Prof. Dr. Salih Yılmaz : Rusya & Türkiye Avrasya Paktı Mümkün mü?

6 Kasım 2018, 22:58

Kitap Adı: Rusya & Türkiye: Avrasya Paktı Mümkün mü?

Yazar: Prof. Dr. Salih Yılmaz & Dr. Evgeniy Bakhrevskiy

Yayınevi: SRT Yayınları

Yayın Tarihi: 2017

Sayfa Sayısı: 333 sayfa

 

Soğuk Savaş olarak adlandırılan ve küresel politik sistemin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyetler Birliği arasında, iki kutuplu biçimde şekillendiği dönemin sona ermesi, dünya tarihinde kritik bir eşik olarak kabul edilir. Devasa bir imparatorluk görünümündeki Sovyetlerin çöküşüyle birer birer bağımsızlığını ilan eden sosyalist cumhuriyetlerin dünyayla ilişki kurmaya başlaması, bütünüyle Avrasya coğrafyasının küresel sistemde yeniden yer alması anlamına geliyordu. Bu dönemde kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu ile Rusya, “arka bahçe” olarak nitelendirdiği bu çeper ülkelerde yeniden bir etki sahasına kavuşma gayretine girdi. Yine aynı dönemde görünürlüğünü artıran Avrasyacılık düşüncesi, Rusya’nın bu kez bir “yeni-imparatorluk” şeklinde eski gücünü de aşacak biçimde “toparlanması”nı amaçlıyordu.

Bu yazıda bahse konu olan Rusya & Türkiye: Avrasya Paktı Mümkün mü?” başlıklı kitap, güçlü köklere ve haliyle farklı çeşitlere sahip Avrasyacılık düşüncesinin günümüz politik yapısında nasıl bir konuma sahip olduğunu detaylı biçimde incelemektedir. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Salih Yılmaz ile Rusya Kültür ve Doğal Miras Enstitüsü müdür yardımcısı Dr. Evgeniy Bakhrevskiy’nin birlikte hazırladığı çalışma, Avrasyacılık düşüncesinin kültürel ve siyasal köklerine ve etkilerine dair çok yönlü bir bakış sunmaktadır.

Bir coğrafî terim olarak Avrasya’nın tanımını sunmakla başlayan giriş bölümünde, modern Rus jeopolitiğinde sık kullanılan terimin Moğol İmparatorluğu’na dayanan tarihi kökleri açıklanmaktadır. Cengiz Han döneminde söz konusu coğrafyada sağlanan siyasal birliğin, günümüzde farklı bir kontekstte yeniden sağlanabileceğini öngören siyasal Avrasyacılık düşüncesini ilk ortaya atanlar Rus düşünürler olmuştur. Rus İmparatorluğunun dağılma sebebinin Batı Avrupa olduğunu düşünen bazı muhalifler, dönemin Batı bloğuna karşı Kafkaslar, Orta Asya ve Rus hinterlandını içine alan bir coğrafyada politik gücün yeniden tesisi yönünde çalışmalarda bulunmuştur. Kendini Avrasyacı olarak tanımlayan bu düşünürler, Rusya’nın kendine has medenî kimliğiyle yeniden doğmasını istemiştir. Bu açıdan Cengiz Han İmparatorluğu ve ardılı olan Altın Orda Devleti, Rus Avrasyacılar açısında “başarılı bir örnek” konumundadır.

