Suriye ve Akdeniz’de Rusya-Türkiye ilişkileri nereye gidiyor?
Son günlerde Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol arama çalışmaları siyasi ve askeri hamlelerle daha hareketli bir hal almaya başlarken, dikkatler de Suriye üzerinden Akdeniz’e kaymış durumdadır.
Türkiye, yeryüzünde şimdiye dek ispatlanmış petrol rezervlerinin %72.7’sinin ve doğalgaz rezervlerinin %71.8’inin bulunduğu bir coğrafyanın parçası olarak, Suriye ve Akdeniz’i bu anlamda milli menfaat ve siyaset üstü bir mesele olarak görmektedir.
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumunun verilerine göre, Suriye’nin kıta sahanlığında 700 milyar metreküp gaz olabilir, yani karadakinden iki kat daha fazladır. Bu da Suriye sahasındaki petrolü kimin çıkaracağı belirlenene kadar Suriye üzerindeki mücadelelerin devam edeceğini gösteriyor.
Batı dünyasının da Irak ve Suriye’nin kuzeyinden, terör örgütü PKK/PYD eliyle Akdeniz’e ulaştırmayı planladığı koridor, Doğu Akdeniz’den bağımsız değil, aksine tamamen ilintilidir.
Rusya’nın en başından beri Suriye’de iki hedefinin olduğu görülmektedir. Bunlar, Suriye’deki askeri üslerini koruyarak bölgedeki varlığını sürdürmesi ve Doğu Akdeniz’deki ekonomik ağırlığını artırmasıdır.
Rus askeri uzmanlarından birisinin 2012’de Moskova Times’a verdiği demeçte “Suriye, Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki son kalesidir. Eğer bu kale de kaybedilirse Rusya ikinci sınıf bir ülke konumuna düşecektir” diyerek bu durumu net bir şekilde ifade etmiştir. Bu hedefler doğrultusunda Rusya’nın esas amacının Suriye değil, Doğu Akdeniz’deki çıkarları olduğu söylenebilir. Rusya’nın stratejik önceliği Lazkiye ve Tartus limanlarıdır. Aynı zamanda İdlib yine Akdeniz meselesinde Rusya için stratejik anlamda oldukça önemlidir. Rusya, İdlib üzerinde tam hâkimiyet sağlarsa, Musul’dan Doğu Akdeniz’e kadar olan enerji koridoruna sahip olacaktır.
Türkiye ise İdlib, Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı noktalarını birleştirdiği takdirde hem sınır güvenliğini sağlamış, hem de özelde Kıbrıs’ta, geneldeyse Akdeniz’de elini güçlendirmiş olacaktır.
Görüldüğü gibi İdlib hem Türkiye hem de Rusya için stratejik önemi kuvvetli olan bir bölgedir. Aynı zamanda İdlib’te yaşanacak herhangi bir sorunun Türkiye’ye doğrudan ve dolaylı etki gücü çok yüksektir. Bütçe gelirlerinin %40’tan fazlasını enerji kaynaklarından sağlayan Rusya, İdlib konusunda Türkiye ile zaman zaman görüşmeler yapsa da iki ülke için önemli bir konumda bulunan İdlib’in Türkiye ve Rusya’yı ilerleyen zamanlarda karşı karşıya getirme ihtimali bulunmaktadır.
Türkiye’nin Suriye özelinde 2016’dan beri sınır ve ülke güvenliğini tehdit eden terör örgütlerine karşı başlattığı harekâtlar, stratejik hususlarda Türkiye’ye büyük tecrübeler kazandırmış, bu tecrübelerden hareketle de Türkiye, varlığını sahada göstermenin, geleceğe dönük dış politikalarda ne denli önemli olduğunu kavramıştır.
Başlarda Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarıyla dikkatini başka noktalara kaydıramayacağı düşünülse de tam aksine Türkiye, sahaya indiği andan itibaren hem Suriye hem de Akdeniz konusunda bir bölünmüşlük yaşamamış, dikkatini her iki alana da yayabilmiştir. Üstelik ABD ve Rusya gibi aktörlerle yaptığı anlaşmalar ile Suriye sınırında elinin rahatlaması, Doğu Akdeniz’e daha kararlı bir şekilde odaklanmasını sağlamıştır.
Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından da tanınan meşru yönetimi olan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile Türkiye, 27 Kasım’da “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması” imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Türkiye-Libya arasındaki deniz sınırları belirlenmiş olup, planlandığı bilinen Yunanistan-GKRY ve Yunanistan-Mısır MEB anlaşması anlamsız hale getirilmiştir. Türkiye – Libya anlaşmasından, siyasi ve ekonomik çıkarlar açısından etkilenmesi muhtemel devletler, çeşitli tepkiler göstermiş ve bölgedeki manevraları hız kazanmıştır.
Libya’da, BM’nin de kabul ettiği meşru hükümet ve Hafter arasında yaşanan askeri mücadele devletlerarası enerji mücadelesine dönüşmüş durumdadır. Yine bu hamleyle birlikte, Türkiye ile ilişkilerinin geleceği açısından atacakları adımların merak edildiği söz konusu iki devlet Rusya ve İsrail’dir.
Daha önce bölgede enerji konusunda Türkiye dışındaki uzun ve masraflı alternatif yollara yönelen İsrail, Türkiye-Libya anlaşmasıyla daha pragmatist düşünmeye başlamıştır. GKRY ve Mısır ile yaptığı anlaşmaları gözden geçirmeye karar vermiş, GKRY’nin bazı şirketlere verdiği araştırma lisanslarını tanımadığını ilan etmiş ve son olarak da Türkiye ile görüşme talebinde bulunduğu doğrulanmıştır. İsrail, daha sonra GKRY ve Mısır ile yapacağı anlaşma için 2 Ocak tarihini işaret etse de yerel kaynaklar bunun sembolik bir adım olduğunu belirtmektedir.
İsrail’in, Türkiye – Libya anlaşmasından sonra Akdeniz politikasını değiştirme adımları atması; Türkiye ile anlaşmanın GKRY ile yapılan anlaşmaya kıyasla kendisine en az 6000 km2 daha fazla alan kazandırabileceği gerçeğiyle ilgilidir. Zaten gazın taşınmasının tamamen Mısır üzerinden gerçekleşecek olması sebebiyle de İsrail’i rahatsız etmekteydi. Tüm bu gerekçelerden dolayı İsrail ile Türkiye’nin Akdeniz’de işbirliğine gitme ihtimali yükselen bir ivme kazanacaktır.
Libya meselesine Rusya açısından bakacak olursak Kaddafi döneminde Rusya, Libya’da petrol ve doğal gaz alanında yüklü miktarlarda yatırımlar yapmış, 600 kilometrelik doğal gaz boru hattı ve ağır sanayi tesisleri inşa etmiş, askeri açıdan da Libya ordusunu donatmış ve eğitmiştir.
Putin iktidarında da bu işbirliği geliştirilmeye devam etmiştir. Kaddafi indirildikten sonra ise 2015 yılında Tobruk, Rusya’yı bölgede aktif politika izlemesi için davet etmiştir. Askeri olarak Akdeniz’de var olmak isteyen Rusya için, Avrupa’nın 700 kilometre güneyinde bulunan Bingazi liman şehri büyük önem arz etmektedir. Uzun yıllar Libya’ya her alanda yatırım yapan Rusya, darbeden sonra da kazanımlarını devam ettirmek istemiş ve bu noktada Hafter’i kısmen desteklemiştir.
Suriye’de İdlib nasıl ki Türkiye ve Rusya’nın çıkarlarının çakıştığı nokta ise, doğu ve batıda iki iktidar merkezinin bulunduğu Libya’da, desteklenen taraflar da Türkiye ve Rusya açısından farklılık göstermektedir. Libya’da Hafter, başta Rusya olmak üzere Mısır, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenmektedir. Serrac ise Türkiye ve BM tarafından desteklenmektedir. Fakat görünürde Serrac hükümetini destekleyen İtalya, Serrac lehine herhangi bir adım atmamış, adım atan Türkiye’yi ise eleştirmiştir. O yüzden görünürde kimlerin hangi güçleri desteklediğinden daha çok kimlerin çıkarlarının bir olduğunun anlaşılması gerekir.
Libya’da Serrac hükümeti ile Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması imzalayan Türkiye, bu ciddi kazanımının yok edilmesine göz yummayacaktır. Bu anlamda askeri ihtimaller de göz önünde bulundurularak, Hafter güçlerinin Trablus’a ilerlemesi de engellenecektir.
Rusya ise iş birliği halinde olduğu Hafter güçlerinin zayıflamasına, pragmatist tutumundan dolayı müsaade etmeyebilir. Fakat Türkiye’nin Serrac konusundaki ısrarı ve askeri desteği Rusya’yı Hafter konusunda geri adım atmaya itecektir. Ankara ve Moskova’nın hem İdlib, hem de Libya konusunda uzlaşabilmek adına görüşmeleri sıklaştırdığını düşündüğümüzde 8 Ocak’taki Putin-Erdoğan görüşmesinde nihai sonucu tüm dünya duyabilir.
Ayşenur ALKAZAK
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı
RUSEN
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.