RUSEN[HABER]: Karapapak-Terekeme Türklerinin kültür ve tarihi
1) Karapapak Türkleri’nin Menşei
Karapapak adı, siyah astragan kalpak giydikleri için Kafkasya’daki komşu halklar tarafından verilmiştir. Karapapakların diğer bir adı olan “Terekeme” ise Arapça’daki, Türkmen sözcüğünün karşılığı olan Terâkime sözcüğünden kaynaklanmaktadır. “Terekeme” terimi “yurtlarını terk edenler” anlamında kullanılmaktadır. Çoğu zaman Terekeme olarak da adlandırılan Karapapaklar, ayrı bir etnik grup olarak tanımlanmış olsa bile sıklıkla Azerbaycan Türklerinin bir alt etnik grubu olarak tanımlanmaktadır. Fahrettin KIRZIOĞLU ve Zeki Velidi TOGAN gibi bazı tarihçilerin teorilerine göre ise Karapapakların soyu Kumuklara dayanmaktadır. Atilla’nın ölümünden sonra (453) Bizans saldırıları sonucu Hunlar tarih sahnesinden çekildi. Bu yıllarda kuzeyden Kafkasları aşarak Kür Irmağı boylarına Oğuz Türklerinden olan iki yeni boy geldi. “Borçalı” ve “Kazaklı” olarak anılan bu boylar, bugün Terekeme olarak bilinen Türklerin atalarıdır. Karapapaklar konusunda önemli araştırmalar yapan KIRZIOĞLU, şu tespitleri yapar: ‛‛Yukarı Kür boylarındaki Karapapak adlı çoğu Sünni-Hanefi, azı Mürüt (Mürid, yarı Şaman Müslüman) ve Şii mezhebinde olan Türkler, başlıca: Borçalı ve Ka an bu çok yiğit atlı göçebe ‘ulus’un, II. yüzyıl sonlarında Kafkasların kuzeyinden Borçalı-Kazak çayları bölgesine gelip yerleşmeleri ve adlarını bu sulara vermeleri, 1064’te Selçuklu Alp Arslan’ın huzurunda toptan İslam dinine girmeleri; yaylakçı-kışlakçı yaşayışları, Türkistan’daki Karakalpak-Kazak ağzı ile konuşmaları ve pek zengin halkiyatı son derece mühimdir.’’
2) Karapapak Türklerinin Yurtları
Karapapak Türkleri, Azerbaycan’ın Kazak-Şemşeddin bölgesinin Kazak, Ahıstafa şehir ve 50’den fazla köyünde, Şemkir ve çevre köylerinde; Gürcistan’ın Borçalı bölgesinin iki yüzden fazla köyünde, Tiflis’in birkaç mahallesinde; İran’ın Sulduz bölgesinin Nağadey (Nagade) şehrinde ve altmıştan fazla köyünde; Komican ve bazı köylerinde, Sultaniye ile Zencan’ın köylerinde; Mazenderan-Minudeşt ve köylerinde; Horasan’ın Guçan şehrinin köylerinde; Türkiye’nin çoğunlukla Kars, Ardahan ve Iğdır’ın merkez, ilçe ve köylerinde olmak üzere, Erzurum, Horasan, Hasankale, Aşkale, Muş, Bulanık, Siirt, Ahlat, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, Adana, İstanbul, Ankara, Bursa merkez, ilçe ve köylerinde; ayrıca Gürcistan’ın sınır şehirleri Ahıska- Ahılkelek’te meskun iken Moskova yönetimi tarafından 1944 yılında sürgün edilerek, zorunlu iskana tabi tutuldukları Kazakistan’ın Kentav, Türkistan, Çimkent, Sayram, Ordabas, Badam, Sarağaç, Türkübas, Lenger, Almatı ve Dalgar şehirlerinde varlıklarını devam ettirmektedirler.
3)Karapapakların Türkiye’ye Göçleri
Karapapakların Anadolu’ya göçleri kadim devirlerden beri çeşitli sebeplerle devam etmiştir. En önemli Karapapak göçleri, 1807, 1813-1828, 1854-1855, 1878-1881 ve 1914-1924 yıllarında gerçekleşmiştir. Selçuklular, Safeviler ve Nadir Şah döneminde altın çağını yaşayan Kafkasya, Azerbaycan ve Doğu Anadolu, 18. yüzyılın sonları itibariyle, Osmanlı Devleti’nin kötü yönetimi ve İran Kaçar Türk şahlarının basiretsizlikleri hatta dirayetsizlikleri sebebiyle Rusların eline geçer. Bütün bu coğrafya Timur’un Altın Orda Devletini yıkmasıyla yıldızı parlayan Rus generallerinin cirit meydanı olur.
Rus ordularının Kafkaslara inmesiyle birlikte Rusların ve onların güdümündeki Ermenilerin zulmüne dayanamayan Kafkas halkları, Borçalı-Kazak Karapapakları Osmanlı topraklarına kaçmaya-göçmeye başlar. Binlerce Karapapak halkı Çıldır, Arpaçay, Kars, Sarıkamış, Horasan, Hasankale, Erzurum, Eleşkirt, Ağrı, Van, Muş il ve ilçelerine göçüp, Osmanlı Devleti’ne sığınırlar. Rus ordularının Kaçar Türk Şahlarının elinde bulunan şimdiki Gürcistan ve Azerbaycan’ı işgal edip 1913’te Gülistan Anlaşmasını imzalamasıyla 3 binden fazla Karapapak aile Kazak ve Borçalı’dan göç eder. Bunların yarısı, Revan’a, buranın da Rusların eline geçmesiyle Sulduz’a göçerler. Geriye kalanın ise bir kısmı Türkiye’ye bir kısmı da geri yurtlarına dönerler.
Türk düşmanlığı ile tanınan Çar I. Nikola, Osmanlı yönetiminin 1826’da Yeniçeri Ordusunu kaldırmasını ve yeni ordunun kurulma aşamasında olmasını fırsat bilerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki hakimiyetine son vermenin, boğazları ve Anadolu’yu Rusya’ya katmanın zamanının geldiğine inanarak harp hazırlığına başlar. Ruslar, İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yaparak 20 Ekim 1827’de Osmanlı donanmasını Navarin’de yakarlar. Ardından kara ve deniz gücünden yoksun durumda bulanan Osmanlı Devleti’ne savaş ilan eder. Rus orduları 1828 yazında Anadolu’ya girer, Ahılkelek, Ahıska ve Kars’ı alır. Ertesi sene Erzurum, Bayburt ve Muş’u işgal eder. Batı’da ve Doğu’da Ruslara karşı savaşan ve maddi ve manevi çok büyük kayıplar veren Osmanlı Devleti, Ruslarla Edirne Antlaşması’nı yapmak zorunda kalır. 1828-1829 Türk-Rus Savaşı sonrasında Borçalı ve Ahılkelek ve Ahıska’dan pek çok Terekeme/Karapapak tayfası Türkiye’ye göçer.
Diğer bir Karapapak göç dalgası 19. yüzyılın son çeyreğinde görülür. Bu dönem, sadece Kafkasya için değil, Balkanlardan Doğu Türkistan’a, Sibirya steplerinden Yemen’e kadar bütün Türk dünyası için felaketli yıllardır. Türk halklarına Hıristiyan dünyası tarafından en şiddetli zulüm ve soykırım bu yıllarda yapılır. Hem Balkanlarda hem de kuzey doğu Anadolu ve batı Kafkasya’da Türk halklarına benzeri görülmemiş katliam yapılır. Yüz binlerce insan yurdunu yuvasını terk edip Anadolu’ya göçer. Kafkaslardan gelen göçmenlerin bir kısmı Kars, Ardahan, Ağrı, Erzurum, Muş, Sivas gibi şehirlere önceden gelen akrabalarının yanına yerleşirler. Büyük çoğunluğu ise Kayseri, Adana, Mersin gibi şehirlere yerleştirilir.
93 Harbinden önce Kars ve çevresinde 105 köyde 29.000 Karapapak yaşamaktadır. Savaştan 7 yıl sonra Ruslar tarafından yapılan sayımda nüfusun 21.652’ye düştüğü görülmektedir.1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı başarısızlıkla sonuçlanınca, 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile Kars, Kağızman, Ardahan, Oltu ve Batum Ruslara harp tazminatı olarak bırakılır. Ardından 8 Şubat 1879 günü İstanbul’da imzalanan Muahede-yi Kat’iyye’nin 7. maddesi gereğince de bu şehirlerde yaşayan Türklerin üç yıl içerisinde Osmanlı topraklarına göçmelerine izin verilir. Bu üç yıl içerisinde resmi kayıtlara göre 11.000’i Kars merkez ilçeden olmak üzere 82 bin Türk Kars’tan ayrılıp Erzurum ve Anadolu içlerine göçer. Göçenler içerisinde Karapapaklar önemli bir kitleyi oluşturmuşlardır. Karapapakların bir bölümü Horasan, Hasankale, Erzurum ve Aşkale’nin merkez köylerine, ve Sivas’a yerleşirler. Karapapaklardan büyük bir kısmı da Bayazıt sancağına gider ve orada Antap (Tutak) kentini şenlendirirler. Bütün bu göçlere rağmen Karapapak Türklerinin nüfusu bu bölgede yine de büyük çoğunluğu oluşturmuştur.
Karapapak Türklerinin en büyük göç hareketine maruz kaldıkları dönemlerden biri de 1914-1924 dönemi olmuştur. Rus sayımına göre 1892’de Kars’ta 28.121 olan Karapapak nüfusu, yine Rus istatistiklerine göre bütün olumsuzluklara rağmen 1910 yılında 99 köyde 39.000 olmuştur. Ne var ki Birinci Dünya Savaşı yıllarında bölgede Rus ve Ermeniler tarafından yapılan katliamda başta Ardahan Karapapakları olmak üzere Çıldır, Arpaçay ve Kars Karapapakları çok kayıp vermişlerdir. Ruslar, Sarıkamış hareketinde ve daha sonra Kars, Ardahan savaşlarında Osmanlı Ordusu’na yardım ettikleri gerekçesi ile 1915 yılının ilk üç ayında büyük katliam yapmışlardır. 30 Ekim1920’de Kars, 23 Şubat 1921’de de Ardahan ve Çıldır kurtulduktan sonra yapılan Moskova ve Kars antlaşmaları ile bugünkü sınırlar çizilmiştir. Bu yıllarda yani 1920-1921 yıllarında Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’dan birçok Türk tayfası Türkiye’ye gelmiştir. 1921-1924 yıllarında ise mübadele yolu ile aynı ülkelerden 45.000 Türk, Kars’a gelmiştir. Bunlardan 10 bin kadarı, 1922-1923 yıllarında Kars Sovyet Konsolosluğunun gayreti ile geri dönmüştür. Kars’ta kalan 35 bin göçmenin 25 bin kadarı Akbaba, Borçalı ve Karayazı’dan gelen Karapapaklardır.
4.Karapapaklarda Kültür ve Edebiyat
Karapapakların yaşadıkları bölgelerin göç yolarlı üzerinde bulunması, Türk boyları ve diğer milletler arasında kültür alışverişi ortak bir Kafkas Türklüğü kültürü meydana getirdi.Bu ortak Kafkas Türk kültürü içerisinde Karapapaklar son derece gelişmiş sözlü edebiyat ürünleri ortaya koydular.Selçuklular zamanında devletin resmi dilinin Farsça olması, şiir Edebiyat ve bilim dili olarak Farsçanın kullanılması Türk kültür ve edebiyatını olumsuz yönde etkiledi.İlhanlılar ve Altınordu devletleri zamanında ise resmi yazı dilinin Türkçe olması, Türk kültür ve edebiyatının hızla gelişmesini sağladı. Moğollar Farsça ve Arapçayı yasakladılar. Bu ortamda şiirleri, hikayeleri, masalları, ninnileri, atasözleri ile Karapapak kültür ve edebiyatı hızla gelişmeye başladı. Karapapakların edebiyatı sözlü gelenekle canlı bir şekilde devam etmektedir. Son derece zengin bir halk edebiyatına sahiptirler.
Karapapaklar genellikle koyun yetiştiriciliği ile geçimlerini sağlıyorlardı. Bu nedenle koyun hayatlarında çok önemli bir yere sahipti. Koç katımı ve yün kırkımı mevsimlerinde törenler düzenlenirdi. Bu törenlerde çeşitli şiirler okunarak dualar edilirdi. Sonraları bu törenler, sayacı adı verilen bir edebiyatı doğurdu. Sayacılar yün kırkma ve koç katımı mevsimlerinde sürü sahibinin yanına gelerek övücü ve bereket dileyici şiirlerini okurlardı. Sayacıların değeri, zamanla halkın nazarında çoban ve koyunların manevi koruyucuları olarak arttı. Karapapaklarda hikayecilik ve masal geleneği de çok gelişmiştir. İçlerinde düzgün ve olgun bir ifade ile saatlerce hatta günlerce masal ve hikâye söyleyenler vardır. Karapapaklar masala “nağıl” derler. Kahramanlık hikayeleri de savaşçı, cesur kimlikleri ile tanınan Karapapaklar arasında çok fazladır. Anadolu’da da sık sık rastladığımız Zaloğlu Rüstem, Köröğlü, Hz. Ali, Battal Gazi gibi hikâyeler ana kurgu benzer kalmak kaydıyla yer ve yöresel kültür motifleri değiştirilerek anlatılır. Karapapak sözlü edebiyatı içerisinde Aşık tarzı edebiyatın ayrı bir yeri vardır. Aşıklık geleneği tüm canlılığı ile yaşatılmaktadır. Usta çırak ilişkisi ile âşıklık geleneğini sürdürüp bu alanda çok büyük başarılar kaydetmişlerdir. Örneğin Aşık Şenlik Türkiye’de bilinen yedi âşıklık kolundan biri olan “Şenlik Kolu” diye anılan aşıklık geleneğini başlatmış, kendisinden sonra gelen onlarca âşık bu koldan devam etmiştir.
5.Karapapaklarda Dini Hayat
Karapapaklar bütün Türkler gibi ilk başta Gök Tanrı inancına mensuptular. M.S. III.yüzyılda Karapapakların komşuları olan Arşaklar arasında Hıristiyanlık yayılmaya başlayınca Karapapaklardan Hıristiyanlığı seçenler oldu. Bunlar Hıristiyan inancının yanında Gök Tanrı inancının motiflerini de beraberlerinde yaşattılar. Hıristiyanlığın insana kendini dünyadan soyutlamasını öğütleyen inancı Türklerin savaşçı kişiliklerine uymuyordu. Kuran’da ise imansızlar birer kafir olarak görülüyor ve onlarla cihat edin emri bulunuyordu. Bu da tarih sahnesinde hep yayılmacı bir politika izleyen Türklerin karakteriyle örtüşüyordu. İslamiyet’in Türkler arasında hızla benimsenmesinin en önemli sebeplerinden biri bu yayılmacı anlayıştır. XV. yüzyılda bölgeye İranlılar hakim olmaya başladılar. Osmanlıya karşı bir güç oluşturabilmek amacıyla Karapapaklar arasında Şii Mezhebi’ni yaymaya çalıştılar. Karapapakların bir kısmı Şii mezhebini seçerken büyük çoğunluğu Sünni olarak kaldı.
6.Karapapaklarda Sosyal Yapı
Karapapaklar gözü pek, cesur, savaşçı, Kafkasların sert koşullarına dayanabilen bir millettir. İçlerinden Mehrali Bey gibi bir kahraman çıkarmış, Şeyh Şamil’le silah ve dava arkadaşlığı yapmışlardır. Erkeleri kadar kadınları da yiğittirler. O kadar ki; tarih, bazı savaşlara Karapapakların eşleriyle katıldığını kaydeder.Karapapaklarda soysal yapıda boy ilişkileri geçerliydi. Aileler uruğları, uruğlarda boyları meydana getirirdi. Bu yapı arasındaki ilişki çok kuvvetliydi. Herhangi bir olay karşısında boy içerisinde birliğin sağlanmasında güçlük çekilmezdi. Mücadele edilecekse toplu halde mücadeleye girişilirdi. Karapapak Türkleri boylardan meydana geldiği halde hiçbir zaman feodal bir yapı egemen olmamıştır. Boylar kararlarını aile veya uruğ temsilcileriyle alırlardı.Karapapaklar geleneklerine son derece bağlıırlar. Bir olay karşısında geleneklerine göre nasıl davranmalarını gerektiğini bilir öyle davranırlardı. Dürüst ve mert insanlardır. Sosyal ilişkileri güçlü bir toplumdur. Onların karakterini yansıtan “Düz ol, Allah düziylendir.”(Sen dürüst ol, Allah dürüstün yanındadır.) sözü çok yaygındır. Karapapak bayatıları(ağıtlar) onların ruh hallerini anlatmaya yeterlidir. Bir Karapapak’ın en değerli eşyası silahıdır. Giysileri ve silahı görene heybet verecek kadar süslü ve alımlıdır. Konukseverlilikleri ile de ünlüdürler. Evin her zaman en güzel odası misafir için ayrılmıştır. Misafirlerine ayrı bir değer verirler. Misafirler, Karapapaklar için bir övünç kaynağıdır. Bu yüzden bir Karapapak evine veya ailesine çok misafir gelmesi o hane için büyük bir onur ve şeref kaynağıdır.
7.Karapapak Türklerinin Dili
Karapapak Türklerinin dili Oğuz Türkçesinin doğu grubuna girer. Bu grubu oluşturan Azerbaycan Türkçesinin bir ağzı niteliğindedir. Karapapakların yaygın bir yazılı edebiyatı olmadığından haklarında pek fazla dil araştırması bulunmamaktadır. Aslında, dil özelliklerinin büyük bölümü yaşadıkları bölgelerin şiveleri içinde eridiği için haklarında dil özelliklerini tamamıyla yansıtan bir çalışma yapmak da çok zordur. Kars, Erzurum, Ağrı ağızlarını anlatan eserlerde Karapapakların dil özelliklerine yer verilmiştir. Yapılan çalışmalar daha çok sesbilgisi özellikleri üzerine yoğunlaşmaktadır.
9.Karapapakların Gelenekleri
Doğum ve Çocuk Karapapaklar için çocuk, kısmet ve bereket olarak nitelenmektedir. kız bereket, oğlan devlet deyimi yaygındır. Bu anlayış ise çok çocukluluğu ve çocuğa ilgiyi artırmaktadır. İlk çocuk erkekse baca sökme denen gelenek uygulanır. Komşu çocukları bacaya çıkarak kiremitleri kaldırır ya da toprak dökerler. Bu aile reisinin bahşiş vermesine kadar sürer. Aşerme döneminde gebelerin istekleri karşılanmazsa, çocuğun sağlıklı olmayacağına inanılır. Doğumun sancıları başlayınca ebe çağrılır. Doğumu kolaylaştırdığına inanılarak bacadan silah atılır. Doğumdan sonra göbek bağı ninenin ayakkabısı üzerinden kesilir. Bu işte kullanılan çakı yıkanmadan kapatılır ve annenin yastığı altına konur. Çocuğun göbeği kuruduktan sonra çakı açılır ve yıkanır. İlk banyo suyuna teni güzel olsun diye yumurta kırılır. Terlemesini önlemek için tuz serpilir. Daha sağlıklı olacağı inancıyla kundağa ısıtılmış elenmiş toprak konur. Yaşamının aydınlık olması için gündüz de olsa anasının ve çocuğun başucunda lamba yakılır. Çocuk al yanaklı, al dudaklı olsun diye yüzüne ve dudaklarına kalın, kara kaşlı, kara gözlü olsun diye de ceviz kabuğu yakılıp külü kaşının gözünün üzerine sürülür. Al basmasına karşı loğusanın Kuran-ı Kerim asılır. Yatağının çevresine kıldan örme ip gerilir ve yalnız bırakılmaz. Doğumdan hemen sonra da oyun amaçlı ilk lokmayı ebe alır. Üç kez anaya uzatıp geri çekerek kendisi yer. Kırkı dolmadan loğusa çocuk dışarıya çıkarılmaz. Bezi dışarıya asılmaz, cinleri kaçırmak inancıyla yanlarında sürekli ateş yakılır.
(Kurut adında bir tür yiyecek)
Karapapaklarda evlenme gelenekleri pek az değişime uğramıştır. Evlenme çağı kızlarda 15-19, erkeklerde 18-23 yaşları arasındadır, çoğunlukla görücü usulü ile evlenilir. Erkekler evlenme istemlerini ev içinde çekingen, küskün tavırlarla belirtir. Aracılarla iletirler. Yanıtta aracılara verilir.Erkeğin istediği kızı ana-baba da uygun görürse, kızın evine elçi gönderilir. Erkeğin herhangi bir isteği olmasa da, eğer oğlan evlenme çağına gelmişse kız boylamaya (beğenmeye) çıkılır. Elçi gönderme. doğrudan kız isteme anlamına geldiğinden, önce kadınlar gidip kızı görürler. Elçiler, yörenin saygın kişilerinden seçilir. Oğlanın babası ya da yakınların dan birileri elçilerle birlikte gider. Bunun için de genellikle Cuma günleri seçilir. Elçiler arasında en yaşlı kişi sözü açar, isteklerini bildirirler. Kız tarafı olumlu yanıtlıysa şirni (tatlı) yeme günü kararlaştırılır. Erkek tarafınca getirilen kolonya, şeker, meyve gibi şeyler konuklara sunulur. Bu aynı zamanda beh günü (söz kesme) olarak da değerlendirilir. Kız evine söz yüzüğü, kalağı (baş örtüsü) ve çeşitli hediyeler getirilir. Kalağının bir ucuna kararlaştırılan başlığın bir bölümü bağlanmıştır. Kız evinde yapılan nişana her iki tarafın yakınları çağrılır. Kız evine ve geline çeşitli armağanlar alınır. Güvey evi hazırlanacak yemeklerin gereçlerini ve birkaç koyunu kız evine gönderir. Nişan anlamına gelen Hon düzenlenir. Hon, güvey evinde yapılır, kız yanı kendilerine armağan getirenlerin her birine mendil, çorap götürür. Ayrı bir sinide de kete ya da çörekle birlikte, güvey için giysilik, çorap, mendil ve nişan yüzüğü bulunur. Düğünün iki bayram arasına ya da Muharrem ayına rastlamamasına özen gösterilir. Düğüne her iki taraf kendi konuklarını (konağ) ayrı ayrı çağırır. Konuklara atlı denir. İlkin gelin yada güveyin evine alınan konuklara atlı çayı verilir. Çayda çeyiz görme, kına ve düğün günleri bildirilir. Kimi köylerde atlı deyimi yalnız oğlan evinden kız evine giden konuklar için kullanılır. Konuklar köy halkınca paylaşılır. Her evde birkaç atlı misafir edilir. Düğünden bir gün önce beş dallı ağaç dalları yada birbirine tutturulmuş çatallardan oluşan kız şahı kaldırılır. Kız şahının çevresi ipe dizilmiş meyvelerle bezenir. Şah (onurlu olmanın bir göstergesi ve bereket anlamındadır) meyvesinin gerdek öncesinde yenmesi uğur sayılır.
Meltem YILDIZ
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.