Sefarad Yahudilerinin Osmanlı´ya Göçleri

29 Temmuz 2017, 14:07

AVRUPADAKİ YAHUDİ SORUNLARI VE OSMANLI İMPARATORLUĞUNA GÖÇLERİ
Yahudiler, Hıristiyanlığın Avrupa’da yayılmaya başlamasının ardından ırkları ve kökenleri sorgulanmadan direkt Hıristiyanlar tarafından yargılanmış ve damgalanmışlardır. Hıristiyan halk daha çok kilise ve devlet tarafından kışkırtılacaklardır. Bu sebepten dolayı, olayları objektif bir bakış açısıyla sorgulamak gerekmektedir.

Sefarad Yahudileri kimdir?

Sefarad: “Sefarad” terimi İbranicede “İspanya” kelimesinden türemiştir. Sefarad Yahudileri İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan, Türkiye, Kuzey Afrika ve Ortadoğu´da yaşayan Yahudiler ve onların soyundan gelenlerdir.

Bugün Türkiye´de yaşayan 25.000 Yahudi´nin yaklaşık %96´sını oluşturan Sefaradlar´ın sayısı 24.000 civarındadır.

Avrupa’yla Tanışmaları ve Yahudilerin Avrupa’daki Konumları

Babil’den sürüldükten sonra Doğu Avrupa’ya (Rusya, Polonya, Litvanya) göç eden Yahudiler daha sonraları batıya doğru yayılarak (Almanya) Avrupa’ya yerleşmiş ve Avrupa’yı vatanları olarak benimsemişlerdir. Avrupa’ya Roma İmparatorluğu döneminde yerleşmiş olan bu Yahudiler finans, doktorluk, yönetim, eğitim alanlarında sağladıkları önemli hizmetlerden ötürü krallar, prensler, piskoposlar tarafından korunmaktaydılar. Sıradan Hıristiyanların aksine çoğu okuma yazmayı biliyor, hatta İncil üzerine çalışan âlimler hahamlara danışıyorlardı.

Ortaçağ boyunca Yahudiler genel olarak Müslüman hükümdarların yönetimi altında Hıristiyanlara kıyasla daha iyi muamele görmüşler ve daha rahat bir şekilde yaşamışlardır. Çünkü Yahudilerin tek Tanrılığı İslam dinininki kadar saftı. Yahudilerin dogmaları saldırgan nitelikte değildi. Beslenmeye ve temizliğe ilişkin yasaları da birçok açıdan Müslümanlarınkine benziyordu. Yahudiler hem dini nedenlerle hem de kendi menfaatlerini gözetmelerinden dolayı, kanuni otoriteye karşı son derece sadıktılar. O dönemlerde Hıristiyan Avrupa’da 1,5 milyon Yahudi yaşıyordu. Serf ve şövalye olmadıkları için, Hıristiyanlar için hayatı çekilmez hale getiren baskı ve sürekli savaş halinin dışında kalıyorlardı.

XVII. yy.’ın ilk yarısında Amsterdam hahambaşı Menasseh Ben İsrael on kayıp İsrail kabilesi için hazırladığı kitapta Yahudiler dünyanın bir ucundan diğer ucuna yayılmadıkça Mesih’in geleceğine dair olan kehanetin gerçekleşmeyeceğini savundu. Böylece Hıristiyanlarla ortak olan Mesih inancını kullanarak kendilerini İngiltere’ye kabul ettirmek için gerekli koşulları hazırladı. Hatta Sefarad Yahudisi Benjamin Disraeli başbakanlığa seçildi. Ülkenin yönetiminde o kadar etkiliydiler ki İngiltere’nin ismini İsrail olarak değiştirilmesini parlamentoya teklif ettiler.

XVIII, XIX yüzyıllarda maddi ve siyasal güçlerinin doruk noktasına ulaştılar. Bütün dünyada Yahudi finans imparatorluğu kuruldu. Rothschild, Goldsmith, Warburg Lehmon ve Speyer Avrupa ekonomisini büyük çapta ele geçiren Yahudi hanedanların başında yer alıyorlardı. İçinde bulundukları milletlerin yönetiminde etkin olabilmek ve olayları kendi çıkarlarına göre yönlendirmek için sahip oldukları maddi gücü kullandılar. Kralların, prenslerin finansörlüğünü yapan Yahudiler ‘’Saray Yahudisi’’ adı verilen yeni bir sınıfı oluşturdular.