Kitabın İdeolojik ve Felsefî Akım Olarak Avrasyacılık başlığını taşıyan birinci bölümünde, özellikle 1917 Sovyet Devrimi sonrası Avrasyacılık fikrinin Rus aydınlar tarafından nasıl geliştirdiği anlatılmaktadır. Bu döneme damgasını vuran Slavyanofiller arasında İvan Kireyevskiy, Aleksey Homiakov ve Yuriy Samarin gibi isimler bulunmaktadır. Yine Rus gelenekçiliğinin temsilcilerinden Konstantin Aksakov da Avrasyacılığın inşa sürecinde önemli bir sima olarak göze çarpmaktadır. “Dönelim şanlı mazimize” mısrasıyla ünlü Aksakov ve diğer Slavyanofiller, Batı medeniyetine karşı Rus medeniyetinin manevi temellere sahip olduğunu vurgulamıştır. Slavların bir bütün olarak tarihte hak ettiği yeri almasını savunan bu aydınlar, Rus Avrasyacılığının ilk güçlü temsilcileri olarak bilinmektedir. Bununla birlikte, Avrasyacılığın yalnızca Slavlar değil Türk kökenli toplulukları da içine alarak geliştirilmesi gerektiğini savunanlar olmuştur. Bu dönemde “Avrasyacılar, Rusya tarihindeki Turan etkisini ilk defa olumlu olarak yorumlamışlar ve Rus-Tatar ilişkilerinde yeni Avrasyacı devletçiliğin kökenlerini ortaya koymuşlardır.” Avrasyacılıkta Türk kökenli toplulukların da etkili olmasını savunanlar arasında yalnızca Ruslar değil, Türkler de bulunmaktadır. Kırım Tatar aydını, eğitimci ve “Türk dünyasının sesi” olarak bilinen Tercüman gazetesinin kurucusu İsmail Gaspıralı, Rusya’nın geleceğinde Hristiyanlarla birlikte Müslümanların da bulunacağını savunmuştur. Avrasyacılıkta Türk-Müslüman meselesine dair kitapta dikkate değer değerlendirmeler yer almaktadır: “Günümüz Rus Avrasyacılığının en büyük sorunlarından birisi dinî içeriklidir. Çünkü Rus Avrasyacılığı, Ortodoksluğu temel alarak politik çerçevesini oluşturmuştur. Hem Avrasya medeniyeti oluşturacağız vaadi verilirken hem de Ortodoksluk dışındaki diğer dinlere ikinci sınıf muamelesi yapmak toplumlar arasındaki ayrışmayı derinleştirmektedir.” Gerçekten de, klasik, Rusçu, solcu gibi tandanslara sahip olmakla birlikte genel olarak Ortodoks Hristiyanlık vurgusuna sahip olan Avrasyacılık modellerinde Türk-Müslüman grupların durumu, ciddi bir mesele halindedir. Bu düşüncenin günümüzde en etkili savunucusu olan Aleksander Dugin’de de, Ortodoks Hristiyanlık ve Üçüncü Roma konsepti oldukça etkili bir temel konumundadır.

Avrasyacılık ve Günümüdeki Politik Temsilcileri başlıklı ikinci bölümde, Sovyetlerin ardından canlılık kazanan Avrasyacılık düşüncesinin politik sahada temellerini atan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile özellikle Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya siyasetinde bu düşünce çerçevesinde hareket ettiğine dair ciddi izlenimlere sahip olunan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaklaşımları ele alınmıştır. “İlk Avrasyacı lider” tanımıyla anlatılan Nazarbayev’in, Türk dili konuşan ülkeleri birleştiren Türk Konseyi için yaptığı öncü çalışmalar vurgulanmış, Putin’in ise Türkiye’yle yakınlaşmayı içeren bazı politik hamleleri ele alınmıştır.

Kitabın üçüncü bölümü, Günümüzde Avrasyacı Siyasi, Askeri ve Ekonomik Yapılanmalar başlığıyla Şanghay İşbirliği Örgütü, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Avrasya Ekonomi Birliği ve Türk Konseyi’nin yapısını kapsamlı şekilde incelemektedir. Söz konusu uluslararası yapıların siyasal düzlemde Avrasyacı konseptin gelişmesine katkı sunduğu belirtilmiştir. Özellikle Avrasya Ekonomi Birliği vasıtasıyla Rusya’nın “arka bahçesi” olarak nitelendirilen eski Sovyet cumhuriyetleri üzerinde ekonomik etkinliğini artırdığına dikkat çekilirken, Türk Konseyi’nin de Türkiye’nin Orta Asya’daki nüfuzu açısından büyük önem arz ettiği aktarılmıştır.

