Türk-Rus Çalıştayı/Sempozyumu sonuç bildirgesi açıklandı
Türkiye ve Rusya’nın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği: Turizm ve Ticarette İkili İlişkilerin Sürekliliği Çalıştayı/Sempozyumu Sonuç Bildirgesi
Alanya’da Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun teşviki ile Alanya Alaeddin Keykubat Üniversitesi, Alanya Rus Kültür Derneği, Ankara Rusya Araştırmaları Enstitüsü (RUSEN), Alanya Sanayi ve Ticaret Odasını katkılarıyla 1-3 Kasım 2017 tarihlerinde Türkiye ve Rusya’nın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği:Turizm ve Ticarette İkili İlişkilerin Sürekliliği Çalıştayı düzenlenmiştir.
İlgili çalıştayımıza Türkiye’den ve Rusya’dan 30 (otuz) katılımcı iştirak etmiştir. Bu katılımcılardan on biri Türkiye’dendir. Çalıştayda turizm başta olmak üzere ekonomi, kültür, hukuk, edebiyat, tarih, uluslararası ilişkiler vd. alanlarda bildiriler sunulmuş ve ikili işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla fikirler tartışılmıştır. Türk-Rus tarafının karşılıklı işbirliğinin artırılması için şu öneriler sunulmaktadır:
- İki ülke arasındaki ticaret, turizm, enerji konularında işbirliği devam ettirilmelidir. Bu işbirliğini artırıcı somut projeler, Türk Akımı, ticaretin serbestleştirilmesi, karşılıklı ve doğrudan somut projeler halinde desteklenmelidir. Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret hacimsel ve dengesel olarak üçüncü tarafların değil her iki ülkenin belirlediği parametrelerle yürütülmelidir. Bu doğrultuda Dolar yerine olabildiğine Ruble ve Türk Lirası kullanımı teşvik edilmelidir. Türk Akımı projesi sadece Türkiye ve Rusya arasındaki gaz akışı değil Avrupa gaz piyasasını da hedefleyen bir boyutta tartışılmalıdır. Türkiye’nin sanayileşmesine tarihte katkı veren SSCB örneğinden hareketle Rusya’dan nükleer teknoloji başta olmak üzere çeşitli yüksek teknoloji alanlarında işbirliği devam etmelidir. Bu işbirliğinin boyutu aynı zamanda savunma sanayini de kapsamalıdır. Bu çerçevede S400’lerin doğrudan alımı veya ortak üretimi iki ülke ilişkilerine olumlu katkı sağlayacaktır. Uluslararası sistemde büyük siyasi değişimler yaşanmaktadır. SSCB’nin dağılmasından sonra oluşan tek kutuplu dünya düzeni artık sona ermektedir. Geçmişin bittiği ve geleceğin henüz belirlenmediği geçiş sürecinde Türkiye ve Rusya geliştirdikleri doğrudan diyalog ve ortak çıkar tanımlamalarıyla gelecekteki süreci etkileme imkânına sahiptir. Bu nedenle bu tarz tematik çalıştay ve işbirliği programlarının politika yapım sürecinde roller üstlenmesi sağlanmalıdır.
- Türkiye-Rusya turizm işbirliği 2017’nin ilk dokuz ayında Türkiye’nin 3.2 milyon Rus turist ağırlama kapasitesine çıkmıştır. Türk turizmi, sahil turizminden kurtarıp kültür, kongre ve sağlık turizmine biçiminde çeşitlendirilmelidir. Rus turistlerin seyahat sigortası sorunu Türkiye’ye gelmeden çözülmelidir. Ayrıca Rusya’da Charter düzeninin olmaması turist taşımacılığını zorlaştırmaktadır. Bu konuya çözüm getirilmelidir. Türkiye’de, Rus turistlerin yoğun olarak geldiği bölgeler, tarihi, kültürel ve müzelerin yerleri Rusça kitaplarla desteklenmeli ve tur operatörlerine deniz turizmi dışındaki bu alternatiflerin Rus turistlerine anlatılması sağlanmalıdır. Rusya’da Moskova ve Petersburg dışında doğa ve kültürel turizm destinasyonları, paket turları haline getirilmelidir. Türkiye’de turizmde çalışan personelin Rusçanın kullanımı, Rus turistlerin kültürel değerleri ve hassasiyetleri konusunda hizmet için eğitimden geçirilmesi sağlanmalıdır.