Bu durum Katolik kilisesinin reformları ve güç kazanması, vaaz veren Fransisken ve Dominiken keşişlerinin uydurduğu hikâyeler ve orta sınıfın yükselişi ile değişmiştir.

Avrupa’daki Yahudi Aleyhtarlığı

Yahudi tarihinin İspanya dönemine baktığımızda İspanya Endülüs Emevileri devrinde Yahudilere yönelik önemli bir baskı söz konusu değildir ancak Müslüman berberi hanedanı Almohatların 12.yüzyılda iktidara geçmesiyle Yahudilerin konumlarında önemli bir değişimin başladığı hissedilir. Bu dönemde Yahudilerin kendilerine sağlanan imtiyazları kullanarak Hıristiyanları Müslümanlar aleyhine haçlı seferleri için kışkırttıkları ortaya çıkınca İspanya’da durum Yahudilerin aleyhine işlemeye başlar. Hıristiyanlığın merkezi konumunda olan Avrupa, sempatizan kazanmaya başlayan ve hatta Hıristiyanlığı dejenere etme ihtimali bulunan bu din toplumunu istemedi. Ayrıca Yahudilere İsa’yı öldürdüğü veya ölümüne sebebiyet verdiği gözü ile bakıyorlardı. Dönemin keşişleri ve rahipleri halkı Yahudilere karşı kışkırtıyor, Yahudileri İsa’yı öldürürken betimleyen sahne oyunlarıyla halkın beyinlerini yıkıyorlardı. Tanrının tek temsilcisi Papa’nın Yahudilere karşı kesin ve acımasız tutumu Yahudileri kesin olarak suçluyor ve lanetliyordu. Kilisenin bu katı tavrı ticaretleri ile bulundukları her yeri canlandıran Yahudiler ve ticaretleri için hiç iyi sonuç vermemiştir. Ayrıca Hıristiyan halk ve esnaf bir süre sonra Yahudi tüccarlara karşı büyük bir kıskançlık duydular ve bir süre sonra onları istememeye başlamışlardı. Ortaçağ’da sıradan Hıristiyanlar tüm Yahudilerin zengin olduğuna; büyük gümüş ve altın hazineleri gizlediğine, Hıristiyanları aldatıp büyü yaparak paralarını çaldıklarına inanıyorlardı. Böylece ekonomik faaliyetlerin büyük bölümünden dışlanmış ve toprak sahibi olmaları yasaklanmıştı. Bu yüzden sadece aralarında borç para vermenin de bulunduğu birkaç mesleği yapmışlardır.

Kara veba denilen salgınların Avrupa’yı perişan ettiği ve nüfusun yarıdan fazlasının ölümüne yol açtığı 14.yüzyıl ortasında Yahudileri günah keçisi ilan etmişler. Salgına kasıtlı olarak su kuyularını zehirleyen Yahudilerin sebep olduğu dedikoduları yayılmış ve bunun sonucunda çıkan şiddet olaylarında yüzlerce Yahudi cemaati yok edilmiştir. Her ne kadar Papa 6. Climent ilk olarak 6 Temmuz 1348 ardından da yine 1348 tarihli bir diğer papalık emri ile Yahudileri korumaya çalışmışsa da birkaç ay sonra henüz salgından etkilenmemiş olan Strazburg’da 900 Yahudi diri diri yakılmıştır.

Yahudilerin şeytana hizmet ettiklerine ve onunla gizli, sapıkça törenler düzenlediğine dair aleyhlerinde raporlar çıkıyordu. Gizli kuyrukları olduğu, kanlı akıntıları ve vaftiz edilir edilmez kaybolan kötü kokuları olduğu Yahudilerle ilgili dolaşan rivayetler arasındaydı.

Avrupa’daki Konversolar (Gizli Yahudilik)

Bu olayların üzerine Yahudi din adamları bütün olumsuzlukları izole edecek çözümü bulmakta gecikmediler. Kısıtlamaların Yahudi toplumu üzerine değil Yahudi dini üzerine konan yasaklar olduğu yönünde yaptıkları yorumlara dayanarak vaftiz olup Hıristiyan dinine döndüklerinin beyan etmenin hiçbir günahı olmadığı doğrultusunda verdikleri fetvalara uyarak baskılardan kurtulmanın yolunu bulmuş olurlar. Bu yöntem Yahudi toplumu içinde hızla yayılır ve kısa sürede on binlerce Yahudi dönmesi oluşur.

Katolik yasaları Yahudileri resmi görevlerden dışladığı için çoğu Yahudi din değiştirmiş gibi görünüyor ve böylece devlet yapısı içinde kolaylıkla yükselebiliyordu. Konversolar bu gizlilik sayesinde kısa sürede bütün dini kurumları ele geçirdiler. Kısa zamanda kilisenin ve devletin üst mevkilerine geldiler. Zengin konverso aileler karışık evliliğe engel olmak ve soylarının bozulma tehlikelerine karşı ekonomik birliktelikler kurdular. Konverso Yahudiler İbranice ve İspanyolca iki isim taşıyorlardı. Dışarıda ve kilisede İspanyolca isim, kendi aralarında İbranice isim kullanıyorlardı. İspanyolca isimler genelde İbranice şifreli manalar taşıyordu. Katolikliğin en koyu savunucusu İspanya Krallığı’nın dini kurumları Yahudilerin elindeydi. Yahudilerin bu denli etkin ve güçlü konuma gelmelerinde üst üste uygulanan dönmelik sistemi önemli rol oynamıştır.

Bazı Yahudi dönmeleri ’’Yahudilik ilim ve Kültürü İçin Topluluk’’ adında bir grup kurdular. Hıristiyan görünmelerine rağmen Yahudilikten kesinlikle ayrılmadıklarını göstermiş oldular.

Avrupa’dan Kovuluş

Yahudilerin tarihlerine bakıldığında yaşadıkları her toprakta asimile olmaya zorlanmışlardır. Kırbaçlandılar, idam edildiler, mallarına el konuldu, yıkıcı vergiler ödemek zorunda bırakıldılar, ticaretten men edildiler ve bazen de vaftiz mahalline zorla sürüklendiler. Birçoğu Hıristiyanlığı kabul etmek zorunda kalmalarına rağmen Yahudi uygulamalarını gizlice sürdürmeye devam ediyorlardı. Dini görevlerini gizlice sürdürmek isteyenlerse ölümle cezalandırılmıştır. Batı Avrupa’daki bazı Yahudiler ise resmi kararlar veya gayrı resmi baskılar yoluyla tecrit edilmiş, gettolarda yaşamaya zorlanmışlardır.

Yöneticiler Hıristiyan olduğu ve dini yayma görevini üslendikleri için Hıristiyan halk üzerinde psikolojik savaşlarını kazanmışlardır. Onuncu yüzyılın sonlarından itibaren bu din baskısı iyice şiddetlenmiş ve insan hayatının dahi hiç önemi kalmamıştır.

Gizli Yahudi’yi ırksal bazda değil dini bazda ayırmak için tecrit ve ayrım kararı alındı. Bu süreç 1.Haçlı Seferinde Torqueamada’nın önderliğindeki İspanyol Engisizyonu ve Portekiz engizisyonundan Ukrayna Kazakların gerçekleştirdiği katliamlara, Rus çarları tarafından desteklenen pogromlara kadar uzanmıştır ve tabi Yahudilerin yerleşmiş oldukları İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer ülkelerden kovulmaları da bunların içine girmiştir.

Engizisyon mahkemeleri Hıristiyanlığa, tanrının kurallarına, skolâstik düşünceye, Katolik mezhebine karşı olanları yargılayıp, korkunç işkencelerle öldürüp, diğer insanlara da başkaldırmamaları için ibret olması amacıyla kurulmuş, insanlığın ve en başta Hıristiyanlık tarihinin kara lekelerinden biridir.

Onca yapılan işkencelere rağmen bu da sonuç vermeyince 31 Mart 1492’de Elhamra sarayında imzalanarak ilan edilen ve İspanya’da yaşayan Yahudilerin kovulması kararını gerekçeleriyle birlikte ifade eden bu belgeyi Kastilya Kraliçesi İzabel ile Aragon Kralı 2.Ferdinand imzaladı. Bu kararnameye göre Yahudi dinine mensup olan ya da kökenleri bu dine inanmış halka dayanan herkes İspanyayı terk edecek ve yanına altın para vb. ziynet eşyası almayacaktı. Ülkeyi terk etmeyenin de idam edileceği belirtilmiştir. Kraliçeyi ve kocası Ferdinand’ı kilisenin ve Hıristiyan dininin görkemi için Yahudileri kovmaları gerektiğine ikna eden Torqueamada, Yahudilere işlerini yoluna koyarak ülkeyi terk etmeleri için tam dört ay vermiştir. Elhamra kararnamesine bakıldığında ferman yalnızca Yahudileri kapsamakta, Müslümanlar anılmamaktadır. Buna karşın kararname ilan edildikten sonra Yahudilerle beraber İslam topluluğu içinden de İspanya’yı terk edenler olduğu bilinmektedir. Örneğin Osmanlı’ya göç eden kısım içerisinde Müslüman Arapların da bulunduğu bilinmektedir.

1492’de İspanya engizisyonu ardından yaklaşık 200.000 Sefarad Yahudisi İspanyol krallığı ve Katolik kilisesi tarafından ülkeden kovulmuştu. Bunların büyük çoğunluğu Osmanlı imparatorluğu, Hollanda ve Kuzey Afrika’ya kaçarken bir bölümü güney Avrupa ve Ortadoğu’ya göç ettiler. Yahudiler Ortaçağ ve aydınlanma dönemi Avrupası’nda pek çok defa yaşadıkları topraklardan kovulmuşlardır. 1290’da İngiltere’den, 1396’da Fransa’dan, 1421’de ise binlercesi Avusturya’dan kovulmuş, bu Yahudilerin büyük kısmı doğu Avrupa’ya özelliklede Polonya’ya yerleşmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu´na Gelişleri

1492’de göç olmadan Osmanlıda az sayıda Yahudi bulunuyordu. Hatta Roma yönetimi altındaki pek çok Yahudi fırsat buldukça Trakya’ya, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarına göç ediyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu Yahudiler için her zaman güvenle sığınabilecekleri bir ülkeydi. Osmanlı idarecilerin İslam ahlakı ile hareket ediyor olmaları onların farklı millet ve dinlerden insanlara karşı hep hoşgörü ve anlayış ile yaklaşmalarını sağlamış, bu anlayıştan en çok fayda gören toplumlardan biri ise dönemin Avrupası’nda büyük sıkıntı ve zulümlerle karşılaşan Yahudiler olmuştur.

Yahudilerin, Osmanlı´daki bu iyi durumu, Avrupa´daki soydaşlarının gözünden kaçmıyordu. 1430´da Osmanlı´ya yerleşen Haham İzak Sarfati, Osmanlı ve Orta Avrupa´nın değişik yerlerinde yaşayan Aşkenaz cemaatlerinin lideriydi. Sarfati, Avrupa´daki soydaşlarına Osmanlı´ya göç etmelerini önerirken Kudüs ve İsrail´e giden yolun Osmanlı´dan geçtiğini vurguluyordu.

O dönemde Haçlıların kışkırttığı kardeşi cem sultanla saltanat kavgası yaşayan bir taraftan da şah İsmail’in başındaki Şii, İran ve Mısır Memlüklüleri tarafından sıkıştırılan Fatih’in oğlu 2. Beyazıt bu iç ve dış meşgale ve endişelerle Endülüs Müslümanlarına yardım edememiş ama ispanyadan kovulan Yahudilerin önemi bir kısmını ülkesine kabul etmiştir. Bu dönemde göçmenlere kucak açan Osmanlı Sultanı 2.Beyazıt, eyalet yöneticilerine bir emir yayınlamıştır:

“İspanya Yahudilerini geri çevirmek şöyle dursun tam bir içtenlikle karşılanmalarını, aksine hareket ederek göçmenlere kötü muamele yapacakların veya en ufak bir zarara sebebiyet vereceklerin ölümle cezalandırılacaklarını.”

Piri Reis´in amcası Kemal Reis´in kumandasındaki Osmanlı kadırgalarıyla gelen göçmenler başta İstanbul, Edirne ve Selanik olmak üzere, İzmir, Manisa, Bursa, Gelibolu, Amasya, Patros, Korfu, Larissa ve Manastır´a yerleştiler. İstanbul o dönemde 30.000 nüfus ve 44 sinagoguyla Avrupa’nın en büyük Yahudi yerleşim yeri olmuştur.

Mal varlıklarının çoğunu İspanya’da bırakan, yanlarına almış oldukları malları da İtalya’da uğradıkları limanlarda soyulan Safarad Yahudileri Osmanlı topraklarına elleri boş gelmelerine rağmen Osmanlı devletinin kendilerine sağlamış olduğu imkânlarla kısa zamanda durumlarını düzelttiler. Bunların bazıları ticari alanda ilerlerken bazıları da devlet kademelerinde önemli mevkilere geldiler. İspanya´da devlet görevinde bulunanlar, Osmanlı imparatorluğunda saraya çıkarıldı. Başta dış ilişkiler ve maliye olmak üzere çeşitli konularda görev edindiler. 1493´te Osmanlı´ya ilk matbaayı getiren Yahudiler ayrıca barut imali ve top dökümü konularında uzmanlaşmış olduklarından Osmanlı ordularını bu silahlarla donattılar.

Osmanlı imparatorluğu sadece engizisyondan kaçan Yahudilere değil Orta ve Doğu Avrupa Yahudilerine de kucak açmıştır. 1497-1498´de Portekiz´den göç edenlerin çoğu, İspanyol asıllı dindaşları gibi huzuru Osmanlı topraklarına sığınmakta bulmuşlardır.

Sonuç

Osmanlıların Yahudileri kabul etmesi bir hoşgörü örneği olmakla birlikte aynı zamanda gelişen bu imparatorluğun Yahudi toplumuna ihtiyacı vardı diyebiliriz.

Sürgün ile ilgili bir rastlantıdan da söz etmeden bitirmek olmaz. İspanyadan son çıkış tarihi olan 2 Ağustos’un Yahudilerin matem ve oruç günü olarak kabul ettikleri Tişe Be Av’ın 9’una denk gelmesiydi. Teşa Be Av Yahudiler için kutsal sayılan Kudüs’teki Bet Ha Miktaş’ın M.Ö 587 ile M.S 70 deki yıkılışının tarihiydi. Bu tarih Yahudilerin tarihteki sürgünlerine denk gelen tarihti.

Sürgünden dönen Yahudiler tarihin altında yatan gerçek amacı kavrayacak sadece kurtuluş için değil sürgünün sıkıntıları için bile şükran duyguları taşıyacaklardı. Zira çekilen acıların, kurtuluş ve manevi saadetine giden olaylar zincirinin bir parçası olduğunu anlayacaklardır. Yani Kudüs ve İsrail’e giden yol Osmanlıdan geçiyor. Bundandır ki Avrupa’dan sürgünleri İsrailliler için önemli adımdır.

Sonuç olarak Avrupa tarihine bakıldığında sistematik bir Yahudi düşmanlığı olduğu ve bu kıtada istenmeyen Yahudilerin zamanla kendi devletlerini kurmayı amaçlayan siyasi Siyonizm bilincini gerçekleştirdikleri ve yine Avrupa yardımıyla 1948 yılında bağımsız bir devlet olarak İsrail’i kurduklarını görüyoruz.

Tuğba ATABAY

Bu yazı ilk olarak tuyam.org sitesinde yayınlanmıştır.

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER