Asya-Pasifik’te Çin’e karşı ABD-Hindistan ittifakı

26 Ekim 2017, 16:46

Hindistan’ın, ABD ile stratejik ittifakı bölgesel dengelerde daha belirleyici olmasına imkan verirken, Asya-Pasifik’teki hassas dengeler açısından soru işaretlerine yol açıyor.

Son yıllarda hayata geçirdiği geniş çaplı kalkınma projeleriyle dünya genelinde en hızlı büyüyen ekonomilerden biri haline gelen Hindistan, buna paralel olarak bölgesel ve küresel ölçekte siyasi ve askeri nüfuzunu da genişletmeye çalışıyor. 1 milyar 300 milyonun üzerindeki nüfusuyla Güney Asya’nın başlıca aktörlerinden biri haline gelen Hindistan’ın, ABD ile tesis ettiği yakın ittifak ilişkileri bölgesel dengelerde daha belirleyici olmasına imkan verirken, halihazırda sınır ihtilaflarından, silahlanma ve enerji kaynaklarının paylaşımına kadar birçok alanda farklı güçler ve ittifak eksenlerinin rekabetine sahne olan Asya Pasifik’in geleceği açısından ise soru işaretlerine yol açıyor.

ABD’nin Çin’e karşı bir denge unsuru olarak Hindistan’ı seçtiği ve Asya-Pasifik bölgesine yönelik güç projeksiyonunda Hindistan’ın başlıca rolü üstleneceğine ilişkin en açık mesajlar, bu hafta Yeni Delhi’ye ilk ziyaretini yapacak olan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’dan geldi.

ABD ile Hindistan arasında “100 yıllık stratejik ortaklık” vizyonunu şekillendirmek hedefiyle Hindistan’a giden Tillerson, geçen hafta Çin Komünist Parti Kongresi’nin açılış gününe denk gelen konuşmasında, Hindistan’dan övgüyle söz ederken, Pekin yönetimine de diplomasinin ihtiyatlı üslubunu zorlayacak şekilde ağır ithamlarda bulundu. Hindistan ile ABD’nin yerkürenin iki tarafında istikrarın dayanakları olduğunu söyleyen Tillerson, “Hindistan’ın, uluslararası platformda güvenilir bir partnere ihtiyacı var. Açıkça ifade etmek istiyorum: Ortak değerlerimiz, küresel istikrar, barış ve refah vizyonumuzla ABD işte bu partnerdir” ifadelerini kullandı. Konuşmasında Çin’i uluslararası, kural temelli düzeni baltalamakla itham eden Tillerson, Çin’in Güney Çin denizindeki provokatif eylemleriyle uluslararası hukuk ve normlara doğrudan meydan okuduğunu ileri sürdü.

ABD’li yetkililer, “Yeni Pasifik” ismiyle anılan ve hem Başkan Trump’ın hem de Tillerson’un ortak önceliği olan projenin, Avustralya, Hindistan, Japonya ve ABD’den oluşan dört aktörün çok geniş bir bölgeye “çapa atmak” suretiyle yeni ticaret ve güvenlik standartlarının belirlenmesini öngördüğünü ve doğal olarak bu denklemde Çin’in dışarıda bırakılacağını ifade ediyor.

ABD-Hindistan arasında artan askeri işbirliği

ABD yönetiminin Hindistan’a tayin ettiği merkezi rol, üst düzey yetkililerin açıklamalarında açıkça ifade ediliyor. ABD’nin Güney ve Orta Asya işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili, Afganistan ve Pakistan Özel Temsilci Vekili Alice Wells, geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamada, Washington’un Hindistan’ı büyük bir stratejik ortak olarak gördüğünü ifade etmiş, Yeni Delhi’nin bölgeye barış ve istikrar getirilmesinde kilit rol oynamasını istediğini, bu çerçevede ABD’nin Hindistan’ın askeri gücünü tahkim edecek nükleer parça/bileşen satması arzusunu dile getirmişti.

Wells’in, Hindistan Deniz Kuvvetleri’nin birkaç yıldır envanterine katmayı çok istediği “deniz gözetiminde uzun süre dayanabilen ‘Sea Guardian’ çok modlu deniz yüzey arama radarı” ve gelişmiş bir tanımlama sistemine sahip “İnsansız Uçak Sistemi’ni (UAS)” Hindistan’a satma konusunda “benzeri görülmemiş bir teklif” yapıldığını da açıklamıştı.

Washington’un bu sistemi en yakın savunma müttefiklerinden sadece birkaçına verdiği hesaba katıldığında, ABD’nin dış politikasındaki büyük değişiklik, ABD-Hindistan askeri ilişkilerinde gelinen nokta ve bu ilişkilerin Asya ile sınırlı kalmayıp Pasifik’te artan Çin nüfuzuna karşı bir denge unsuru olarak kullanılmasının hedeflendiği anlaşılabilir.

Hindistan-ABD stratejik işbirliği dengeleri değiştirecek

Çin’in doğu ve güney Çin denizindeki sivil/askeri yapılanması, bölge ülkeleriyle askeri işbirlikleri, doğrudan Hint Okyanusu’na açılan Myanmar, Bangladeş, Pakistan ile ilişkilerini geliştirmesi vb durumlar CIA Uzak Asya Uzmanı Micheal Collins’in ifade ettiği gibi “Çin’in, Washington nazarında Rusya’dan daha büyük bir tehdit” olarak algılanmasına yol açıyor.

Pekin yönetiminin, Pasifik’ten Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyada askeri, siyasi ve ekonomik boyutlarıyla nüfuzunu artırması ve bütün bu sürecin ABD’nin mevzi kaybetmesiyle neticelenmesi, Washington’un endişelerini destekler mahiyette.

ABD’nin tarihsel olarak bölge ülkelerini Çin’e karşı ortak bir hatta hizalama stratejisine mukabil, Güney Çin Denizi başta olmak üzere özellikle ASEAN bölgesindeki sorunlarını, ABD’nin geleneksel müttefikleriyle doğrudan görüşerek ve ikili anlaşmalar imzalayarak aşmaya çalışan, Cibuti’de ilk denizaşırı üssünü kuran ve son olarak Sri Lanka’nın en önemli limanlarından birinin yüzde 70’lik hissesini satın alan Çin, uluslararası platforma ABD’nin başlıca rakibi olarak öne çıkıyor.

Washington ise bu ‘tehdide’ karşı stratejik bir tercih olarak Hindistan’la ilişkilerini hızla geliştiriyor. Son 10 yılda Hindistan’a silah satışını 15 milyar dolara çıkaran ve önümüzdeki yedi yıl içerisinde bu ülkede 30 milyar dolarlık askeri modernizasyon projeleri gerçekleştirmeyi planlayan ABD’nin, askeri sahadaki işbirliğini siyasi sonuçlara tahvil etme çabası, Yeni Delhi’nin Washington tarafından Afganistan barış sürecine dahil edilmesiyle tezahür ederken, önümüzdeki dönemde Hindistan’ın, bir bakıma ABD’ye vekaleten bölgede farklı misyonlar üstleneceği sancılı bir hareketliliğin işaretleri olarak yorumlanabilir.

Bölgede artan askeri hareketlilik

ABD’nin, temmuz ayında, Asya-Pasifik’teki en yakın müttefiki Japonya ve Hindistan hava ve deniz kuvvetlerinin katılımıyla düzenlediği “Malabar 2017” ortak deniz tatbikatı, Washingon-Yeni Delhi hattındaki yakınlaşmanın askeri veçhesini ortaya koyarken, esas olarak Çin’e yönelik kararlılık mesajının verildiği bu tatbikatla Hindistan’ın Çin’e karşı etkin bir denge unsuru olarak öne çıktığını da gösterdi. Asya-Pasifik bölgesinin iki ucunda yer alan Hindistan ve Japonya’yı yan yana getiren bu askeri tatbikata ABD’nin, dünyanın en büyük uçak gemisi, Japonya’nın ise nükleer denizaltısıyla katılarak hem bölgeye hem de oluşan yeni ittifak eksenine verdikleri önemi sergilemiş oldular.

Buna mukabil Çin ise en gelişmiş araştırma gemisi Kexue ile “ABD casus uçaklarının burnunun dibinde” Asya-Pasifik sularındaki en büyük ABD askeri üssünün arka bahçesinde bir ay boyunca (5 Ağustos-5 Eylül) faaliyette bulunduğunu açıkladı.

Güney Çin Denizi’nde faaliyet gösteren ABD’nin en hızlı saldırı kabiliyetine sahip nükleer denizaltılarına ve Andersen Hava Kuvvetleri Üssü ile ABD deniz üssüne ev sahipliği yapan Guam’ın güneydoğusundaki denizaltıları araştıran Çin gemisi, ABD’yi tedirgin etmiş olmalı. ABD’nin gelişmiş hava savunma sistemi THAAD ile korunan ve en yakın ABD toprağı Hawaii Adasına 6 bin 500 kilometre uzaklıkta bulunan ada, Çin, Japonya, Filipinler ve Kore Yarımadası’na yakınlığı nedeniyle de önemli.

6 bin askerin bulunduğu, ABD ordusu için çok önemli bir konuma sahip Guam adası B-2 nükleer ve konvansiyonel silahlar taşıma kapasiteli, radara yakalanmayan hayalet bombardıman uçakları ile Kore Yarım Adası gibi potansiyel çatışma bölgelerine hızlıca ulaşabilecek mesafede yer alıyor.

Pakistan-Hindistan gerilimi

Uzmanlar ABD-Çin geriliminin Pasifik’ten ziyade Asya ana kıtası üzerinde olduğunu belirtseler de, yeni kaynak arayışı ve nüfuz savaşında ABD-Hindistan ortaklığının Pasifik’teki gerginliği daha da tırmandıracağı söylenebilir.

