İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin etkileri

4 Ocak 2020, 20:55

İran’ın devlet televizyon ve radyo’su IRIB, ABD’nin Bağdat havaalanına yaptığı füze saldırısı sırasında Kasım Suleimani ile birlikte 5 İran’lı askerin öldüğünü bildirmiştir. Ölüler arasında  Tuğgeneral Hossein Jaafari-Niya, Albay Shahrud Mozaffari-Niya, Binbaşı Hadi Taremi ve Yüzbaşı Wahid Zamanian olduğunu bildirmiştir. Bunlara ek olarak, Irak’ın Şii milis başkan yardımcısı Ebu Mehdi el-Muhandis de dahil olmak üzere 10 sivil’de hayatını kaybetmiştir. Pentagon, bu saldırıyı üstlenerek ABD makamlarının koalisyon üslerine ve ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğine saldırılarda yer aldığını düşündüğü Süleymaniye’ye karşı hedefli bir operasyon olduğunu bildirmiştir. ABD 2003-2011 yılları arasında Irak’ta verdiği yaklaşık 600 cıvarındaki kayıptan Kasım’ı sorumlu tutmaktadır. Kaldı ki Devrim Muhafızları ABD’nin terör örgütleri listesindedir.

 

ABD’nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Heyeti Başkan Yardımcısı Mehdi el Mühendis’i Bağdat’ta öldürmesi tüm bölgede şok etkisi yaratmıştır. Suikast, İran’ı ekonomik olarak çökertme ve Orta Doğu’daki kollarını kesme stratejisinin gölgesinde alınan tehlikeli bir dönemeç olarak değerlendirilebilir. Aslında girilen bu istikamet Körfez’de savaş tamtamlarının sesinin yeniden duyulmasına yol açmıştır.  Öldürülen isimlerin İran kamuoyundaki ağırlığı, İran-ABD gerilimini yeni bir evreye taşımıştır.

ABD ile 1979’dan beri bir hesaplaşma içinde olan İran, Süleymani ile birlikte simgesel kayıplarından birini vermiştir.  Bu olayda Kasım yerine belki de İran Genelkurmay Başkanı öldürülseydi bu kadar ses getirmezdi. İran, 2014’te Irak-Şam İslam Devleti’ne (DEAŞ) karşı bir seferberlik hareketi olarak ortaya çıkan Haşdi Şabi’nin kilit komutanlarından birini kaybetmiştir. Farklı görüşler olsa da Irak’ın önemli bir kısmı için saldırı “IŞİD’i yenmenin intikamı” olarak değerlendirilmektedir. Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi de bu algıyı yansıtan bir mesaj yayımlayarak “ Amerikan güçlerinin IŞİD’e karşı zaferin sembolü olan İran ve Iraklı şahsiyetlere yönelik bu tür suikastları şiddetle kınıyoruz.”demiştir. Abdülmehdi saldırıyı Irak’ın egemenliği ve Amerikan güçlerinin ülkede bulunma koşullarının ihlâli olarak niteleyerek “ “Resmi bir görevi olan Iraklı bir komutana Irak ülkesinde suikast, Irak ve Irak halkına saldırıdır.” diye eklemiştir.

Suriye açısından da suikast; “IŞİD, Nusra Cephesi/Heyet Tahrir el Şam ve El Kaide’ye sunulmuş bir armağan” olarak değerlendirilmektedir.Bu suikast elbette İran ve Irak sınırlarını aşan boyutlar da içermektedir. Suikast, 40 yıllık İran-Amerikan kavgasını bitirecek olası diyalog kanallarını da tıkamıştır. Bu olay ABD’nin, İran’ın vekil güçlerle Orta Doğu’daki süreçlere müdahale edebilme yeteneğini bitirmeye dönük stratejisini sekteye uğratabilir.  Bu suikast tam tersine İran’ın bu yöndeki faaliyetlerine ivme kazandırabilir.

