere saldırılar düzenleyerek kayıplar verilmesine, ilerleyişin durmasına sebep oluyor. Türkiye ise İdlib bölgesinde Rusya’nın hava gücünü kısıtlayacak şekilde; önleme uçuşları yapılması ya da hava savunma sistemlerinin kullanılması gibi önlemler ile Rusya’nın önünü kesmeye çalışmalı ki Rejim’in karada ilerleyişini durdurabilsin. Öte yandan uluslararası arenada, Rusya’ya karşı dengeyi sağlayabilecek yegane ülke ise Amerika. Her ne kadar çeşitli sebeplerle Beyaz Saray ile krizler yaşansa da Amerika’ya ya da NATO’ya bu alanda kapısını kapatmamalı, Rusya’yı dengeleyici unsurlar olarak iletişimini sürdürmelidir.
Ankara-Moskova Hattı
İdlib’deki gerilim sadece bölgede yaşanmıyor. Aynı şekilde bu, hükümet kademelerinde de karşılık buluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib konusunda; ‘’Sahada kararlıyız. Soçi Mutabakatındaki sınırlara geri dönülsün.” diyerek tavrını net bir şekilde ortaya koyarken, Rejim’de Rusya’ya olan bağlılığını sahada gösteriyor. İdlib konusunda ise Rusya, Türkiye ile ipleri koparmış değil ama Türkiye’nin de yanında olduğu pek söylenemez. Moskova’da yapılan Türk ve Rus heyetleri arasında görüşmelerden ise bir sonuç çıkmadı ve bu sahaya da doğrudan yansıdı.
Öyle ki TSK, Serakib’in batısındaki Neyrab bölgesinde desteklediği Muhalif unsurlarla birlikte Rejim’e karşı harekata geçti. Bu süreçte Neyrab’ın bir bölümü ve bazı bölgeler alınsa da Rusya’nın yoğun bombardımanı sebebiyle geri çekilmekte zorunda kalan Muhaliflerin yerini ise Rejim unsurları hızlıca doldurarak, kazanımlarını koruyorlar.
NATO’nun İdlib Tavrı
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Brüksel’de NATO savunma bakanları toplantısına katıldı ve ‘’NATO üyesi bir ülkeysek şimdi sıra NATO’da, eğer Türk ordusuna bir saldırı olursa NATO’nun 5. Maddesi harekette geçirmeli ve bütün NATO ülkeleri buna tepki göstermeli.’’ NATO ülkeleri toplantısından sonra İdlib konusunda, NATO’ya üye ülkeler mesafeliler.
Türkiye’nin daha önce deklarasyon yayınladığı ve Rejim dahil, bütün muhalifleri hedef göstererek, İdlib saldırısındaki duruşunu belirtmesine rağmen, NATO’nun İdlib konusunda sahada yanında olmasını beklendi. Ancak NATO sosyal medyadan askeri anlamda dayanışma içinde oldukları videolar yayınlamakla yetindi. Türkiye’nin her defasında Rusya’ya karşı yalnız bırakılması NATO’nun temel ilkeleriyle de uyuşmadığı görülmekte.
Rusya’nın Savaş Stratejisi ve Göç
Rusya, Ortadoğu’da barışın temelini atmak ya da istikrarı sağlayan ülke olarak görülse de bölgede büyük yıkımlara yol açıyor. İnsanları göçe zorluyor. Bölgede bilinçli bir göç politikası mevcut. Rejim demografik yapıya müdahale ederek, rejime yakınları bırakıyor, diğer sivilleri ise sistematik bir biçimde sınırın ötesine göç etmeye zorlanıyor.
