RUSEN[ANALİZ]: Ukrayna Açısından “Kilise Geriliminin” Sosyo – Politik Boyutları
1991’den itibaren Ukrayna Ortodoks Kilisesinin özerk yapıya kavuşmasıyla ilgili tartışmalar devam etmektedir. Özellikle Şubat 2014’de neo – liberal karakterli “Maydan” olayları sonrası iş başına gelen Poroşenko yönetimi bu konuyu temel gündem maddesi haline getirmiştir. 2018 yılının Nisan ayında Ukrayna Cumhurbaşkanı Petr Poroşenko, Fener Patriği Bartholomeus’a mektup yazarak Ukrayna Ortodoks Kilisesine “kendi kendini yönetme” statüsü (avtokefaliya) verilmesini talep etmiştir. Fener Patrikhanesi ise söz konusu isteğin Ortodoks dünyasındaki diğer kiliselerle müzakere edileceğini ve bu doğrultuda bir karar alınacağını ifade etmiş, daha sonra 11 Ekim 2018 tarihinde bu talebi onaylamıştır.
Poroşenko’nun 3 Kasım 2018 tarihinde Fener Rum Patriği ile İstanbul’da imzaladıkları anlaşmayla ‘Ukrayna Kilisesi’ne “avtokefaliya” verilmesi sürecinde sona geldiğini dile getirmiştir”. Fener Patriği Bartholomeos da “avtokefaliya” kararının Ukrayna’daki tüm Ortodoksların birleşmesini sağlayacağını” iddia etmiştir.
Ortodoks Dünyasında ciddi reaksiyona neden olan bu gelişme yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Sembolik anlam taşıyan Kiev’deki Andreeyevskiy (Aziz Andreas) Kilisesinin Fener Rum Patrikhanesine devredilmesi Rusya – Ukrayna ilişkilerindeki gerginliğe yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu gelişme sonrasında Rus Ortodoks Kilisesi aldığı kararla Fener Rum Patrikhanesi’nin başkanlık ettiği yapılardan ayrılma niyetini ortaya koymuştur.
Ortodoks Dünyasında “Avtokefaliya” kavramı
Avtokefaliya grekçe kelimedir. Rusça’da samoupravleniya olarak tanımlanan bu kelime sadece filolojik içerik taşımanın ötesinde sosyolojik ve politolojik anlam ihtiva etmektedir. Samoupravleniya yani “kendi kendini yönetme”, Kavramsal açıdan “lokal –mahalli kilisenin diğer kiliseye olan bağımlılığıdır”. Politik bağlamda ise Kilisenin “özgür hareket etmesi” ve ait olduğu toplumu veya ülkeyi yönlendirebilmesidir. Avtokefaliya statüsü ilgili kiliseye aynı zamanda mekânsal üstünlük de sağlamaktadır. Bu yetkiye sahip kilisenin topraklarında başka bir kiliseye bağlı herhangi kurum faaliyet göstermemektedir.
Moskova Patrikhanesine bağlı olan Ukrayna Ortodoks Kilisesi “geniş kapsamlı otonom haklarla dayanan samoupravleniya” statüsüne sahip bir yapıdadır. Sahip olduğu haklarla esasında de facto olarak kendi kendini yönetmektedir.
“Kilise Gerilimin” Sosyo – Politik Dinamikleri
Birçok siyasi analizciye göre, Batı destekli Poroşenko yönetimi Ukrayna’yı sadece jeopolitik, kültürel ve siyasi bakımdan değil, manevi-dini anlamda da Rusya’dan uzaklaştırma niyetini taşımaktadır. Bu bağlamda söz konusu “kilise geriliminin” Ukrayna açısından ciddi sosyo- politik sonuçlarının ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Ukrayna nüfusunun %90’dan fazlası Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine bağlıdır. Ortodokslar Kiev, Merkezi ve Doğu Ukrayna’da yoğun olarak yaşamaktadır. Lviv merkezli Batı Ukrayna ise daha karmaşık yapıya sahiptir, fakat bu bölgede de Ortodoks nüfus önemli bir yer kapsamaktadır. Ukrayna’da %7 ‘ye yakın Katolik inançlı insan vardır. Ukrayna Ortodokslarının %60’ı Kiev Patrikanesi mülkiyetindeki kiliseleri ziyaret etmeyi tercih ederken, %25 Moskova Patrikanesi mülkiyetindeki ibadethaneleri ziyaret etmektedir. Ukrayna’yı analiz ederken Rusça’nın fiili hegemonyasını ve temel iletişim dili olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Ukraynalıların büyük çoğunluğu gündelik hayatta Rusça’yı yaygın olarak kullanmaktadır. Buraya Rusya ile olan mezhepsel yakınlıkta eklenince ortaya sosyolojik bütünlük realitesi ortaya çıkmaktadır.
2014’den sonra tek taraflı Batı endeksli politika yürüten Poroşenko yönetiminin temel çıkmazı da burada yatmaktadır. Ukrayna’da yazılı ve görsel basının Rusya aleyhine yayınlar yapmasına rağmen, özellikle son yıllarda ekonomik bağlamda ciddi sorunlar yaşayan toplum Rusya’yı hala en yakın ülke ve ortak kültürün parçası olarak görmektedirler.
“Kilise Gerilimi” ve Ukrayna Seçimleri
Poroşenko’nun son kilise hamlesi Ukrayna’da gerçekleştirilecek olan seçimlerle doğrudan bağlantılı olarak okunmalıdır.
2019 yılının Mart ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken Poroşenko’nun iç kamuoyunda ciddi zorluklar çektiği görülmektedir. Seçimler yaklaşırken Eski Başbakanlardan Yuliya Timoşenko’nun ve Batıkivşina fraksiyonun ön plana çıktığını gözlemlemek mümkündür. Diğer potansiyel adaylardan Yuri Boyko’nun ve Oppozitsioniy Blok fraksiyonun da şansı yüksek değerlendirilmektedir. Boyko Rusya ile ilişkilerin restore edilmesini, aynı zamanda AB ile ilişkilerin de gelişmesini savunmaktadır. Dış politikada dengeli bir politikadan yana olan Boyko, Rusça’nın Ukrayna’da resmi dil statüsüne kavuşturulmasını dile getirmektedir. Timoşenko ve Poroşenko”nun siyasal retoriklerinin birbirilerine benzeşmesi Boyko’nun şansını artmasına yol açmaktadır. Seçimlerin ön plana çıkan diğer figürlerinden birisi eski Savunma Bakanı Anatoli Gritsenko’dur. Gritsenko’nun siyasal profiline baktığımızda, Ukrayna’nın NATO ve AB’ye üyeliğini destekleyen ve Ukrayna’nın Sovyet geçmişinden tam anlamıyla uzaklaşması gerektiğini savunan bir pozisyonda olduğu anlaşılmaktadır. ABD’de askeri eğitim alan Gritsenko 2006 yılında mali bir skandalla gündeme gelmişti.
“Sosyal Gözlem”(Chentr Sotsialniy Monitoring) araştırma merkezinin yaptığı son anket değerlendirmesine göre Timoşenko %18,9’la ilk sırada yer almaktadır. Sürpriz isim Şovmen Vladimir Zelenski %10,7’le ikinci sıradadır.
Diğer adayların oy oranı Poroşenko (%9,9), Gritsenko (%9,9), Boyko (%9,8) şeklinde sıralanmaktadır. Zelenski’nin bu denklemi değiştirebilecek aday olduğunu söylemek mümkündür. Fakat temel mesele Timoşenko hükümetinde Savunma Bakanı olan Gritsenko’nun eski Başbakanla işbirliğine gidip gitmeyeceğidir. Poroşenko ve Timoşenko’nun söylemlerinin benzemesi Boyko ve Gritsenko’nun şansını artıran bir diğer önemli faktör olabilir. Radikal söylemlere sahip Poroşenko ve Timoşenko’nun Ukrayna’nın batısında oyları böleceğini tahmin etmek mümkündür.
Poroşenko “Kilise gerilimini” ön planda tutarak Ukrayna’nın batısındaki radikal milliyetçi oyları toplamaya çalışmaktadır. Ayrılıkçı Donbass bölgesine yönelik askeri operasyon düzenlem konusunda şimdilik “isteksiz” olan Poroşenko yönetimi “kilise kartını” sonuna kadar oynama niyetindedir. Fakat ciddi oy kaybına uğrayan Poroşenko son çare olarak Donbass bölgesine yönelik askeri bir hamle gerçekleştirmesi ihtimal dâhilindedir. Ancak bu ihtimal oldukça düşüktür. Zira böyle bir operasyon sadece Rusya değil, Almanya ve Fransa da Poroşenko yönetimini bu konuda zor durumda bırakabilir.
Rusya- Almanya arasında var olan özel ilişkileri ve Ukrayna’nın sosyo-ekonomik sorunlarının fazlalığı gibi önemli faktörler bu operasyonun gerçekleşebilmesini engellemektedir. Ukrayna’nın batısında sosyolojik nedenlerden dolayı tarihsel olarak etkili bir aktör olan Almanya, ABD’nin bu bölgeye nüfuz etmesini arzu etmemektedir. Donbass’a yapılacak olası bir operasyon ABD’nin “şahin kanadının” bölgeye yönelik emellerine bir zemin hazırlayabilir ve bu durum sadece Kremlin’in değil, aynı zamanda Almanya’nın da arzulamadığı bir durumdur. Trump Amerika’sı her ne kadar Ukrayna konusunda temkinli davransa da, ABD’de birçok ekol Ukrayna konusunda farklı radikal görüşlere sahiptir.
“Kilise Savaşları” da diye biçimlendirilen süreç Ukrayna açısından ciddi katastrofik sosyo politik sonuçlar doğurabilir. Real politik dinamikler perpsketifinden Rusya’nın sahip olduğu jeopolitik olanaklardan yoksun Kiev’in bu konuda somut kaygıları mevcuttur. Poroşenko’nun Kilise üzerinden seçim hamlesi hem Ukrayna’nın aydın çevrelerinde hem de Rusya’daki Ukrayna entelektüelleri tarafından kuşkuyla karşılanmaktadır. Ayrıca Bartholemous perspektifinden bakıldığında nasıl bir uluslararası politik dinamiğin parçası olduğunu tahmin etmek mümkündür. Bu süreç çok boyutlu bir denklemdir. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bu sürecin jeopolitik bir formasyon ve bu bağlamda uluslararası politik içerik ihtiva ettiği aşikardır.
Dr. Öğretim Üyesi Halit HAMZAOĞLU
Kars Kafkas Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.