Irak özelinde de ülkeyi İran’ın nüfuzundan çıkarma ve Haşdi Şabi’yi dağıtma yönündeki ABD taktikleri neticesinde tırmanan restleşmelerin bir sonucu olan bu suikast, bu ülkedeki Amerikan varlığına karşı cepheyi büyüyeceğe benzemektedir. Şimdiye kadar her iki taraf da doğrudan savaştan kaçınacak şekilde birbirini küçük darbelerle hırpalamaya çalışıyordu. Birkaç yıldır İsrail ve Körfez’deki diğer Amerikan müttefikleri “Savaşın İran sokaklarına taşınması” yönünde Washington’u ikna etmeye çalışsa da ABD’nin “kendini tutma siyaseti” değişmemişti. Fakat ABD Başkanı Donald Trump’ın baskıyla İran’ı masaya oturtma taktiğinin sert ve yıkıcı yanları, Tarhan’ı daha fazlasını göze almaya itmiş, Körfez’de birkaç tanker ile Aramco tesislerinin hedef alınması Tahran’ın caydırıcı kapasitesini ve olası savaşın nerelere kadar uzanacağını göstermesi bakımından önem taşımaktaydı. Bir ABD İHA’sını da düşüren İran, ABD’nin doğrudan savaşı göze alamayacağını düşünüyordu.Saldırının ardından Irak’taki gösterilerin “İran’a defol” diyen protestolarına dönüşmesi ve Lübnan’daki gösterilerle Hizbullah’ın köşeye sıkıştırılması, İran ve müttefikleri arasında bu saldırının Amerikan-İsrail komplosu olarak okunmasına sebep olmuş,  İran’ı daha agresif tepkilere yöneltmiştir.

 

 

ABD’nin Irak’taki Haşdi Şabi’yi dağıtma baskısı ve buna karşı gösterilen direnç Irak siyasetini de olumsuz yönde etkilemiştir. Bu süreçte Haşdi Şabi merkezleri İsrail tarafından vurulurken Amerikan üsleri de milis güçlerinin roket saldırılarına maruz kalmıştır.  Bölgedeki İran-ABD nüfuz savaşı, Abdülmehdi’nin istifasının ardından yeni hükümet kurma sürecinde daha da kızmış, son olarak 27 Aralık’ta Kerkük’teki ABD üssüne 30’a yakın roket atışı neticesinde bir sözleşmeli Amerikan vatandaşının ölmesi ve dört Amerikalı asker ile iki Iraklı askerin yaralanması olayı yaşanmıştır. İki gün sonra ABD misilleme olarak Haşdi Şabi’ye bağlı Hizbullah Tugaylarını beş yerde vurup 25 kişiyi öldürmüş, 55 kişiyi yaralamıştır.  Amerikan elçiliğinin kuşatılması bu saldırının ardından gelmiş, nihayetinde Süleymani ve Mühendis’in öldürülmesi gerilimi “gerekirse savaş” çizgisine taşımıştır.

Peki, şimdi ne olacak? Savaş çıkar mı? Krizin nasıl şekilleneceği İran’ın vereceği yanıta bağlıdır. İran’ın intikam söylemleri kapsamında doğrudan misillemenin tarafları savaşa sürükleme riski taşımaktadır. Bu durum İran’ı zor bir yol ayrımına getirmektedir.  İran’ın saldırı geleneğine bakıldığında Orta Doğu dışındaki ABD hedeflerine de saldırma imkan ve kabiliyeti göz ardı edilmemelidir. Elbette bu saldırının başta Irak ve Suriye olmak üzere sıcak bölgelere de yansımaları olacaktır. Bir kere bu saldırı bölgedeki Amerikan askeri, diplomatik ve ekonomik varlığını açık hedef haline getirmiştir.

 

 

İran bu saldırı sonrasındaki mağduriyetini kullanarak Irak siyaseti üzerindeki nüfuzunu daha da artırabilir. İran’ın muhtemel stratejisi, ABD’nin Irak ve Suriye’den çekilmesini sağlayacak baskı mekanizmalarının kurulması ya da ABD’yi tehdit edici ortamların yaratılması yönünde şekillenebilir. Irak Meclisi’nde Amerikan güçlerinin çekilmesi yönündeki tasarı beklemededir. Haşdi Şabi’nin siyasi uzantıları, Irak ve ABD arasında imzalanmış Güçlerin Statüsü Anlaşmasının (SOFA) iptal edilmesi ve Amerikan güçlerinin çıkarılmasına yönelik baskılarının artarak devem edebileceği değerlendirilebilir. Aslında bu suikast, Amerika ile ortaklığı önemseyen siyasi aktörlerin de elini zayıflatmaktadır. Sonuçta Haşdi Şabi kontrol dışı unsurlarına rağmen yasal olarak Irak savunmasının bir parçasıdır. Haşdi Şabi Komutanı Mehdi el Mühendis de sivil bir Komutan.  Mühendis, 2011’de Beyaz Saray’da ağırlanan Irak heyetinde de yer almıştı.Fakat İran arkasına aldığı rüzgâra rağmen Irak’ta istediği sonucu hemen alamayabilir. Irak siyaseti, ABD’yi doğrudan karşısına alamayacak kadar kırılgan ve parçalıdır. ABD’nin eğitim desteği verdiği Irak güvenlik birimleri de 2003’deki çöküşten beri hala yetersiz bir pozisyondadır. İçerdeki mezhebi-etnik bölünmüşlüklerin tekrar çatışmaya dönüşmesi ihtimalinin yanı sıra IŞİD’in dönüşü de ihtimal dâhilindedir.

 

 

Irak daha önce bu zafiyetini ABD ile İran’ın örtülü işbirliği sayesinde giderebilmiştir. Nüfuz kavgasının çatışmaya dönüşmesi ihtimali Irak’ı günde yüzlerce insanın öldüğü 2014’ün koşullarına tekrar döndürebilir. İran’ın meseleyi tırmandırabileceği senaryosundan gidilirse, ABD’yi 1983’te Beyrut’u 241 askeri kayıpla terk etmek durumunda bırakan bombalı saldırının bu coğrafyada da tekrarlanmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Suriye’de de Amerikan askeri varlığının son verilmesi için İran, Suriye ve Rusya arasında koordinasyon artabilir. İran’ı iki kez düşünmek durumunda bırakacak koşullar ise kendini tutma siyasetine dönüşü telkin etmektedir. Aksi takdirde Onlarca yıl içinde kazanılmış nüfuz alanının dikenli bir sahaya dönüşme riski bulunmaktadır. Irak’ta dışardan müdahaleleri reddeden milliyetçi itirazın yükselişi, Amerikan faktörü devreden çıksa bile İran’ın işini daha da zorlaştıracaktır.

Lübnan’da da son gösteriler sırasında mezhebi fay hatları harekete geçirildiğinde rüzgârın Hizbullah’ın aleyhine nasıl dönebileceğini göstermiştir. İran’ın yönetebileceğinin ötesinde bir gerilimi tetiklemesi, sözüne ettiğimiz tecrübeyle uyumsuzluk arz etmektedir. Yani İran açısından 2003’ten bu yana kazandığı coğrafi genişleme ve derinlik daha temkinli olmayı gerektirmektedir. Çünkü Tarhan’ın kaybedeceği stratejik unsurlar çoğalmıştır. İran’ın yanıtının ne olacağını kestirmek zor olsa da suikastın, Tarhan’ı Orta Doğu’dan çekilmeye zorlayacağını söylemek mümkün değildir. Süleymani’nin yerine yardımcısı İsmail Gani’nin süratle atanması, İran’ın Orta Doğu’da ABD’nin önüne çıkmaya devam edeceğine dair bir kararlılık gösterisi olarak görülebilir.

 

 

Saldırının İran iç siyasetine yansıması da Trump’ın arzu ettiği yönde gelişmeyebilir.  “Büyük Şeytan’a karşı koyma” söylemi her zaman rejime, kitleleri kendi etrafında mobilize etme imkanı vermiştir.  Son derece popüler olan Süleymani’nin etkisi, rejimin elini kuvvetlendirecek, meşruiyetine yönelik artan itirazları da bu gerilimin gölgesinde geriletilecektir. Bölgede İran’ın zorda bırakılması, Amerikan unsurlarının güven içinde hareket edebileceği anlamına gelmemektedir. Amerikan yönetimi bir seçenek olarak bölgeye daha fazla asker ve istihbaratçı yığıp İran’ı kuşatma stratejisini sürdürebilir. Fakat bu seçenek, ABD’yi Orta Doğu’daki askeri kapasitesini azaltıp Asya’da Çin’i karşılama stratejisinden uzaklaştırabilir. İkinci bir seçenek olarak Trump yönetimi, Süleymani’nin öldürülmesini iç siyasi malzeme olarak kullanıp “Artık barış zamanı” da diyebilir.

 

Rus basınında konuyla ilgili yansımalar

Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Süleymani’nin öldürülmesinin bölgedeki durumu daha zorlaştıracağı belirtilerek, Süleymani’nin özveriyle insanlığa hizmet ettiğini ve ölümünün huzursuzluğa neden olacağının altını çizmiş ve İran’a başsağlığı dilemiştir. Rusya-24 televizyon kanalı tarafından bildirildiğine göre Rusya Dışişleri Bakanlığı resmi temsilcisi Maria Zakharova “saldırı emrinin ABD’li politikacılar tarafından verildiğini, politikacıların kendi çıkarları yönünde hareket ettiklerini, saldırının önümüzdeki yıl yapılacak ABD’de Başkanlık seçimleri için bir yatırım olarak görüldüğü” belirtilerek saldırı kınanmıştır. Zakharova, ABD Ordusunun Irak’a politikacılar istekleri yönünde saldırdığına inanmaktadır.

Hayrettin Güler

E.J.Kur.Alb.

RUSEN Askeri ve Güvenlik Danışmanı

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER