Akan Zaman Değil Mesafelerdir
Zaman mı? değil zaman.
Akan zaman değil mesafelerdir.
Güneşin çekici yukarda
Suyun bıçağı aşağıda
Krom alçakgönüllü, bakır utangaç,
Ağaç: bir damla iki kıvılcım arasında.
Rüzgâr bilmiyor nerden eseceğini
Sınırlar kesik,
Yerleşme yerlerinde balkıma.
Biz kırıldık daha da kırılırız
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü
Hırsız da bilmiyor çaldığını
Biz yeni bir hayatın acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında
Biz kırıldık daha da kırılırız
Doğudan Batıya bütün dünyada
Ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer
İki ciğer arasında bağlantı kurar
Büyür, bir gün, zenginleşir orada,
Çünkü Ali’yi dirilten iksir de saklı
Hasan’a sunulmuş ağuda,
Granitin de olur bir okyanus diriliği,
Nehirler daha uysal akar,
Bir çiçek nasıl açılıyorsa kendiliğinden
Bir kuş nasıl uçuyorsa
Öyle sever, çalışır insan,
Kıraçlar çarptıkça dağlara
Gül göçürür şafağından
Doğanın altın şafağından
İnsanın altın şafağından
Tarihin altın şafağından
Biz kırıldık daha da kırılırız
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.
Yarımada/ Papirüs Dergisi, Sayı: 7, Aralık 1966
Cemal SÜREYA
İkinci Yeni şiiri, Garip ve Toplumcu Gerçekçi şiir anlayışlarına bir tepki olarak doğmuş ve gerek dönemi içinde gerekse sonrasında şiirimiz üzerinde derin etkileri olmuştur. İkinci Yeni, ilkeleri en başından belirlenmiş bir topluluk edebiyatı olarak doğmamıştır. Dil ve üslûp özellikleri, öncülerinin yayımladıkları şiirlerle zaman içinde şekillenmeye ve giderek sistemleşmeye başlamıştır.
İkinci Yeni şairleri, okuyan/dinleyende yeni tasarımlar oluşturabilmek için, dilin bütün olanaklarından yararlanmaya çalışmışlardır.
İkinci Yeni şairleri, kelime ile söz arasındaki geleneksel dengeyi bozmaya çalışmışlardır. Kelimeleri, alışılmamış sözdizimi düzenlemeleri içinde kullanarak onlara yeni anlamlar yüklemişler ve böylece sözün çağrışım dünyasını genişletmeyi hedeflemişlerdir. Şiirdeki biçim arayışlarını, dış-biçimden iç-biçim arayışına yöneltmişler ve kelime ile söz arasındaki alışılagelmiş dengenin, kelime lehine bozulmasını tercih etmişlerdir. Bu akımda varoluşçuluk akımının da etkisi görülür. Bireyin iç dünyası yoğun biçimde işlenir. Toplum ve hayat; bireyin iç dünyasında yaşadığı karmaşa içinde imgeselleştirilerek, var olan sıkıntılar zaman zaman akıl dışına çıkma çabası içinde sentezlenir ve ortaya Cemal Süreya’nın deyişiyle: “İkinci Yeni bir güvercin curnatası” olur.
Cemal Süreya’nın “Ortadoğu” adlı uzun şiirinin bölümlerinden birini inceleyeceğiz. Şiir, Yukarıda bahsettiğimiz 2. Yeni akımının bir çok özelliğini gerek içerik gerekse şekil yönünden taşımaktadır.
Okuduğumuz şiir, şairin zaman sorunsalıyla başladığı bir kaostur. Kaosun içinde zaman-mekan diyalektiği, bu diyalektiğin içinde de hayatın ve hatta tarihin içinden bugüne uzanan trajik bir varoluş esintisi görürüz. Zaman, şüphesiz insanın en büyük trajedilerinden biridir. Çünkü zaman öncesiz ve sonrasızlık hali yani sonsuzluktur. İnsan ise ölümlü bir varlık olmasının yanı sıra, bu zaman sonsuzluğunu tahayyül bile edemeyecek kadar büyük bir trajediyi, zaman karşısında sürekli hissetmiştir. İşte tam da bu noktada mekan yani madde devreye girer. Zaman, insan beyninde bir harekete dönüşüverir ve o hareket mesafeye yaslanır. Sonuçta bütün bir hayat önce tekil insanın, sonra elbette bütün bir toplumun hafızasında maddeleşir. Her şey bir kaosa dönüşmüştür. Çünkü insan zaten ölümlüdür. Artık, kaos şairin imgesine sirayet etmiştir. Önce güneş, su ,krom, bakır, rüzgar yani bütün bir evren bilinç ötesine savrulur. Sonra da beşeri hayat…
Şair, doğada kullandığı diyalektiği bu kez topluma uygulamıştır. Varoluşçu bir karamsarlıkla başladığı kırılma, katillerden hırsızlara, şair söylemese de düzen ve yasalara uzanan bir karmaşanın insan derinliğindeki anlamsızlığını ortaya koyar. Evet şair, yeni bir hayatın acemisidir şimdi. Kendini bu anlamsızlığın karşısında sorguladığı zaman, bütün bildikleri de bilmedikleri de yeniden şekillenmeye başlar. Acı- sevinç, öfke-bağış, yaşam-ölüm diyalektiği ise asıl gerçekliği, yani doğanın ve toplumun varoluş gerçekliğini şaire has bir estetizmle gözler önüne serer.
“Biz kırıldık daha da kırılırız!” Doğa ile başlayan ve insana yönelen şiir, şimdi de topluma ve tarihe uzanan bir hatta “doğudan batıya bütün dünyada” macerasını sürdürmektedir. Yaşam, zaman karşısında bir kaostu elbet, o halde insanın insana yaptığı zulmün anlamsızlığı da bir kırılmadır. Şair, dinsel bir mitsizimi de var olan kaos içinde harmanlamış ve Ali’den, Hasan’dan yani mekansal olarak Kerbela’dan uzak okyanuslara, uzanan bu sonsuzluk içinde hırsızın, katilin ve yaşamın nezdinde “kırılmış” bütün bir varoluşun suçsuzluğunu üstlenmiş gibidir.
Mehmet Emin KURNAZ
Bu yazı ilk olarak edebiyatdefteri.com´da yayınlanmıştır.
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.