Suriye Ulusal Diyalog Kongresinin Ardından
29-30 Ocak 2018 tarihinde bin 393 delege ve 50 gözlemcinin katılımıyla Rusya’nın Soçi kentinde yapılan Suriye Ulusal Diyalog Kongresinde nihai amaç Suriye’de siyasi barış sürecini başlatabilmekti. Kongrenin başlangıcında bazı krizler yaşandığını söylemeliyiz. Türkiye aktarmalı Soçi’ye giden İdlib merkezli muhalifler Soçi Kongresinin barış kuşu, zeytin dalı ve Esed rejimi bayrağı içeren resmi armasında Esed bayrağının olmasına tepki göstererek Soçi Havaalanında bir süre protesto ettiler. Bayrak krizi istedikleri gibi çözülmeyince de kongreye katılmadan Ankara’ya döndüler. Bu muhalif grubu Türkiye’nin temsil ettiği duyuruldu. Bu heyet ayrıca eski Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Ahmet Toma’nın Rusya’nın Suriye’deki bombardımanları durdurması ve verilen sözlerin tutulmaması nedeniyle kongreden çekildiklerini açıklamasıyla gündem oldu.
Bazı muhaliflerin kongre salonuna Suriye devrim bayrağıyla girmeye çalışması da Ruslar tarafından engellendi. Hatta kongrede açılış konuşması yapan Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un sözü “Uçaklarınız bizi bombalıyor” bağrışmalarıyla engellenmeye çalışıldı. Esed rejimi yandaşları ise “O uçaklar teröristleri bombalıyor. Rus uçakları Suriye Ordusu’nu destekliyor” sözleriyle karşılık verdiler. Bu krizlere ek olarak Rusya-Türkiye arasında da terör örgütlerinden İskenderun Sancağını Özgürleştirme Örgütü lideri Mihraç Ural’ın (Ali Kayalı veya Ali Keyyali olarak da biliniyor) Soçi’ye sahte isimle gelip kongreye katılma girişimi sorun oluşturdu. Türkiye heyetinin Ural’ın teröristler listesinde olduğu ve arandığı gerekçesiyle şikâyet etmesiyle kongrenin açılışı uzadı diyebiliriz. Tüm bu krizler kongrenin siyasi barış sürecine başlangıç oluşturabilecek adımları atmasına engel olamadı.
Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sonrası yayınlanan bildirge ile merakla beklenen atılacak adımlar da belirlenmiş oldu. Bildirgenin en önemli sonucu Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yapılan vurguydu. Bunun dışında özet olarak Anayasa komitesinin oluşturulması, Suriye Ordusu’nun kurulması, Suriye sınırlarının korunması, yabancı güçlerle ve terörizmle mücadele, din yahut etnik kimlik farkı gözetmeden bütün Suriyelilerin eşit olduğu, laiklik vurgusu, Suriye halkını kendi geleceğine seçimle karar vereceği yer aldı. Bu vurgular içerisinde en önemlisi belki de anayasa komitesi kurulması kararıydı. Çünkü bildiride geçen vurguların hepsi anayasa komitesinin yapacağı çalışmalarla güvence altına alınıyordu. Anayasa komitesinin oluşumunda geniş temsilli muhalefet delegasyonunun da katılımıyla oluşacak komitenin anayasal reform taslağı hazırlamak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda çalışmasına karar verildi.
Dikkat çekici bir unsur ise nihai anlaşmanın BM gözetimindeki Cenevre sürecinde yapılacağı vurgusuydu. Bu haliyle 3 garantör ülke BM’nin Cenevre’de oluşturduğu resmi çözüm süreciyle birlikte hareket etme isteklerini duyurmuş oldular. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandır Lavrentyev’in de belirttiği gibi Soçi’den çıkan sonuçların BM gözetimindeki Cenevre sürecini canlandırması için kullanılmak istediği açıkça görülüyor. 3 garantör ülke 150 kişiden oluşan aday listesini BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’ya sunacaklar. De Mistura ise kendi belirleyeceği delegelerin de katılımıyla 45-50 kişilik bir çalışma ekibi belirleyecek. Bu ekipte Rusya-Türkiye ve İran’dan eşit sayıda üye olacak. Cenevre süreci şimdiye kadar bir başarı elde edemedi. Soçi Kongresinin Cenevre’ye bir şans verdiğini söylemeliyiz. Fakat ABD, Suudi Arabistan destekli Suriye Müzakere heyetinin bu kongreye katılmadığını düşündüğümüzde Cenevre’ye dâhil olduklarında anayasa hazırlanırken Esed’li veya Esed’siz çözüm ısrarının krize neden olabileceğini öngörebiliriz. Zaten Türkiye-Rusya ve İran, Cenevre’de bir kriz yahut çözümsüzlük halinde Soçi-2 adıyla Şubat ayının sonunda bu kongrenin ikinci turunun düzenleneceğini de duyurdular.
Türkiye’yi Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal’ın temsil ettiği heyetin oldukça hızlı bir diplomatik girişim yürüttüğünü söylemeliyiz. Krizlerin çözümünde oldukça başarılı oldular. Türkiye, Suriye’de siyasi süreci başlatmak için atılan tüm adımların BM’nin gözetiminde meşru ve şeffaf bir şekilde atılmasını ve seçimlere hazırlanılmasını özellikle vurguladı.
ABD’nin Cenevre Süreci üzerinden gidilmesini istediği ve Soçi’de muhaliflerin olmamasından memnuniyet duyduğunu söyleyebiliriz. Çünkü daha kongre toplanmadan ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’ün alternatif çözüm üzerine çalıştıkları konusunda bilgiler servis edildi. Bu haliyle ABD’nin Suriye’de kısa vadede siyasi bir çözümü tercih etmediği görülüyor. Çünkü siyasi bir çözüm demek ABD’nin Suriye’deki varlığını da tartışmalı hale getiriyor. ABD’nin bu varlığı hukuki hale getirmek için PYD ile işbirliği yaptığı ve Suriye’de federasyonu içeren bir çözümde ısrar ettiği biliniyor. ABD’nin belki de Suriye’de İsrail’in güvenliğini garanti eden bir durumu görmeden ayrılmayacağı bilinen bir gerçek haline geldi. Zaten Soçi kongresi sırasında İran destekli grupların Lübnan’da füze yaptıkları haberinin duyurulması da ABD’nin İran vurgusunun bir belirtisidir.
Bu kongrenin en önemli vurgusu ise Esed’li Esed’siz çözümü dile getirenlere karşı “Suriye’nin geleceğine yine Suriye halkı karar verecektir.” ibaresidir.
Türkiye ve Rusya’nın işbirliği vizyonu her iki ülkeyi de bölgede daha güçlü hale getirmektedir. İki ülke arasında her ne kadar her konuda bir uzlaşı olmasa da birbirlerinin menfaatlerine özen gösteren bir politika yürütmeleri ABD karşısında avantaj elde etmelerine neden olmaktadır. ABD bu haliyle Rusya’yı cezalandırmak için akıllı yaptırımların seviyesini de artırmaktadır. Gelecek günler Afrin operasyonu sonrasında yeni strateji ve işbirliklerine de imkân verebilecek ihtimalleri içeriyor.
Prof. Dr. Salih Yılmaz, RUSEN Başkanı
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.