Trump yönetiminin, bütün uluslararası tepkilere rağmen nükleer denemelere devam eden ve her seferinde yeni bir kritik eşiği aşan Kuzey Kore’ye yönelik açıkça saldırı tehdidinde bulunmasına karşın, böyle bir müdahale, yol açacağı yıkım ve ABD’nin müttefiklerine vereceği zarar hesaba katıldığında muhtemel görünmüyor. Kaldı ki ABD’nin, Kuzey Kore’nin başlıca hamisi konumundaki Çin’e rağmen Pyongyang’a saldırması küresel ölçekte bir kaosu tetikleyebilir. ABD ile Çin’i doğrudan karşı karşıya getirecek bir savaş durumu muhtemel görünmese de Güney Asya ve Pasifik bölgesinin, Hindistan’ın da müdahil olacağı bir çeşit “vekalet savaşına” sahne olması yabana atılmayacak bir ihtimal.

Bölgede Çin’le girdiği nüfuz savaşında mevzi kaybetmek istemeyen ABD, güçlü bir “vekil” olarak gördüğü Hindistan’la Hint Okyanusu’ndan Pasifik’e uzanan bölgede Çin’e karşı siyasi/askeri nüfuzunu artırmanın yolunu bir an evvel hazırlamakta kararlı görünüyor.

Nitekim, ABD Savunma Bakanı Mattis’in 5 Eylül Perşembe günü Afganistan’daki Kongre toplantısında “Hindistan, Güney Asya’nın istikrarı için bir güçtür, Hindistan, Pasifik bölgesinin istikrarı için bir güçtür. İki ülke arasında mutabık kalınan büyük sözlerin gerçeğe dönüştürülmesi için çalışıyoruz” diyerek Hindistan’ın büyüklüğünden ötürü bölgede oynamak istediği rolün de “boyutsuz” olduğunu” açıklaması bu yöndeki arayışların ufkunu belirler mahiyette.

Afganistan’da Hindistan’a biçilen rol

Hindistan’ın ABD ile tesis ettiği ve giderek derinleşen ittifakın somut tezahürlerinden biri, Yeni Delhi’nin ABD’nin Afganistan stratejisine dahil edilmek istenmesi. Trump’ın açıkladığı yeni Afganistan stratejisinde Çin, Rusya, İran ve Pakistan’ın göz ardı edilmesi, buna mukabil Hindistan’ın başlıca bir aktör olarak Afganistan denklemine dahil edilmek istenmesi bölgedeki hassas dengeler üzerinde yıkıcı etkilere yol açabilir ve öngörülemeyen sonuçları itibarıyla Washington’un Afganistan stratejisinin bütünüyle iflasını da beraberinde getirebilir.

Bu endişeleri haklı çıkaracak son mesajlar, Trump kabinesinden Yeni Delhi’yi ziyaret eden ilk isim olan ABD Savunma Bakanı Jim Mattis ziyareti esnasında verildi. 26 Eylül’de iki günlük ziyaret için Hindistan’a giden Mattis’in, mevkidaşı Nirmala Sitharaman ile görüşmesinin ardından verdiği “küresel terörizm tehdidini iki ülkenin de kabul ettiği ve teröristler için güvenli limanlar olamayacağı” mesajı, Pakistan’a yöneltilen suçlamalar olarak dikkat çekti.

Buna mukabil Pakistan’ın, Yeni Delhi’nin Afganistan’da herhangi bir rol üstlenmesine kesinlikle karşı olduğu biliniyor. Nitekim Pakistan Başbakanı Abbasi, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Hindistan’ın Afganistan barışında sıfır katkısı olabilir” sözleriyle ABD ve Hindistan’ın bu yöndeki arayışlarına yönelik muhalefetini net olarak ifade etti. Hindistan hükümetini Cammu Keşmir’de 1989’dan beri bağımsızlık veya Pakistan’a ilhak için eylem yapan Keşmir halkına karşı “yoğun ve orantısız” güç kullanmakla suçlayan Abbasi, Hindistan’ın Cammu Keşmir’e 700 bin asker yığmasını, “yakın tarihin en yoğun askeri işgali” olarak nitelendirdi.

Aynı konuşmasında ABD’nin Afganistan’daki başarısızlığından Pakistan’ın sorumlu tutulmasının çok rencide edici olduğunu, ülkesinin küresel terörle mücadelede çok fedakârlık yaptığını, acılar yaşadığını hatırlatan Abbasi, “hiç kimsenin günah keçisi olmayacakları” mesajını da verdi.

ABD’nin, Kabil’e 3 milyar dolarlık yardımda bulunan, Afgan güvenlik güçlerine eğitim veren ve büyük çapta yatırımlarıyla günden güne bu ülkeyle ticari ilişkilerini geliştiren Hindistan’ın, Afganistan’daki barış sürecine ivme kazandıracağı beklentisine karşın bu stratejinin Afganistan barışında kilit önem taşıyan Pakistan’ı dışlayarak hatta suçlayarak hayata geçirilmesi, beklenenin aksine yeni ihtilaflara yol açma potansiyeli taşıyor. Bu yaklaşım Washinton’un Güney Asya ve Pasifik’te giderek artan Çin nüfuzuna karşı güçlü bir denge stratejisi oluşturması ihtimalini de zayıflatıyor.

Etiketler: , ,

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER

Copyright © 2024. Rusen.Org | Ankara Türkiye