ABD, Karadeniz’de etkin olmak için Türkiye’ye muhtaç durumdadır.

14 Aralık 2018, 22:03

 

 

25 Kasım 2018, Pazar günü Rusya-Ukrayna arasında Azak Denizi’ne geçiş için Kerç Boğazında yaşanan gerilim dünyanın dikkatini yeniden Doğu Avrupa’ya çevirdi. Bu kriz sonrası Ukrayna’nın Türkiye’den boğazları Rusya gemilerine kapatmasını istemesi Montrö Boğazlar Sözleşmesini de gündeme getirdi.

 

 

19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti’nin zayıfladığı dönemde, Rusya’nın güçlenmesi ve sıcak denizlere inmek istemesi, Boğazlar sorununu ortaya çıkarmıştı. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Boğazlar üzerindeki denetimini kaybetti. Boğazların denetimi, İtilaf Devletleri’nin eline geçmişti. Türkiye’de Millî Mücadele’nin kazanılması ve Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın imzalanması ile İtilaf Devletleri Boğazların denetimini Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne bıraktı. Lozan Antlaşması’nda en önemli konulardan biri Boğazlar sorunuydu. Çünkü İngiliz delegesi Lord Kurzon’a göre Boğazlar bir dünya sorunuydu. Bunun için bu sorunu çözmek epey zaman aldı.

 

 

Lozan Anlaşması, Boğazlarda sınırlama getiriyordu.

Lozan Antlaşması, Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki hâkimiyetini sınırlandırmıştı.

Lozan Antlaşması’na göre;

  • Başkanı Türk olan milletler arası bir komisyon, Boğazlar üzerinde denetim yetkisine sahip olacaktı.
  • Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının her iki yakasında 25 km’lik askersiz bir alan oluşturulacak ve bu alana hiçbir askerî tesis yapılmayacaktı. Buna karşılık diğer devletler de silâhlarını azaltacaklardı.

 

 

Ancak alınan kararların çoğuna uyulmamış ve dünya devletleri 1933 yılından sonra büyük bir silahlanma yarışına girişmişlerdi. Bunun üzerine Türkiye, 17 Nisan 1935’te Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla, Milletler Cemiyetine başvurarak Boğazlarda asker bulundurma hakkına sahip olmak istediğini bildirdi. Fakat Rusya’nın dışındaki diğer devletler (İngiltere, Fransa, İtalya), bu isteğe olumlu bakmadı. Çok geçmeden İtalya, Habeşistan’a saldırdı. Almanya, Ren bölgesine girdi. Japonya, Milletler Cemiyetinden çıktı. Türkiye bu gelişmeler karşısında Boğazlarda asker bulundurma isteğini tekrarladı. Balkan devletleri de Türkiye’nin bu isteğini desteklediler. Bunun üzerine İtalya’nın dışında, Lozan Antlaşması’na imza atan devletler, Boğazlar konusunda görüşmeyi kabul ettiler.

 

 

Montrö Sözleşmesinde hangi hükümler var?

22 Haziran 1936’da Boğazların statüsünü belirlemek üzere İsviçre’nin Montreux (Montrö) kentinde konferans toplandı.

20 Temmuz 1936’da görüşmeler tamamlanarak Boğazlarla ilgili sözleşme imzalandı. Bu konferansta alınan kararlara göre;

  1. Boğazlar Komisyonu kaldırıldı. Bu komisyonun görevleri tamamıyla Türk Devleti’ne verildi.
  2. Lozan Antlaşması ile Boğazların iki yakasında askersiz duruma getirilen bölge kaldırıldı. Türkiye’nin dilediği kadar asker bulundurması, tahkimat yapması kabul edildi.
  3. Yabancı ticaret gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçebilecekleri kabul edildi. Buna karşılık, yabancı savaş gemilerinin geçişleri sınırlandırıldı. Boğazlardan geçmek isteyen yabancı savaş gemilerinin 15 gün önceden Türkiye’den izin alması kararlaştırıldı.
  4. Türkiye bir savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşılaşırsa yabancı savaş gemilerinin Boğaz’dan geçişi Türkiye’nin takdirine bırakılacaktı.

Montrö Sözleşmesi ile Türkiye’nin Boğazlarda asker bulundurması, Doğu Akdeniz’deki durumu güçlenmiş, milletler arası dengede önemi artmış, dünya devletleriyle dostluğu daha da değer kazanmıştır.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, eski Doğu Bloku ülkelerinin (Rusya, Ukrayna, Bulgaristan, Romanya) Batı ile ilişkilerinde Boğazlar, yeniden büyük önem kazandı. Çünkü Batı’ya açılan en öneli kapıları Boğazlardan geçmektedir.

 

 

Ukrayna krizi, Montrö Sözleşmesini yeniden gündeme getirdi.

Boğazların stratejik önemi günümüzde Rusya-Ukrayna kriziyle tekrar gündeme gelmiştir. Rusya-Ukrayna arasında Karadeniz’de yaşanan krizin yakın dönemde sulh ile çözümlenemeyeceği açıktır. Ancak arabulucu olarak AB ve ABD gibi ülkelerin çabası ile Rusya ikna edilirse çözüm olabilir. Çünkü şu anki durumda inisiyatif Rusya’nın elindedir. Zaten Arjantin’deki G20 Zirvesinde Merkel-Putin görüşmesinde Rusya, Ukrayna, Almanya ve Fransa’nın 4’lü görüşme yapmasına dair plan da bu soruna dair Rusya’nın ikna edilmesine yöneliktir. 4’lü görüşmede bir sonuç çıkacağı beklentisi oldukça düşüktür. Çünkü Ukrayna’nın ikna edilmesi konusunda da inisiyatif ABD’nin elindedir. Almanya ve Fransa’nın ABD’nin görüşünü almadan soruna çözüm bulması ancak kısa süreli olacaktır. Zaten Rusya-Ukrayna krizi artık sadece bu iki ülkenin sorunu olmaktan da çıkmıştır. Doğu Avrupa’daki Polonya, Romanya ve Baltık ülkeleri de Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı ABD cephesiyle birlikte hareket ederek kendi taleplerini bu krizin içerisine dâhil etmektedirler.

 

 

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Kerç Boğazından geçişe dair yaşanan kriz sonrası Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko’nun NATO’ya Azak Denizi’ne savaş gemileri göndermesi talebi ve Ukrayna Donanma Komutanı Igor Voresenko’nun Türkiye’den Montrö Sözleşmesini kullanarak Rus gemilerine boğazlarını kapatmasını istemesi ile yeniden gündeme gelmiştir.

Boğazlar konusunda Türkiye önemli avantajlara sahiptir.

Türkiye açısından NATO’nun Karadeniz’de dâhil olacağı bu kriz istenilen bir durum olmayacaktır. Çünkü NATO’nun bu soruna dâhil olmasıyla Türkiye de yükümlülüklerini yerine getirmek durumunda bırakılabilir. ABD ve bazı NATO üyeleri Türkiye-Rusya ilişkilerinin olumlu seyri karşısında NATO’nun dâhili olmadan Türkiye’yi ikna edemeyeceklerini bildiklerinden yeni bir provokasyonla NATO’yu sorumluluk almaya itebilirler. Şu an için Rusya ile kriz oluşturarak NATO’yu duruma dâhil edebilecek ülke Romanya’dır. Karadeniz’e kıyısı olan bir ülke olan Romanya’nın Rusya ile krizi yaşaması gelecekte mümkündür. Çünkü ABD’nin son dönemde İncirlik Üssünü aktif olarak kullanamaması nedeniyle ABD’nin Romanya’daki üsse yeni silahlar aktarması ve buraya uzun menzilli füzeler yerleştirme planı iki ülkeyi karşı karşıya mutlaka getirecektir.

 

 

 

ABD’nin Türkiye ve Almanya’nın Rusya politikalarından memnun olmadığı açık bir durumdur. İki ülkenin Rusya’ya karşı zorunlu da olsa bir oldubittiye getirilmesi konusunda çabalar var. Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesinin ABD tarafından tartışmaya açılmasını istemiyor. ABD, 2008 Gürcistan krizi sırasında da Montrö Sözleşmesinden rahatsızlığını dile getirmiş ancak sonuç alamamıştı. Çünkü, Montrö Sözleşmesine göre ABD’nin Karadeniz’de sürekli savaş gemisi bulundurması mümkün değil. Gürcistan krizinde Türkiye’nin Montrö Sözleşmesine uygun davranması Rusya tarafından takdirle karşılanmıştı.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türk Boğazları (İstanbul ve Çanakkale Boğazları) üzerindeki Türkiye hâkimiyeti tartışmasızdır. Bu hâkimiyeti sözleşmeyi imzalayan Bulgaristan, Romanya, Sovyetler Birliği, Fransa, İngiltere, Avusturalya, Yunanistan, Japonya ve Yugoslavya kabul etmişlerdir.

 

 

Montrö Sözleşmesine göre Türkiye’nin elinde neler var?

Montrö Boğazlar Sözleşmesinde belirtildiği gibi barış dönemlerinde ticari gemiler için tam bir serbest geçiş özgürlüğü varken savaş gemileri için geçiş rejimi oldukça kısıtlayıcıdır. Montrö Sözleşmesinde yer alan Karadeniz’e kıyıdaş ve kıyıdaş olmayan ülkeler ayrımı ABD’yi rahatsız eden en önemli maddedir. Çünkü Montrö Sözleşmesinde Karadeniz’e kıyıdaş olan ülkelerin Boğazlardan geçişte öncelik hakları varken Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemileri için kısıtlamalar mevcuttur.

Montrö Sözleşmesine göre savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi Türkiye’nin güvenlik gereksinimleri dikkate alındığında doğrudan Türkiye’nin inisiyatifindedir. Bu durum Türkiye-Rusya arasında 24 Kasım 2015 tarihinde yaşanan uçak düşürme krizinde de gündeme gelmiş fakat Türkiye, savaş tehlikesi tehdidi hissettiği durumlarda ek önlemler alması imkânı sözleşmeye göre verilmesine rağmen bu inisiyatifi kullanmayarak boğazları Rus gemilerine kapatmamıştır. Türkiye’nin savaşta olduğu durumda Boğazları tamamen kapatma imkânı sözleşmeye göre vardır.

 

 

 

Montrö Sözleşmesine göre Boğazlardan geçecek savaş gemilerinin mutlaka önceden bildirimde bulunması zorunludur. Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler için önceden bildirimde bulunma süresi 8 gün iken kıyıdaş olamayan ülkeler için bu süre 15 gündür. Ayrıca Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri için de tonaj ve süre sınırı vardır. Kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemileri her ne sebeple Karadeniz’e açılırsa açılsın Boğazlardan geçtikten sonra 21 günden fazla Karadeniz’de kalamazlar. Her ne şartta olursa olsun uçak gemilerinin Boğazlardan geçişi yasaktır. Buna dair Çin’in Ukrayna’dan aldığı Varyag Uçak Gemisinin Boğazlardan geçişine izin verilmemiş, Çin ise geminin restaurant yapılacağını bildirerek geçirebilmiştir. Fakat daha sonra bu gemi tamir edilerek Çin tarafından uçak gemisi olarak kullanılmıştır.

 

 

Montrö Boğazlar Sözleşmesinde denizaltılarla ilgili de sınırlamalar mevcuttur. Buna göre Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin denizaltıları sadece gündüz ve su üstünden Boğazlardan geçebilir. Denizaltıların geçişinde tek geçme zorunluluğu vardır.  Denizaltılarının gece ve denizaltından geçişi mümkün değildir. Kıyıdaş olmayan ülkelerin denizaltılarının geçişi Türkiye’nin inisiyatifindedir.

ABD, Karadeniz’de etkin olmak için Türkiye’ye muhtaç konumdadır.

ABD’nin Montrö Sözleşmesine taraf olmaması kendisine önemli olumsuzluklar getirmektedir. ABD’nin Karadeniz’e kıyıdaş ülke olmaması Türkiye’nin Montrö üzerinden ABD savaş gemilerine önemli kısıtlamalar getirmesine imkân vermektedir. ABD bu nedenle Karadeniz’de etkinliğini kıyıdaş olan NATO üyeleri Bulgaristan ve Romanya üzerinden yapmaya çalışmaktadır. Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen Rusya-Ukrayna krizinde herhangi bir tarafı destekleyen role bürünmesi kendisi açısından olumlu olmayacaktır. Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi konusunda taviz vermesi boğazların yeniden tartışmaya açılmasına sebep olabilir.

 

 

Rusya’nın Karadeniz üzerinden kuşatılmasının önünde tek büyük engel Türkiye’dir. Bu nedenle Rusya, Türkiye ile ilişkilerde var olan sorunların çözümlenmesinde daha çok gayret göstermelidir. Başta Kırım olmak üzere Dağlık Karabağ sorunun çözümünde Türkiye ile birlikte hareket ederek makul ve hakkaniyet ölçüsünde bir çözüm bulmada acele etmelidir. Rusya’nın Türkiye ile ihtilaflarda her sorunu pazarlık haline getirerek uzun vadeye yayması Türkiye bürokrasisinde Rusya’ya güveni sarsmaktadır. Türkiye uzun dönemdir Avrupa ve NATO için güvenlik duvarı rolü üstlenirken şimdi de Rusya için bir güvenlik duvarıdır. Rusya yavaş işleyen bürokrasisi ve Türkiye’nin hassasiyetlerine bakışı ile bu güvenlik duvarının yıkılmasına neden olursa Batı tarafından kuşatılması yıkıcı olabilir.

 

 

Türkiye’nin hem Rusya hem de Ukrayna ile yakın ilişkileri vardır. Türkiye bir taraftan Ukrayna’nın ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tanırken diğer taraftan da ABD ve dış aktörlerin Karadeniz’de varlığını artıma çabalarına da karşı bir politika izlemektedir. Rusya’nın Türkiye’nin kendisine karşı izlediği bu dostane politikayı ne kadar doğru anladığı ise hala Türkiye’de tartışmalıdır. İki ülke arasında Dağlık Karabağ, Kuzey Kıbrıs, Kırım, Suriye konusunda ayrılık zamanla derinleşebilir. Bu sorunlar BATI tarafından krize dönüştürülmeden çözüme dair bir perspektif konulmalıdır.

 

[Rusya ve Avrasya alanlarında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Salih Yılmaz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesidir.]

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Yazıya 1 yorum yapılmış.

Hayrettin GÜLER 14 Aralık 2018

Rusya’ Türkiye’yi tamamen NATO ve ABD’nin kucağına atmak istiyorsa; Kırım ve Dağlık Karabağ sorunlarının çözümünde Türkiye’nin sesine kulak vermelidir…

YENİ HABERLER

Copyright © 2024. Rusen.Org | Ankara Türkiye