KARS’IN SÜT KOKAN İNSANLARI “MALAKANLAR“

14 Ocak 2018, 00:20

 

Kars, son günlerin çok özgün bir gezi rotası. Ankara’dan kalkan Doğu Expres Treni hep kapalı gişe satıyor. Yapılan ek tren seferleri bile,anında doluyor. Kars’ta gezilecek ve görülecek çok yer var.

Doğunun serhat şehri olan Kars, 93 Harbi sonrası, kırk yıl Rusya’nın egemenliğinde kalmış olması nedeniyle,üzerinde Ruslara ait birçok etnik mimari ve kültürel motif barındırıyor. Tüm yolların kesişme noktasında bulunan, Kars Ani harabelerinin bulunduğu bölgeye Türklerin, 1071 Malazgirt Savaşından tam yedi sene önce geldiği ve yerleştikleri düşünülüyor.

 

 

Özel şehir planlamasına sahip olan taş binalarla kaplı Kars sokaklarında yürümek, soğuk savaş dönemine ait bir ülkede bulunma hissi uyandırıyor. Bembeyaz karlara bürünmesi ise Kars şehrine ayrı yakışıyor. Fotoğrafçı gezginler ve sinemacılar için adeta bir DOKTOR JİVAGO filmi atmosferi.

II. Abdülhamit döneminde, 1877 – 1878 yılları arasında Osmanlı ve Rus Çarlığı arasında gerçekleşen 93 Harbi sonrası Kars, savaş tazminatı olarak Ruslara teslim edilir ve bir daha buradan ayrılmamak niyetiyle yerleşilir. Fakat,1915 Çarlık rüyasının Bolşevikler tarafından yıkılmasıyla, arkalarında çok özel bir Rus kabilesini bırakarak Kars’ı terk etmek zorunda kalırlar.

MALAKANLAR…

MALAKANLAR, Rus Çarı Deli Petro’nun uygulamalarına karşı çıkarak, dinsel bir hareket ve yaşam tarzı olan Molokanizm‘i hayat felsefesi olarak kabul eden insanlardır.
Malakanlar, bir Ortodoks Hristiyan topluluk ve daima egemen bir güç olan kilise ile çatışmışlar, yönetimde çok etkili olan Rus Ortodoks kilisesi için hep bir çıbanbaşı olmuşladır. Bu nedenle, 93 Harbi sonrası Kars’a yerleşen Rus Çarlık Hanedanlığı, onlara göre baş ağrısı olan bu topluluğu, Rusya’dan Kars’a sürmüş; hem onlardan kurtulmuş, hem de Kars’ta kalıcı bir koloni oluşturmuştur.

 

 

 

Malakan, Rusça MOLOKAN yani ‘’SÜT İÇENLER’’ anlamına geliyordu. Ortodoks Kilisesi’ne göre dindar Ruslar haftada sadece iki kez süt içmeliydi, fakat asi Malakan tarikatı, her gün süt içiyordu. Hristiyanlığın sembolü olan HAÇ’ı kullanmıyorlardı. Dini törenlerinde papaz veya rahip istemiyor, kiliseye gitmiyor, bunun yerine temiz ve tek odalı evlerinde toplanıp kadınlı erkekli ibadet etmeyi tercih ediyorlardı.

Savaş karşıtı olmaları nedeniyle, Rus ordusuna dâhil olmayarak, ellerindeki tüm kalan silahlarını toplu bir tören ile yakmışlardı. Tüm bu nedenlerden dolayı, kilisenin tüm şimşeklerini üzerine çekerek AFOROZ edildiler. Kars’ın ele geçirilmesini fırsat bilen Rus hükümeti, yaklaşık on beş bin Malakanı ana topraklarından sürerler. Günlerce süren yolculuk sonrası Kars’a varan Malakanlar, dere kenarlarında kendi köylerini kurarak, yeni vatanlarına ve yerli halka çok hızla uyum sağlayıp tarım yaparak geçimlerini sağlamaya başladılar.

 

 

Tarihin en tanınmış Malakanı, ‘’Savaş ve Barış’’ın yazarı TOLSTOY’dur. Zengin bir aileden gelen ve halkının mücadelesine her daim destek olan yazar, kitaplarından kazandığı tüm geliri, göçe zorlanan bu insanlara destek olmak için çekinmeden harcadı.

 

 

Karslılar, yeni gelen bu insanları hep çok sevdi. Farklı din ve ırktan olmalarını hiç önemsemediler. Yardımsever, akıllı insanlardı. Dere kenarına su değirmenleri kurup un öğüttüler, kaz yetiştirdiler. İleri yöntem tarım ve hayvancılık uygulamalarına geçtiler. Sabanda öküz yerine at kullanıp süt kalitesini arttırarak Çeçil Peynirini ürettiler. Bugün bile kullanılan, onlara ait birçok tarımsal yenilik, bölgenin kaderini değiştirmiştir.

 

Yardımsever olmalarına karşın, kendilerine dönük insanlardı. Din farklılıkları nedeniyle, Müslümanlarla birebirinden kız alma verip olayı pek yaşanmadı.
Malakanlar kilise inşa etmediler, evlerinde ibadet ettiler. Dini bayramlarını kutlarken, Müslüman bayram ve geleneklilerine saygılı oldular. Müslüman halk da onlarınkine… 1915’de Ruslar Kars’ı terk edince, tüm Malakanlar bölgede kalarak, Osmanlı kimliğine tabii oldular. Dinlerine sahip çıktıkları gibi, savaş karşıtı toplum olmak en büyük kırımızı çizgileriydi. Bu nedenle, 1921’de Türk ordusunun kurutuluş mücadelesi için düzenli ordu kurma girişimcilerine başlamasıyla istemeyerek de olsa Kars’ı terk etmeye karar verdiler. Bir kısım, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Yeni Zelanda’ya göç ettiler. Geri kalanlar için yalnızlık ve fakirleşme dönemi 1961’e kadar sürdü. Onlar da ekonomik sebeplerden dolayı Rusya’ya göç etmek zorunda kaldılar. Bir süre sonra oraya adapte olamayarak tekrar dönmek isteseler de, Rus Hükümeti pasaportlarına el koyarak dönmeleri engellendi. Bugün dünyanın farklı yerlerinde Malakanlar yaşıyor. Kars’ta ise 5 aile kalmış diyorlar. Müslümanlarla evlenip din değiştiren de olmuş ,ismi Sara veya İvan olarak Müslüman eşiyle yaşantısını gayet güzel sürdüren de…

 

Ama şu bir gerçek, toplumsal nedenlerden dolayı göç etmeye zorlanan bu asil insanlar, Kars’a hem ekonomik, hem de kültürel anlamda damgasını vurmuş görünüyor. Bugün, Arpaçay ve İncesu köylerinde bulunan Malakan mezarlıkları dışında, dere kenarında atıl durumda bulunan bir kaç un değirmeni ve taş ev, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınmış bulunuyor. Elde kalan kültürel Malakan mirasının, Kars turizmine büyük yarar sağlayacağını ve ivedikle bir Malakan müzesi açılması gerektiğini düşünüyorum. Yılda bir kez de,’’Malakan Kültür ve Sanat’’ festivali düzenleyerek, dünyanın birçok yerinde yaşayan Malakanları Kars’a davet edip unutulmuş bu kültürel hayatın canlandırılması gerektiğine inanıyorum.

 

Malakanları daha iyi tanımak isteyen okuyuculara, Tarık Akan ve Şerif Sezer‘in baş rollerinde oynadığı, 2009 yapımı DELİ DELİ OLMA adlı sinema filmini izlemelerini öneririm. Kars’ta yaşayan Malakanların son temsilcisi olan MİŞKA karakterinin zor ve yalnız hayatını anlatan, oldukça etkileyici bir film. Filmde, piyano çalan Malakan karakter Mişka ile doğuştan müzik yeteneği olan Müslüman köylü kızı küçük Alma arasındaki duygusal bağ inanılmaz güzel anlatılmış. Mişka’nın, piyano ile beraber çalıp söylediği ‘Bir Sarmaşık Olsaydım ‘ adlı Malakan şarkısının sözleriyle makalemi bitiyorum. Faklı kültürler ve dinler, Anadolu’nun zenginliği ve solan renkleridir.
Hep yaşatmak dileğiyle…

 

 

Bir sarmaşık olsaydım, sıkıca tutulsaydım bir yere,
Sökülüp atılmasaydım, köklerimi salsaydım derinlere.
Bir sarmaşık olsaydım, dolasaydım gövdemi döne döne,
Günlerce aynı yerde kalsaydım, hareketsizlikten uyusaydım.

Bense ayrık otuyum, her çıktığı yerden sökülen,
Sarmaşık olmak isteyip de, basit bir ot bilinen
Bir ayrık otuyum, kökü olmayan, sevilmeyen
Sarmaşık olmaya özenen, öylece bir ot işte…

 

KEMAL ŞENDİKİCİ-
Profesyonel Turist Rehberi- Fotoğraf Sanatçısı

 

 

YENİ HABERLER

YORUMLAR

Henüz hiç yorum yapılmamış.

YENİ HABERLER