Rusya, Suriye’de her geçen gün güçlenip, genişledikçe doğal olarak Moskova’nın da masadaki elinin güçlenmesi demektir. Eğer ki, Rusya, Rejimi, İdlib’de durdurabilecek bir adım atarsa, Türkiye’den de karşılık talep edebilir. Ankara ve Moskova bu şartla altında masaya oturması muhtemel. Ancak iki ülkenin enerjiye dayanan ilişkileri de mevcut, yeni silah ve enerji anlaşmaları da olası bir seçenek. Çünkü Rusya son 5 yıldır Suriye’de hem askeri hem de siyasi projelerini ortaya koydu ve bunun karşılığını da almak isteyecektir. Ruslar, soğuk savaş döneminde yaratamadıkları etkiyi şu anda yaratmış durumdalar.
Türkiye ve Rusya Stratejik Ortaklık
Türkiye ve Rusya’nın stratejik ortaklık ilişkisi, onları bir dost bir düşman olmasına yol açıyor. İki ülke ilişkileri uçak krizi öncesindeki gibi olmasa da liderler seviyesinde hep ılımlı mesajlar verildi. Lakin Ankara ve Moskova hep birbirine temkinli davranmaya devam ediyor. Moskova, Ankara’ya hep şu mesajı verdi: ‘’Biz sizin için tehdit değil fırsatız, size karşı samimi ve açığız ama siz de bizimkilere bağımlısınız.’’
Bir yandan Türkiye’yi önemli bir stratejik ortak olarak görüyor ve mümkün olduğu kadarda ilişkilerini pekiştirmek istiyor diğer yandan da Rejim’in bütün politikalarının mimarı olan bir Rusya var. Böylelikle Türkiye’nin İdlib politikasında geri adım attırılmak istendiği ortada. Eğer ki, Türkiye geri adım atarsa Moskova, Ankara’nın Suriye’deki konumunu hem askeri hem de siyasi olarak sınırlandırmak isteyecektir. Müzakereler her ne kadar bir ileri iki geri sürüyor olsa da devam edecektir. Bazen daha fazla diplomasi ile bazen de müzakerelerin sahaya taşınmasıyla devletler üstünlük sağlanabilir.
Rus Diplomasisi ve Türkiye
Putin, Adana Mutabakatı’nı gün yüzüne çıkardığında, bu mesele Türkiye’de unutulmuştu. Adana mutabakatı, YPG/PKK konusunda Türkiye’nin elini güçlendiren, aynı zamanda Rejim’in üzerinde ciddi baskıya yarayan önemli bir mutabakat. Devletler eğer diplomasi alanında çözüme ulaşamaz iseler askeri harekatlarla hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Bu askerî harekât sürecinde taraflar ya da en az biri, diplomasi alanına dönülmesi için teklifte bulunabilir.
Bu sayede de askerî harekât ya amacına ulaşarak ya da sınırlı bir şekilde nihai çözüme kavuşturma yolunda etkin caydırıcı bir güç olarak kullanılır. Rusya ise masadan çok sahayı kullanır ve sahada elde ettiklerini masada ortaya koyar. Türkiye’nin Rusya gibi Amerika ile diplomasisinde de Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı harekatlarındaki saha başarıları ve kararlılığıyla sonuçlandı. Öyle ki Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesi, çeşitli ülkelerin Libya konusunda ortak zirve yapmalarına ve yıllardır süren iç savaşa bir çözüm bulunabilmesi adına adım atmalarına sebep oldu.
Amerika’nın İdlib Politikası
Bütün taraflar elindeki güçleri ekonomik kullanarak, maksimum sonucu elde etmek istiyor. Lakin bunu da sahadaki en kullanışlı örgütlere yaptırmak istiyorlar. Moskova yönetimi İdlib konusunda son derece kararlı görünüyor ve Türk, Rus ilişkilerinin de yumuşak karnı. Amerika ise tam olarak bu hassas ipi hedefleyerek, Moskova ve Ankara ilişkilerine müdahale etmeye çalışıyor. Bu müdahale kapsamında ise Dışişleri Bakanı ve Özel Temsilci düzeyinde kamuoyuna açık, Türkiye lehine verilen mesajlar ile Ankara’yı Beyaz Saray’a daha da yaklaştırılmak isteniyor.
ABD’nin İdlib bölgesinde Türkiye’ye verebileceği destek oldukça kısıtlı; hava savunma füzelerini tıpkı önceki senelerde olduğu gibi NATO görevi kapsamında mı yoksa, direk satış seçeneği ile mi olacak bilinmiyor. Türkiye’nin İdlib’de Rejim’e karşı hava desteği olmadan üstünlük sağlaması hayli zor gibi.
İdlib ve Halep’in Batısındaki Gruplar
2015 yılından önce Suriye’nin çeşitli bölgelerinde Muhalif bölgeler mevcuttu. Kuşatma altında kalan ya da diğer Muhalif bölgelerle bağlantılı olan bu bölgeler, Rusya’nın Suriye’ye inmesiyle birlikte zaman içerisinde Rejimi’in eline geçti. Bu bölgelerdeki Muhalifler ise yapılan anlaşmalar kapsamında İdlib bölgesine gitmeyi tercih ettiler, bazıları ise Fırat Kalkanı Bölgesi’ne konuşlandı. Böylelikle İdlib, Suriye’de büyük sorunu haline geldi.
İdlib’in en büyük ve öne çıkan grubu ise Heyet Tahrir’üş Şam (HTŞ). Birleşmiş Milletler kararı ile terörist ilan edilen yapı, el Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin kendisini lağv ederek, ondan geriye kalan ve bölgedeki bazı yapıların da kendisine dahil olmasıyla günümüze gelmiş bir Muhalif unsurdur. 2016 yılının ortasında Nusra Cephesi, yaptığı açıklama ile el Kaide’ye olan biatını bozduğunu açıkladı. Bu karar neticesinde ise Fetih’üş Şam adını alarak Rejim ve Rusya’ya karşı mücadele edeceğini açıkladı. Bu bağı koparma üzerine el Kaide’ye hala bağlı olan gruplar, yeni yapı ile aralarına mesafe koyarken, el Kaide lideri Eymen Zevahiri o dönem yaptığı açıklamasında isim değişikliğinin bir işe yaramayacağı, ne olursa olsun mevcut yapının Rusya tarafından hedef alınacağını söyledi. Keza öyle de oldu. Kısa bir süre sonra Fetih’üş Şam yerine çeşitli grupların kendisine katılıp, ayrılmasıyle Heyet Tahrir’üş Şam adını alan bu yapı, her ne kadar el Kaide’den ayrılsa da farklı bir unsur olarak göze alınmadı.
Heyet Tahrir’üş Şam’ın bünyesinde yabancı savaşçılar olduğu kadar Suriyeliler de mevcut. Hakeza bölgede irili, ufaklı çeşitli gruplar olmasına karşın bunların en büyüğü olan Heyet Tahrir’üş Şam, Rusya ve rejim’e karşı bölgede mücadeleyi göğüsleyen bir grup. İdlib bölgesinde Heyet Tahrir’üş Şam ve ona yakın çizgide gruplar haricinde bir dönemin en büyük Muhalif grubu olan ve yerelin oluşturduğu Ahrar’üş Şam da bulunuyordu. İdlib bölgesinde diğer kendisine yakın gruplarla birlikte “Ulusal Kurtuluş Cephesi” adlı çatı oluşumunu kuran Ahrar’üş Şam, kendisini bu grup içerisinde eriterek Türkiye’nin de desteklediği bir cephenin parçası haline geldi. Türkiye’nin bölgedeki asli destek unsuru ise Fırat Kalkanı Bölgesi’ndeki eski Özgür Suriye Ordusu yapıları. 2019 yılının sonlarına doğru bu yapılar, Suriye Milli Ordusu adını alarak yekpare bir sistem içerisinde Türkiye’nin desteğini aldılar. Hatta öyle ki Ulusal Kurtuluş Cephesi de bu milli ordunun bir parçası halini aldı.
Bölgede Muhalifler olduğu kadar Rusya, Rejim ve İran’ın desteklediği gruplar da bulunmakta. Rusya, Esad destekli bu yapılar, genellikle Rejim Ordusu ile beraber hareket ediyor. Onların hiyerarşisi içerisinde olan oluşumlar, Şam ve Lazkiye’deki savaş ağaları tarafından finanse ediliyorlar. Rusya ise bu oluşumları hem Rejim Ordusu içerisinde eritmeye çalışırken hem de onlara tam destek veriyor.
İran’ın ise Pakistan, Afganistan’dan Lübnan’a kadar olan coğrafya içerisinde yaşayan Şiilerden kurduğu çeşitli milis örgüt bulunmakta. Hizbullah’ın başını çektiği bu yapıların en ünlüsü ise Afganlardan oluşan Fatımiyun Tümeni. Bu tümen, İran’ın bölgede savaşan ve en çok kayıp veren milis örgüt. Öyle ki sosyal medya hesapları üzerinden neredeyse her gün kaybettiği savaşçılarının İran’da yapılan cenaze törenlerinin görsellerini paylaşıyor. Afganların bu örgüt içerisinde yer almasının en önemli nedeni de vatandaşı dahi olmadıkları İran’da vatandaşlık alarak, ülkede yaşamaya çalışmak.
M4-M5 Karayolu ve Türk Gözlem Noktası
Suriye’deki M5 karayolu Irak’tan başlıyor, Ürdün’e kadar uzanıyor. M5 karayolu, Suriye’deki bütün ticari yolların, ana yollarla olan bağlantı yoludur. Rejim ve Rusya burayı kontrol altına alarak Suriye ekonomisini ve ticaretini canlandırmak, hem de Rusya’nın Suriye içindeki lojistik maliyetini düşürmek istiyor. Rejim ve Rusya, Fırat’ın batısında genel anlamda hakimiyeti sağladıktan sonra Fırat’ın doğusunda da gücü ele almak için bölgeye yönelmeyi planlıyor. Buradaki en önemli unsur ise YPG/PKK. Suriye’nin %35’i, YPG/PKK’nın elinde. Amerika her ne kadar bölgede koruyuculuğunu yapsa da YPG/PKK, kendi istekleri doğrultusunda bir Rejimi masada görürse, çizgisini değiştirebileceğini sinyallerini yıllarca çeşitli kademelerden veriyor.
Öyle ki kurduğu siyasi oluşumların temsilcilik büroları çoktan Şam, Lazkiye, Hama gibi Rejim’in elindeki bölgelerde faaliyet gösteriyor. Barış Pınarı Harekâtı ile Suriye’nin kuzeydoğusunda toprak kaybeden YPG/PKK’nın yerini Rejim ve Rusya doldurdu. Bu sebeple de karayolunun bir bölümü de Rusya ve Rejimin eline geçti. Ancak bölgede Türkiye ve kendilerince devriye görevleri gerçekleştiren Rusya, Amerika’nın bölgedeki varlığı haricinde bu bölgenin pek aciliyeti olmadığı düşüncesinde.
Güney Komşumuz Rusya
Rusya, kuzeydeki komşumuz olarak Kırım’ı ilhak ederek yerini sağlamlaştırmışken, bu sefer de güneyde komşumuz olmak için 2015 yılında Suriye’ye müdahale etti. Moskova, Kırım ve Ukrayna konusunda Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmese de Suriye’deki aktif çatışma hatları sebebiyle tıpkı uçak düşürme olayındaki gibi çeşitli askeri sebeplerle karşı karşıya geliyor.
Her ne kadar S-400 sistemlerinin alınması, F-35 projesinden Türkiye’nin çıkarılmaya çalışılması Türkiye ile Rusya’yı yakınlaştırsa da İdlib’teki mevcut süreç ve gelecekteki olabilecekler sebebiyle zaman içerisinde kurulan Moskova, Ankara hattını yeni tehlikeler içerisine hızlıca sürükleyebilir.
Türkiye Ne Yapmak İstiyor?
Türkiye, gerçekleştirdiği üç askerî harekât ile Suriye sınırındaki terör unsurlarını topraklarından uzaklaştırmayı başardı. Her ne kadar Barış Pınarı Harekatı’na Amerika’nın doğrudan müdahalesi ve Rusya’nın da eklenmesiyle sınır hattını tamimiyle Türkiye’nin kontrolüne bırakmasa da Fırat’ın doğusunda muharip birliklerini barındırmaya, YPG/PKK’nın güçlü olduğu bazı şehirlerden çıkmasını sağladı. Türkiye’nin önceki senelere göre Suriye’de başat aktör olarak yer alması da gerçekleştirdiği bu askeri harekatlara dayanıyor. Sahada kontrol sahalarının olması, Türkiye’yi diplomasi alanında da aranan bir devlet haline getiriyor.
Rusya ve İran ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde İdlib bölgesinde varlığını sürdüren Türkiye, yine bu iki ülkenin gerçekleştirdiği askeri harekata da çeşitli sebeplerle karşı koyuyor. Demografik değişiklik, göç hareketleri, sivil kayıplar, şehirlerin yıkıntılar içerisinde kalması vb. gibi durumlar haricinde Suriye’deki kazanımlarını korumayı ve artırmayı hedefliyor. Tam tersine ise Rusya, Türkiye’nin Suriye’deki varlığını bitirmekten yana. Lakin Kremlin’in bu isteği dolaylı yollardan etkisi görülen hamlelerle değil, doğrudan Türkiye’nin bölgedeki varlığı hedef alınarak yapılıyor. Moskova’nın bu hamlesi, Ankara ile olan ilişkilerini önemli bir oranda riske atıyor. Türkiye ise bu doğrultuda strateji ve planlamalarında yeni seçenekler aramak zorunda kalıyor. İdlib’in güneyi ve Halep’in batısından ilerleyen Rusya, Rejim ve İran’ın Türkiye’nin etkisine karşı olarak Afrin’e ilerlemesi de seçenekler arasında. Gidişatın Afrin ve Fırat Kalkanı bölgesine evrilmesi, Türkiye’nin her alanda aleyhine sonuçlanacak krizler doğuracak ve Suriye sahasındaki söz hakkını kısıtlayacaktır.
Devletlerin menfaatleri ve dönemsel kazanımları sürekli değişir ama bu değişimler çerçevesinde devletlerin birbirine karşı bakış açısı da değişir. Türkiye’nin daha temkinli ve ihtiyatlı hareket etmesi gerekir. Sadece Rusya ya da taraflardan birine yatırım yapmak yerine diğer seçenekleri de elde tutarak, dönemsel menfaatleri ve çıkarları hangi adımı atmasını gerektiriyorsa, bu doğrultuda ilerlemesi gerekir. Artık çok kutuplu dünyada bölgesel ve dönemsel ittifakların şekillenmesiyle yaşanıyor. Türkiye, Fırat’ın doğusunda ve batısında hassas bir diplomasi çizgisi izliyor. Amerika ve Rusya ile Suriye’de bölgesel siyaset yürütülüyor. Ancak gün geçtikçe izlenen bu hassas çizginin kopması ya da daha da istikrarlı bir şekilde sürmesi, Ankara’nın sorumluluğunda olduğu kadar Moskova ve Washington’ın da omuzlarında.
RUSEN Uzmanı
Nurçin Arslan
Kaynakça
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51008162
https://www.milliyet.com.tr/gundem/patriotlar-bir-kez-daha-ankaranin-gundeminde-6150366
https://www.aa.com.tr/en/middle-east/russia-ready-to-continue-work-on-idlib-with-turkey/1738676
https://www.dw.com/en/turkey-threatens-imminent-attack-on-syrias-idlib-after-russia-talks/a-52430409
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.