Bunu takip eden Rusya’nın İşbirliği Halinde Olduğu Örgütler başlıklı dördüncü bölüm ise,  Rusya’nın Avrasyacılık çerçevesinde veya etkisinde yürüttüğü politikalar açısından etkili kanallar olan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika), İslam İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Birliği, Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) ve Latin Amerika Entegrasyon Topluluğu (ALADİ) gibi kuruluşların yapısı ve bu kuruluşlarda Rusya’nın izlediği politikalar değerlendirilmektedir. Bu son iki bölümde yazarlar, Sovyetler sonrası Rusya’nın Avrasyacı yaklaşımı takip ettiği uluslararası zemine yönelik detaylı bir bakış sunmaktadır.

Avrasya Birliğini Tehdit Eden Olaylar başlıklı beşinci bölüm, Putin iktidarı sonrası ekonomik ve siyasal anlamda görece iyileşme yaşayan Rusya’nın dış politikada karşı karşıya kaldığı problem ele alınmaktadır. Sırasıyla Gürcistan Krizi, Ukrayna Sorunu ve Rusya-Türkiye İlişkilerinde Sözde Ermeni Soykırımı konularının işlendiği bölümde, Rusya’nın Yeni Yolu’nda çıkan sorunlar ve Moskova Yönetimi’nin bunlarla mücadele yöntemleri işlenmektedir.

Kitabın Rusya’da Yeni Stratejik Açılımlar başlıklı altıncı bölümünde, Putin’in 2012’de iktidarını pekiştirmesiyle Avrasyacılık konseptinde gündeme getirdiği revizyona ilişkin değerlendirmeler, çeşitli örnekler üzerinden sunulmaktadır. Bu dönemde “Rusluk”, kültürel ve siyasal açıdan Putin Rusya’sının tehdit altında gördüğü bir olgu olarak öne çıkmıştır. Dünyada Rusça konuşanların sayısı 1989’da 370 milyon iken bu rakam 2015’e gelindiğinde 270 milyona kadar düşmüştür. Bu olgudan hareketle Putin liderliğinni göçmenlik ve nüfus politikası çerçevesinde hayata geçirdiği politikalar detaylı biçimde anlatılmıştır. Aynı bölümde ayrıca, Çin’in yeni dış politika vizyonunun temelini oluşturan ve Tarihî İpek Yolu mirasından hareketle Çin kaynaklı ticaretin geliştirilmesi adına birçok ülkede devasa altyapı, ulaştırma ve teknoloji yatırımları öngören Kuşak ve Yol Girişimi’ne Rusya’nın yaklaşımı ele alınmıştır. Yazarlar, Girişimin hem Rusya-Çin ilişkilerinde belirleyici etkiye sahip olduğunu belirtirken Türkiye’nin de bu girişimde kritik bir role sahip olabileceğini vurgulamaktadır.

Kitabın Türkiye-Rusya İlişkileri ve Türkiye’nin Avrasya Vizyonu başlıklı yedinci ve son bölümü, Türk Avrasyacılığının temelleri ile buna etki eden tarihi birikime ayrılmıştır. Bu başlıkta Osmanlı mirasından başlayarak Cumhuriyet döneminde bu düşünceyi savunan veya dolaylı biçimde buna katkı sağlayan politik figürler ele alınmıştır. Cumhuriyet dönemi Türk Avrasyacılığı söz konusu olduğunda Orta Asya’ya yönelik proaktif tutumuyla bilinen Turgut Özal’ın yanı sıra Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faaliyetleri, kitabın son bölümünde incelenmektedir.

Rusya & Türkiye: Avrasya Paktı Mümkün mü?, isminden de anlaşılacağı üzere iki ülke arasında Avrasyacılık temelinde işbirliğinin geliştirilmesi üzerine bir sorgulama çalışması. Bunu yaparken, Avrasyacılık düşüncesinin hem Rusya’daki gelişimini birincil kaynaklar üzerinden aktarmakta, hemde söz konusu düşüncenin uluslararası siyasete yansımalarını bütünlük içerisinde sunmaktadır. Türkiye’nin mevcut Atlantik İttifakı’ndan sıyrılarak bütünüyle Avrasya yörüngesine yerleşmesine dair bir düşünceye sahip olmasa da kitap, bu seçeneğin bütünüyle göz ardı edilmemesi ve Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde bunu bir stratejik araç olarak etkili biçimde değerlendirmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER