Dünden Bugüne Ukrayna-Kiev Ortodoks Kilisesi
Ukrayna yasalarına göre “Kiev Patrikhanesi’ne” bağlı olan “Ukrayna Ortodoks Kilisesi” (UOK) günümüzde Ortodoks dünyada hala hukuki statüsü tartışılan bir dini kuruluştur. Fiili olarak yönetimsel açıdan bağımsız bir yerel kilise durumda olan Ukrayna Ortodoks Kilisesi, bu konumunu ne Ortodoks Hıristiyanlığını temsil eden İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’ne, ne de 1686 yılında bağlandığı ve 1992 yılında ayrıldığı “Moskova Patrikhanesi’ne” kabul ettirebilmiştir. Dolayısıyla hâlihazırda Ortodoks dünyada UOK’nin statüsü belirsizliğini korumaktadır. Ukraynalı din adamları ise UOK’nin statüsünü tarihsel olarak Fener Rum Patrikhanesi’ne dayandırmakta ve Kiev Kilisesi’nin 1868 yılında Moskova Patrikhanesi’ne bağlanmasını yasadışı gerçekleşmiş bir eylem olarak görmektedirler.
Kısa Tarihçesi
Kuruluşunun başından itibaren Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesi, Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olmuş ve İstanbul merkezli Ortodoks dünyanın (Diptych) isim listesinde 60. sırada yer almıştır. Nitekim Fener Rum Patrikhanesi tarafından Kiev Kilisesi’ne atanan dini yöneticiler Rum olmuştur. Bununla birlikte Kiev Kilisesi’nin Fener Rum Patrikhanesi’nden bağımsızlığını kazanmaya yönelik ilk girişimi 1051 yılında görülmüştür. Bu tarihte İstanbul’dan izin alınmaksızın Kiev Kilisesi Başpiskoposluğuna Piskopos İllarion (Metropolit Rusina İllarion) seçilmiştir. Benzer şekilde yine İstanbul’a sorulmaksızın 1147 yılında Başpiskoposluğa Klimen Smolyatiç getirilmiştir.
XV. yüzyılın başında Kiev Kilisesi Başpiskoposu Rum Fotiy beraberinde dini değerlere sahip Kilise’ye ait birtakım eşyaları da alarak Moskova’ya yerleşmiştir. Bu durum Kiev Kilisesi ve Devleti’nin üst düzey yöneticilerinde rahatsızlığa yol açmıştır. Bunun üzerine Fotiy’nin Kiev Kilisesi’nin başından alınmasına karar verilmiştir. Yeni Başpiskopos olarak Grigoriy Tsamblaka seçilmiş ve İstanbul’a onun tanınması için başvurulmuştur. Fakat Moskova Beyliği Prensi Vasiliy ve Başpiskopos Fotiy’in etkisiyle Fener Rum Patrikhanesi Grigoriy’i tanımamıştır. Buna karşılık, Moskova Beyliği ile siyasi rekabet içerisinde olan dönemin Litvanya Beyliği’ne bağlı Novogrudok Rus Piskoposlar Katedrali, Fener Rum Patriği’ni kutsal makamları para karşılığında satmakla suçlamış ve buna binaen Başpiskoposları seçme hakkının kendilerine ait olduğunu açıklamışlardır. Böylelikle, 1415 yılında Novogrudok Katedrali’nde bir araya gelen Kiev Kilisesi Piskoposları, Grigoriy Tsamblaka’nın Kiev Başpiskoposluğu adaylığını kendileri onaylamışlardır. Bu bağımsız seçim düzenleme eylemi “yasal” olarak değerlendirilmiş ve Bulgar Kilisesi tarafından sürdürülen benzer gelenek de örnek gösterilmiştir. Kiev Kilisesi yeni Başpiskoposu Grigoriy Tsamblaka, Litvanya Büyük Dükü Vytautas’ın onayını alarak Fener Rum Patrikhanesi’ne yazdığı mektubunda eski Başpiskopos Fotiy’in kusurlarını ve özellikle onun Kiev’de kalacağına dair verdiği sözü tutmadığını anlatmıştır. Söz konusu mektuptan haberdar edilen “devrik” Başpiskopos Fotiy de Novogrudok Katedrali’nde “başpiskopos seçim törenine” katılanları ve seçilen Başpiskopos Grigoriy’i lanetlemiştir. Ardından Fotiy’in ricasına binaen dönemin Fener Rum Patriği Evtimiy, Kiev Kilisesi’ne seçilen Grigoriy’i “piskopos” unvanından mahrum etmiştir. Benzer şekilde sonraki Fener Rum Patriği II. İosif de Grigoriy’i lanetlemiştir. Daha sonra “devrik” Başpiskopos Fotiy, Grigoriy’in ölümünden sonra Kiev’e “Başpiskopos” olarak geri dönmüştür.
Moskova’nın Yörüngesine Girmesi
1654 yılından itibaren Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesi giderek Moskova yörüngesine girmeye başlamıştır. Zira bu tarihte Ukrayna’nın Zaporojya bölgesinde yaşayan ve sık sık Leh Krallığı, Kırım Hanlığı, Osmanlı Devleti ve diğer bazı “özerk Slavik topluluklarla” çatışmalara giren “özerk” konumdaki Rus Kozaklarının Hetmanı (siyasi ve askeri önder) olan Bogdan Hmelnitskiy, Moskova merkezli Çarlık Rusya’sı himayesine girmeyi kabul eden bir anlaşma imzalamıştır. Böylelikle Ortodoks dine mensup Ukrayna halkının, esasında İstanbul Ortodoksluğundan etkilenerek Kiev merkezli yayılan ve kurumsallaşan dini hayatı artık Moskova etkisi altına girmiştir. En nihayetinde 1686 yılında Kiev Kilisesi, Fener Rum Patrikhanesinin yönetiminden çıkartılmış ve Moskova Kilisesine bağlanmıştır. Zamanla Kiev Kilisesi bütün özerkliğini yitirmiş ve Moskova’daki Rus Ortodoks Kilisesi’nin sıradan bir piskoposluğuna dönmüştür. Kiev Kilisesinin bu durumu XX. yüzyıla kadar devam etmiştir.
XX. yüzyılın başında Rusya İmparatorluğu’nda yaşanan siyasi gelişmeler Kilise yönetimi de dâhil olmak üzere Çarlık Yönetiminin bütün kurumlarının yeniden yapılanmasına yol açmıştır. Çünkü Deli Petro’nun reformlarından itibaren Moskova Ortodoks Kilisesi, devletten nispi özerklik sağlayan “Patrikhane” statüsünü kaybetmiş ve İmparatorluğun sıradan devlet kurumlarından birine dönüşmüştür.
1917 Bolşevik Devrimi ise Moskova Ortodoks Kilisesi açısından yeni bir süreci başlatmıştır. 1917 yılında yerel Katedraller toplantısı düzenlenmiş ve Moskova’nın “Patrikhane” statüsü yeniden geri kazandırılmıştır. Dolayısıyla Moskova Ortodoks Kilisesi yeni tarihi gelişim dönemine girmiştir. Bununla birlikte Çarlık Rusya’sı İmparatorluğu bakiyesi yeni Sovyetler Birliği’nde Moskova Ortodoks Kilisesi Yönetimi, Rus olmayan bölgelerde ortaya çıkan dini ve siyasi alanlardaki ayrılıkçı dalgalanmaları göz ardı etmiş veya bunlara karşı sert bir tavır almıştır. Oysa bu dönemde Rusya’da meydana gelen iktidar boşluğunun yarattığı konjonktürde Baltık devletleri, Gürcistan ve Ukrayna’da hem siyasi hem de dini yönden Rusya’dan bağımsız olma sesleri yükselmeye başlamıştır. Örneğin 12 Mart 1917 tarihinde Gürcistan–Tiflis Ortodoks Yönetimi eski bağımsız “otosefal” (otonom) düzene dönüldüğünü ilan etmiş; 1923 yılında da siyasi bağımsızlığını kazanan Estonya, Moskova merkezli Rus “Sinod’undan” (Ortodoks Dini Meclisi) ayrıldığını bildirerek İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı geleneksel “özerk” statüsüne geri dönmüştür. Estonya ve Gürcistan halklarından esinlenen Ukrayna halkı da kendi dini hayatlarını Rus Sinod’undan ayrıştırma isteklerini dile getirmişlerdir. Ancak Sovyetler Birliği’nde meydana gelen siyasi gelişmeler ve Moskova merkezli otoriter devletin yeniden kurulmasıyla kiliseler tam anlamıyla devlet kontrolüne girmiş ve Sovyetlerin yıkılış tarihine kadar bu şartlar altında varlık göstermişlerdir.
Yeniden Özerklik Kazanma Süreci
1980’lerin sonuna doğru giderek dağılma sinyalleri vermeye başlayan Sovyetler Birliği’nde Ukrayna–Kiev Piskoposluğu tarafından bağlı oldukları Moskova Ortodoks Patriği II. Aleksiy’e başvurularak Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesinin yeniden özerk statüsüne kavuşturulması talep edilmiş ve Moskova Ortodoks Kilisesi Piskoposlar Konseyince bu talep 25-27 Ekim 1990 tarihli kararla kabul edilmiştir. Sovyetlerin dağılmasına müteakip 1992 yılında da Ukrayna Ortodoks Kilisesi Piskoposlar Konseyi, Kiev ve tüm Ukrayna Başpiskoposu olan Filaret Denisenko’yu görevden alarak yerine Vladimir Svobodan’ı getirmiştir. Fener Rum Patriği I. Bartholomeos 1993 yılında Moskova Ortodoks Kilisesi’ne gerçekleştirdiği ziyaret esnasında İstanbul’un Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesi Patriği olarak Piskopos Vladimir’i tanıdıklarını beyan etmiştir.
Bu tarihten itibaren Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesi, “Moskova Patrikhanesine” bağlı oldukları dönemin aksine tüm Dünya Ortodoks Kiliseleri tarafından tanınmış tek Ukrayna Otosefal (Otonom) Kilisesi olmayı hedeflemiştir. Fakat kısa bir süre sonra Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesinin kendi başına “otosefal” statü elde etmek yerine yeniden Moskova Ortodoks Kilisesi’ne bağlanarak Ukrayna’daki tüm Ortodoks çevreler arasında bir birlik sağlanması gündeme gelmiştir. Bu durum ülkede bir tarafta “Kiev Patrikhanesine” bağlı Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesi, diğer tarafta “Moskova Patrikhanesine” bağlı Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesi gibi iki ayrı dini otoritenin ortaya çıkarmasına neden olmuştur.
Günümüzde Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesi
“Kiev Patrikhanesine” bağlı Ukrayna–Kiev Ortodoks Kilisesi genel olarak Ukrayna’nın batısında, Galiçya, Volyn, Kiev ve Çerkessk bölgesinde etki sahibi olup, ülkenin diğer bölgelerinde baskın mezhep değildir. Ukrayna’nın batısında etkili olan dini otoritelerin başında Ukrayna Yunan Katolik Kilisesi gelmektedir. Galiçya’nın 3 bölgesinde “Kiev Patrikhanesine” bağlı UOK, rakibi “Moskova Patrikhanesine” bağlı UOK’sine göre daha çok cemaate (taraftara) sahiptir. “Kiev Patrikhanesine” bağlı UOK’si Patriği Filaret tarafından 11 Temmuz 2008 tarihinde yapılan bir konuşmada paylaşılan bilgiye göre “Kiev Patrikhanesi’nin” 29 piskoposluk bölgesi, yani her ilçede 1 veya 2 piskoposluk bölgesi, 40’a yakın piskopos, 3 bini aşkın rahip, 4500 ibadet yeri, 4 yüksek manevi mekân, 48 bayan ve erkek manastırı ve 14 milyona yakın cemaati bulunmaktadır. (Moskova Patrikhanesinin ise 9,5 milyon cemaati vardır). Bağımsızlık sürecinde “Kiev Patrikhanesi” 3 kat büyümüştür. “Kiev Patrikhanesine” bağlı UOK, 2001 yılında Ukrayna’yı ziyaret eden Katolik Dünyası Papası II. Ioannes Paulus’un teşvikiyle, ülkedeki Roma Katolik Kilisesi ve Rum Katolikleri ile iyi ilişkiler kurmayı başarmıştır.
“Kiev Patrikhanesine” bağlı UOK, resmi statüsünün tanınması ve güçlendirilmesi konusundaki en ciddi siyasi desteği “Turuncu Devrimle” 2005 yılında iktidara gelen Viktor Yuşenko’dan aldığı söylenebilir. Nitekim 12 Ocak 2007 tarihinde Ukrayna Devlet Başkanı Yuşenko, “Kiev Patrikhanesine” bağlı UOK Başpiskoposu Filaret ile “Moskova Patrikhanesine” bağlı UOK üst düzey temsilcilerini bir araya getirmiş ve iki kilisenin artık birleşerek dini bölünmüşlüğün ortadan kaldırılmasını açıkça talep etmiştir. Bu gelişme “Moskova Patrikhanesi’nin” olumsuz tepkisine yol açmıştır. Ukrayna ve Rusya arasında bu konudaki görüş farkı 2009 yılı Ağustos ayında Moskova Ortodoks Patriği Kiril’in Ukrayna’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında da gündeme gelmiş ve bizzat Ukrayna Cumhurbaşkanı tarafından “Ukrayna halkının en büyük isteği tek bir yerel Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olarak yaşamaktır” sözleri sarf edilmiştir. Ancak 2010 yılında Ukrayna Devlet Başkanlığına seçilen Viktor Yanukoviç bu konuda “Moskova Ortodoks Patrikhanesinin” tarafında saf tutması üzerine bir süre daha sürüncemede kalmıştır. Bununla birlikte geçtiğimiz günlerde Ukrayna Meclisi’nde görevli 245 Milletvekilinin desteğini arkasına alan “Kiev Patrikhanesi”, İstanbul Fener Rum Patriği I. Bartholomeos’a başvurarak bağımsızlığının tanınmasını talep etmiştir. “Kiev Patrikhanesinin” bağımsızlık yönündeki çabalarının önümüzdeki dönemde Ortodoks dünyada nasıl karşılık bulacağı ise merak konusu olarak belirsizliğini korumaktadır.
İbrahim Şahbazov
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.