Enerji Güvenlik Denklemi
Uluslararası sistem içinde birçok dinamiği barındıran ve bunların küresel siyasetteki etki oluşturma potansiyellerine göre şekillenen girift bir yapıya sahiptir. Tarihsel süreçte sürekli olarak değişen ve gelişen sistemin dinamikleri de temel değişime paralellik göstermektedir. Bu durumu tarihsel sürecin evrelerinin farklı dinamiklere yoğunlaşmasıyla açıklayabiliriz, başlangıçta tamamen güçler dengesi ekseninde şekillenen sistem daha sonra savaş, ekonomik gelişmişlik ve en son olarak da küreselleşme ile geçmişteki tüm dinamikleri kapsayacak şekilde dizayn edilmiştir.
Küreselleşme ile gelen yeni dizayn, sisteme yeni özellikler kazandırmıştır. Uluslararası ilişkilerin başlangıcı olarak kabul edilen Westphalia anlaşmasının getirdiği ulus devlet yapısı, küreselleşme ile daha farklı bir boyut kazanmış ve gelişmiştir. Bu durumun en önemli nedeni ekonomik gelişmelerdir, ekonominin hızlanarak devam eden büyümesi ulusları kendi sınırlarını aşmak durumunda bırakmış ve ihtiyaç duydukları kaynak ve pazarlara sahip olmak için karşılıklı bağımlılık oluşturacak süreçlerin gelişmesinin önünü açmıştır.
Bağımlılık süreçlerini Dünya Sistemi teorisi ile açıklayan İmmanuel Wallerstein’e göre uluslararası sistem merkez, yarı-çevre ve çevre (core,semi-periphery,periphery) ülkelerden oluşmaktadır. Bu sistemdeki aktörlerin birbirleriyle olan ilişkileri de dünya sistemini meydana getirmektedir. Wallerstein’e göre merkez çevre ilişkisi aslında ilişkisel ve sabit olmayan bir durumdur ve sistemin içerisinde barındırdığı dinamizmin modern dünya ekonomik tarihinde, “kısmi tekellerin” üretimlerinin önce yarı-çevre, sonra da çevre ülkelere kaymasına neden olmuştur. Buna bağlı olarak da dünya sisteminde sınıflar arası geçişin mümkün olduğu söylenebilir; fakat Wallerstein’e göre bu durum pek mümkün değildir çünkü merkezdeki devletlerin toplamına oranla çevrenin reel bir anlamı yoktur.
Yazının devamı için tıklayınız.
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.