- Rusça ve Türkçe öğrenimi konusunda karşılıklı işbirliği sağlanarak ortak kitapların yazılması faydalı olacaktır. Bu konuda uzman üniversite ve STK’lar ile işbirliği yapılabilir.
- Türk-Rus işbirliğinin ekonomi ve turizm dışında daha sağlam temellere oturtulması için gerekli olan uzman ihtiyacını gidermek amacıyla Türkiye’de bir Rus üniversitesi, Rusya’da bir Türk üniversitesi kurulması uygun olabilir.
- 2019 senesinin Türk-Rus yılı olarak kutlanacağı göz önüne alındığında ortak faaliyetler çizelgesinin oluşturulması, Rus ve Türklere birbirlerini anlatan kültür, kim kimdir?, kim nerde yaşar? vb. kitapların yazımı ilişkilerin gelişmesi açısından önemledir. Rus turistlerin otellerinde okuyabilecekleri Türkçe-Rusça dergi yapımı ve dağıtımı ihtiyaçtır. Rus kültüründe Türkiye ve Türkler, Türk kültünden Rusya ve Ruslar kavramlarının ele alan çalışmaların yapılması ve yazılmasına destek verilmelidir.
- Rus Turistlerin yoğun olarak yaşadıkları Alanya ve Antalya gibi bölgelerdeki üniversiteler bünyesinde iki ülke ilişkilerini geliştirici merkez ve enstitüler oluşturulmalı, bu kurumların Moskova ve Petersburg merkezli üniversitelerle işbirliği anlaşması teşvik edilmelidir.
- 2015 uçak krizinden sonra iki ülke arasındaki Türk ve Rus basın kuruluşları arasındaki anlaşmalar iptal edilmiştir. TV’ler arasında ortak program kullanımı sağlanarak Rus turistlerin yoğun olarak geldiği bölgelerden Rus işbirliğini artırıcı haberler yapılması önemlidir. Bu sayede iki toplum birbirlerinden güncel haberler alarak iletişimi kolaylaştıracaktır.
Türk ve Rus tarafı genel olarak işbirliğinin kolaylaştırıcı bir şehir olma özelliği olan Alanya’da böyle bir çalıştay gerçekleştirmekten mutluluk duymaktadır. Bu çalıştayın geleneksel hale getirilmesini bildirir, yukarıda anlatmış olduğumuz konuları ilgilerinize ve kamuoyunun bilgisine sunarız.
Düzenleme Komitesi
Çalıştay/Sempozyum Konuları
Turizm ve Ticarette İkili İlişkilerin Sürekliliği
1 Kasım 2017 (Çarşamba)
09:30 – 10:00 Kayıt (İşletme Fakültesi Konferans Salonu)
10:00 – 11.40 Açılış
11:40 – 12:00 Açılış Konuşmacısı
Prof. Dr.Yermoloviç Gennadiy Pavloviç
Havacılık Malzeme Mühendisliği Devlet Üniversitesi
‘Referandum ve Halkoylaması: Uluslararası-Hukuk Yönünden Rusya ve Türkiye İçin Önemi’
12:00 – 12:30 İkram
12:30 – 14:00 Öğle Arası
14:00 – 15:50 1. Oturum (İşletme Fakültesi Konferans Salonu)
Türkiye ve Rusya Arasındaki İlişkilerin Yasal Düzenlemesi, İşbirliği Yolları
Prof. Dr. Salih Yılmaz
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı
‘Rusya-Türkiye İşbirliğinde Yeni Model: Avrasya Kimliği’
Golenоk Svetlana Gennadiyevna
Petrozavodsk Devlet Üniversitesi
‘Rusya ve Türkiye İşbirliğinin Uluslararası Hukuk Yolları’
Rafet Aslantaş
ANKA Enstitüsü
‘Suriye Özelinde Türk-Rus İlişkileri’
Doç.Dr. Krasikova Lyudmila Aleksandrovna
Rus Devlet Adalet Üniversitesi
‘Rusya ve Türkiye Turistik İşbirliğinde Tüketici Haklarının Korunması ve Adli Uygulama Analizi’
Doç. Dr. Skurtu İrina
Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanlığı Kamu Hizmetleri Üniversitesi
‘Rusya ile Türkiye Arasındaki Hukuki Yardımlaşma’
15:50 – 16:10 Kahve Molası
16:10 – 18:00 2. Oturum (İşletme Fakültesi Konferans Salonu)
Doç. Dr. Krılova İnga Valeriyevna
Sankt-Petersburg Sendikalar Üniversitesi
‘Türkiye’deki Rus Okullarının Hukuki Statüsü’
Prof. Dr. Gromova Olga Nikolayevna
Petersburg Beşeri Bilimler Sendika Üniversitesi
‘Uluslararası Kongrelerde Rusya-Türkiye İşbirliği’
Geçmişten Bugüne Avrasya’nın ve Rusya’nın Tarihi ve Kültürü
Prof. Dr. Şilova Natalya Leonidovna
Petrozavodsk Devlet Üniversitesi
‘İstanbul Başımı Döndürüyor – Rus Yazar Konstantin Paustovsiy’nin Türkiye’si’
Doç. Dr. Nilova Anna Yuryevna
Petrozavodsk Devlet Üniversitesi
‘Puşkin ve Lermontov’un Eserlerinde Türk Kültürü’
Ponomaryov Andrey Valeryevıç
Soljenitsin Rus Dili ve Eğitim Dernegi, İzmir
‘İnançlar ve Sivil Muhalefeti Aşma: Ekim Devriminin Anısına Yüzyıllık Dersler’
Savinkina Tatyana İvanovna
Petrozavodsk Devlet Üniversitesi
‘Rusya ve Türkiye’deki Müzelerin Turizmde Kullanımı’
2 Kasım 2017 (Perşembe)
09:00 – 10:30 3. Oturum (İşletme Fakültesi Konferans Salonu)
Burcu Aşkın
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
‘Avrasya’da Yükselen Dostluk Köprüsü’
Pustovoyt Yuliya Vladimirovna
D.S.Lihaçev Kültür ve Doğa Mirası Rus Bilim-Araştırma Enstitüsü (Moskova)
‘Rusya-Türkiye Kültürel İşbirliğinde Rus Etiğin Bizans Temelleri’
Dr. Volkan Özdemir
Ortadoğu Teknik Üniversitesi
‘Değişen Dünya Düzeninde Türk-Rus İlişkilerinin Seyri’
10:30 – 10:50 Kahve Molası
10.50 – 12:30 4. Oturum (İşletme Fakültesi Konferans Salonu)
Türkiye ve Rusya Eğitim Kurumları İşbirliği ve Uzun Vadeli İşbirliğini Geliştirme
Doç. Dr. Nemçinova Tamara Sergeevna
Petersburg Devlet Üniversitesi
‘Rusya ve Türkiye’de Eğitimde İhraç Modellemesinin Karşılaştırmalı Analizi’
Krılov Mihail Ernstoviç
Rusya Başkanlığı Halk Ekonomisi Rus Akademisi, Kuzey-Batı Enstitüsü
‘Rus-Türk İşbirliğinde Güçlü Enstrüman:Rus Dili’
Çernışov Stanislav İvanoviç
Soljenitsin Rus Dili ve Eğitim Dernegi, İzmir
‘Poehali! Programı Nasıl Doğdu? Neden Başarılı Oldu?’
Yrd. Doç. Dr. Serpil Bardakçı Tosun
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
‘Rusya ve Türkiye Arasında Kültürel Değişim’
Nazlı Alimova
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
‘Rusya Türkiye İlişkilerinde Edebiyat Çevirilerinin Rolü’
12:30 – 14:00 Öğle Arası
14:30 – 16:20 5. Oturum (ALTSO Konferans Salonu)
Türkiye ve Rusya Kültürel, Tarihi, Sağlık ve Çevresel Turizminin Etkenleri
Prof. Dr. KirillinaValentina Mihaylovna
Petrozavodsk Devlet Üniversitesi
‘Türkiye’de Kadro Hazırlığı: Zamana Meydan Okuma’
Ali Orkan
Alanya Turistik İşletmeciler Derneği
‘Alanya’nın Rus Turist Potansiyeli’
Kolesnikova Natalya Vladimirovna
Petrozavodsk Devlet Üniversitesi
‘Rusya ve Türkiye’de Kültürel-Bilimsel Turizmin Geliştirilmesi’
Yrd. Doç. Dr. Serpil Kocaman
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
‘Türkiye – Rusya Turizm İlişkilerinin Geliştirilmesi’
Türkiye ve Rusya’nın İş Ortaklıkları ve Yatırımların Sürekliliği
Larçenko Olga Viktorovna
Petrozavodsk Devlet Üniversitesi
‘Rusya-Türkiye İşbirliğinde Ekonominin Hukuki Zeminde Gelişmesinin Yolları’
Yrd. Doç. Dr. Sezin Zengin Farıasmartınez
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi
‘Sayılarla Türkiye-Rusya Ticari İlişkileri’
16:20 – 16:40 Kahve Molası
16:40 – 18:00 6. Oturum (ALTSO Konferans Salonu)
Dr. Toğrul İsmayıl
TOBB Üniversitesi
‘Türkiye-Rusya İlişkilerinin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Perspektifi’
Doç. Dr. Jludova Oksana Aleksandrovna
Sankt-Petersburg Devlet Mimari-İnşaat Üniversitesi
‘İnşaat Sektöründe İşcilik ve Kar Odaklı İşleyiş: Rus-Türk İşbirliği Pratiği’
Prof. Dr. Sencer İmer
Hacettepe Üniversitesi
‘Türkiye’nin Sanayileşmesinde Sovyetler ve Türk-Rus İşbirliği’
TÜRKİYE DAVETLİ KONUŞMACILAR:
Prof. Dr. Salih Yılmaz
Prof. Dr. Sencer İmer
Doç. Dr. Uğur Altuğ
Doç. Dr. Toğrul İsmayıl
Dr. Volkan Özdemir
Dr. Rafet Arslantaş
Prof. Dr. Salih Yılmaz’ın konuşma metni şöyledir:
RUSYA VE TÜRKİYE İLŞKİLERİNDE YENİ MODEL: AVRASYA MEDENİYETİ
Prof. Dr. Salih Yılmaz
Giriş
Avrasya Neresi?
Avrasya coğrafi teriminin anlamı günümüzde aşağı yukarı bir tanıma ulaşmışsa da henüz tam bir uzlaşmaya varılmamıştır. Avrasya, kuzey yarımkürede bulunan, Avrupa ve Asya’yı kapsayan bir kıtadır. Avrasya terimi diğer kıtalardan farklı olarak, jeopolitik bir anlam taşımaktadır. Bu terim Doğu ve Batının coğrafi olarak birleşiminden doğmuştur. Avrasya kelimesi Avrupa ile Asya kelimelerinin birleşiminden, yani “avr” ile “asya” sözcüklerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Avrasya ismi Avrupa ve Asya kıtasının birleştiği ana kıta olarak ifade ediliyor olsa da merkezi Asya’dır. Avrasya, büyük bir alanın adıdır ve uzun siyasi tarihi geçmişe sahiptir. Avrasya, sadece Rusya, Orta Asya ve Kafkasları içine alan bir toprak parçası değildir. Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan bölgeyi de kapsamaktadır. Günümüzde birçok kişi tarafından Avrasya’nın tanımı yapılırken sosyal, siyasal, ekonomik ve askeri bakış açısı etkin rol üstlenmiştir.
Avrasya terimi Sovyetler Birliği Döneminde tamamen jeopolitik kavrama bürünmüştür.[1] Bu dönemde Avrasya kavramı bütün Avrupa ve Asya kıtasını yani dünyanın ana karasını ifade etmek için kullanılmaya başlamıştır. Avrasya’yı tanımlarken Viyana’dan başlayarak Avrupa’nın doğusu ile Balkanlar, Karadeniz, Kafkasya, Anadolu, Orta Asya bu coğrafya içerisinde sayılmıştır. Avrasya terimi ile Avrupa ve Asya kıtalarının kesiştiği büyük alan kastedilmiştir.
Avrasyacılık Fikri Nedir?
Avrasyacılık, küreselleşmenin karşısında yeni alternatifler aramaktadır. Avrasyacılar, küreselleşmeyi çok yeni bir gelişme olarak değerlendirerek onu bugünkü dünya sorunlarının kaynağı gibi nitelendirmekte ve olumsuz görmektedir. Diğer bir deyişle Avrasyacılık, antiglobalizmin veya alternatif globalizmin temsilcisidir.
Rusya’da Avrasyacılığın tarihi ve ideolojik temelinde Moğol İmparatorluğu’nun önemi çok büyüktür. Cengiz Han tarafından kurulmuş ve hemen hemen bütün Avrasya kıtasını birleştiren Moğol İmparatorluğu, Rusya’daki Avrasyacılığın devlet modeli olarak değerlendirilmektedir. Avrasya tarihinde Moğolların etkisi ve tüm toplulukları tek çatı altında birleştirmeleri önemlidir.
Avrasyacılık “Batı ile Doğu arasındaki köprü” anlamında bir ideoloji olarak düşünülmemelidir. Bu düşünce üç yüzyıl Altın Orda Devleti içinde yaşamış ve mutasyona uğramış Avrupa medeniyeti felsefesi değildir. Avrasyacılık, Avrupalaştırılmış Asyalıların yani Altavrupalıların da ideolojisi değildir.
Rus bilim insanı Trubetskoy, Avrasyacılık fikrine vurgu yaparken şunları yazmıştır: “Birbirine komşu olan toplumların kültürlerinde her zaman benzer kültür özellikleri vardır. Buna bağlı olarak her kültürün kendi tarihsel sahaları mevcuttur. Örneğin Asya’da Müslümanların, Hintlilerin, Çinlilerin, Pasifik Okyanusu çevresindeki milletlerin, Bozkır toplumlarının vb. kültürler bulunmaktadır. Bu kültürlerin sınırlarını çizmek oldukça zordur. Hatta kendi içerisinde bile ara kültürler oluşturmuşlardır. Toplumlar bu kültürleri kendinden de bir şeyler katıp kendine özgü biçimde şekillendirmektedirler. Sonuçta tıpkı gökkuşağı gibi hem birleşik hem birbiriyle uyumlu hem de farklılıkları barındıran medeniyet sahaları oluşturulmuştur.”[2]
Rusya’da Avrasyacılık Fikri
Rusya, Bizans kültürünü ve tarih felsefesini benimseyerek kendisini “Üçüncü Roma” olarak görmektedir. Bizans’ın doğrudan mirasçısının Rusya olduğu iddia edilmektedir. Türkiye’nin de Osmanlı Devleti’nin devamı olduğunu düşündüğümüzde İkinci Roma medeniyetinin merkezini oluşturduğu ve ciddi bir Bizans mirasçısı olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye ve Rusya, Bizans’ın mirasçısı olmaları hasebiyle birbirine yakın iki toplum ve devlettir.
Rusya’da Avrasyacılar, Rusya’nın ve Rusların uzun yıllardır Avrupa’nın bir parçası olmaya çalışmasına rağmen Avrupa’da mutluluğu bulamadıklarını dillendirmeye başladılar. Tam olarak Avrupalı olamayan Rusya’nın kendi kimliğini kaybedeceğini ileri sürüyorlardı.
Türkiye-Rusya Arasında Ortak Medeniyet Fikrinin Temelleri
Rusya ve Türkiye Avrasyacılığı aslında “Avrasya Medeniyeti” oluşturma konusunda ortak amaçlara sahiptir. Rus Avrasyacılığı, Çarlık Rusya sınırlarına tekabül eden tarihi bölgeyi Avrupa ve Asya’dan ayırarak yeni bir kıtayı tarif etmekte ve Avrasya olarak isimlendirmektedir. Ruslar steplerde etkileşim içinde oldukları kadim Türklerden sadece imparatorluk ruhunu değil, Turanî kültürü ve kanı da tevarüs etmişlerdir. Bu anlamda Avrasyacılık, Rusya’nın medeniyet kimliğini Rus ve gayri-Rus unsurları kuşatarak yeniden ele almanın ve yeni bir ben-idraki inşa etmenin diğer adıdır. 1990’lı yıllardan sonra Rusya’da ortaya çıkan Yeni Avrasyacılar, Avrupa-merkezci medeniyeti eleştirmenin yanı sıra Rusya’nın üç yüz yıllık Batılılaşma serüvenini de ciddi bir kritiğe tabi tutmuşlardır. Her medeniyetin kendi dinamiklerinden beslenerek gelişebileceğini ve sağlıklı bir gelişmenin de ancak gelenekten kopmadan oluşabileceğini savunmuşlardır. Bu düşünceler Sovyetler döneminde tarihçi Lev Gumilev, SSCB’nin çöküşünden sonra ise Aleksandr Panarin, Boris Erasov, Eduard Bagramov, Mihail Titarenko gibi akademisyenler ve Aleksandr Dugin gibi jeopolitikçiler tarafından çeşitli yönleri ile yeniden gündeme getirilmiştir.
Türk Dış Politikasında tarihte Turancılık, Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık ve Atatürkçü Düşünce sitemi dönem dönem etkili olmuştur. Avrasyacılık tüm bu fikirleri kapsayan genel bir düşünce sistemidir. Türkiye’nin teorisini oluşturacağı milli Avrasyacılık politikasında yukarıda yazılı fikir ve düşünceleri savunan herkes kendisine ait duygu, düşünce ve politik tavrı bulabilmelidir. Son dönemde Türkiye’de sıkça dillendirilen “Yeni Osmanlıcılık” anlayışı aslında Türk Avrasyacılığından başkası değildir. Yeni Osmanlıcılık içerisinde Orta Doğu ve Balkanlar daha öncelikli olarak değerlendirilmektedir. Türk Avrasyacılığı Balkanlar, Kafkasya, Rusya, Ukrayna, Doğu Avrupa, Orta Asya, İran, Irak, Suriye ve çevre ülkeleri içerisine almaktadır.
Yeni Türkiye’nin Türk Avrasyacılığı stratejisinde Ankara-Moskova, Ankara-Tahran, Ankara-Brüksel, Ankara-Riyad arası irtibat önemlidir. Bu stratejide Türkiye, Avrupa ile Asya ve Orta Doğu arasındaki merkez ülkedir. Türkiye’nin Moskova-Tahran ilişkileri Avrasya entegrasyonunda yer alıp almayacağında da belirleyici olacaktır.
Türkiye ve Rusya arasındaki, kayıp yıllar olarak tabir edebileceğimiz 1990’lı yılların rekabet eksenli ilişkileri, 2000’li yıllarda yerini hem ekonomik hem politik anlamda oldukça olumlu bir seyirle gelişen işbirliği eksenli ilişkilere bıraktı. Türk-Rus ilişkileri günümüzde her ne kadar aralarındaki problemlerin bazılarını çözüme kavuşturamamış, kimisini arka plana atıp kimisini dondurmuş olsalar bile, iki ülke de son yıllarda bölgesel ve küresel planda birçok konuda yakın veya benzer duruş sergilemeye, en azında öyle görünmeye gayret ediyor. Bu iki tarafın da hemfikir olduğu bilinçli bir tercihtir. İki ülkenin Suriye krizinde gösterdiği tepkiler ister istemez akıllara acaba Türk-Rus ilişkilerinin geleceği ne olacak sorusunu getiriyor.
Putin, 2000 yılında Astana Lev Gumilev Üniversitesinde yaptığı konuşmada: “Avrasyacıların fikirleri özellikle günümüzde Bağımsız Devletler Topluluğu sonrasında oluşan eşit haklara dayalı ilişkilerimizin gelişmesine imkân vermiştir. Bu süreçte hem Batı hem de Doğu medeniyetlerin tarihleri boyunca elde ettikleri değerleri korumamız lazımdır.”[3] demiştir.
Putin, Gümrük Birliği ve diğer ekonomik adımları, ülkeler arasındaki entegrasyonu daha kolay sağlamaya yönelik ilk adımlar olarak nitelendirmiştir. Putin’e göre Avrasya Birliği: “Günümüzdeki dünyanın kubbelerinin biri olabilecek kuvvetli, uluslar üstü bir birliktir. Bu birlik aynı zamanda Avrupa ile hızlı gelişen Asya-Büyük Okyanus Bölgesi arasında etkili bağlantı projesi olacaktır.”[4]
Rusya Başkanına göre Avrasya Birliği, SSCB’nin restorasyonu veya kopyası olmayacaktır. Bu projenin kapıları, prensiplerini benimseyen her ülke için açıktır. Bu proje bazı ülkelerin Avrupalılık seçimiyle de çelişmeyecektir.
Vladimir Putin, Avrasyacılık prensipleri ve gelenekleri çerçevesinde kültür, medeniyet, kimlik hakkındaki görüşlerini birçok platformda dile getirmiştir. Mesela, 2013 yılında Valday Kulübü[5]nün düzenlediği toplantıda devlet ve milli ideolojiye dair konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştır: “Görüyoruz ki, Avrupa-Atlantik ülkelerinin bazıları resmen kendi köklerinden, Batı medeniyetinin esası olan Hıristiyan değerleri dâhil olmak üzere vazgeçme yoluna girdiler. Şu anda çoğunlukla ahlaki prensipler ve geleneksel kimliklerini reddediyorlar. Hatta milli, kültürel, dinsel ve cinsel değerleri bile inkâr ediyorlar. Bu yeni değerlere göre çok çocuklu aile anlayışı ile tek cinsli partnerlik aynı tutuluyor. Tanrıya inananlara da şeytana tapanlara da aynı biçimde muamele ediliyor. Siyasi anlamda tam bir aşırılık politikası var. Sübyancılık propagandasını amaç edinmiş partilere bile izin verilecekmiş. Bazı Avrupa ülkelerinde insanlar inançlarını saklıyorlar. Hatta Tanrıya inandığını söylemeye utanıyorlar. Bazı ülkelerde dini bayramlar iptal ediliyor veya onlara başka isimler veriliyor. Bu bayramların dini ve ahlaki temelleri gizleniyor. İşte bu modeli bize ve tüm dünyaya zorunlu olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar. Eminim ki bu bozulma ve geriye dönüş derin demografik ve ahlaki krize giden bir yoldur…”[6]
Putin, Avrasya Birliği fikrini yeni asırda Avrasya toplumlarını ve Avrasya tarihsel kimliğini koruma projesi olarak da değerlendirmiştir. Avrasya entegrasyonunu, bütün eski Sovyet ülkeler için Avrupa veya Asya örneğinde merkez değil de tüm dünya için küresel gelişme merkezi olarak ifade etmiştir. Avrasya entegrasyonunun çeşitlilik prensibine dayanarak kurulacağına vurgu yapmıştır. Bu birlikte herkesin özgün şahsiyeti, özel kimliği ve politik bağımsızlığının muhafaza edileceğini söylemiştir. Avrasya Birliği ortaklarıyla birlikte adım adım ve tutarlı biçimde bu projeyi gerçekleştireceklerini ilan etmiştir. Avrasya Birliğinin dünya çeşitliliğine ve gelişmesine katkısı olacağını ümit ettiğini söylemiştir.[7]
Putin, 24 Kasım 2015 Türkiye ile yaşanılan uçak krizine kadar Türkiye’nin Avrasya entegrasyonunda yer almasına mesafeli yaklaşmıştır. Fakat uçak krizi sonrası ABD/NATO’nun Rus sınırlarına doğru yaklaşması Putin’in Türkiyesiz Avrasya fikrini değiştirmesine neden olmuştur. Çin’in de desteğiyle Türkiye ve İran’ın da içinde yer alacağı Avrasya Medeniyeti fikri Rusya’da daha çok konuşulmaya başlanmıştır. Putin’in Türkiye’ye dair olumlu düşünceleri aynı zamanda birçok Rus teorisyen ve uzmanı da etkilemiştir. Türkiye’nin Avrasya entegrasyonuna karşı olan Dugin başta olmak üzere LDP Başkanı Jirinovskiy vd. Türkiye taraftarı politikalar ve fikirler öne sürmeye başlamışlardır.
Türk-Rus Ortaklığında Avrasya Medeniyetinin Temelleri
Türkler İslâmiyet’i benimsedikten sonra coğrafi anlamda Doğu-Batı hâkimiyetlerini daha da kuvvetlendirmiştir. Türkler ilk Avrasya deneyimini Hun İmparatorluğu çatısı altında tüm konargöçer toplulukları birleştirerek yaşamışlardır. Türkler, tarihi gelişmeleri içinde İran ve Orta Asya coğrafyasında kurdukları devletlerle birçok etnik topluluğu bir araya getirmişler ve yönetmişlerdir. Günümüzde bu tarihi coğrafya Avrasya olarak tanımlanmaktadır. Türklerin Avrasya coğrafyasının her bölgesinde mezarlar/anıtlar, etnolojik ve antropolojik hatıraları vardır. Fakat Türklerin Avrasyasında bir bütünlük olmamıştır. Türklerin konargöçer kültürleri kendilerine bir dinamizm ve hâkimiyet kazandırmışsa da Avrasya’da rekabet ve çatışma her zaman olmuştur.
Türk-Rus toplumunun birbiriyle benzeşen tarafları çoktur. Rusya Göktürk, Hun ve Altın Orda devletinin coğrafi, etnik ve kültürel mirası üzerinde oturmaktadır. Türkiye ise Rusların oldukça değer verdiği Bizans coğrafyası mirası üzerindedir. Günümüzde Rusya coğrafyasında Tatar, Başkırt, Hakas, Tuva, Nogay, Altay, Karaçay, Yakut vb. Türkler yaşarken Türkiye coğrafyasında da Ermeni, Çerkes, Çeçen, Rum, Gürcü vb. halklar vardır. Türkiye’nin Rusya’yı parçalayarak Turan İmparatorluğu kurmaya yönelik planları olmadığı gibi Rusya’nın da Türkiye’yi parçalayarak ayrıştırma planları olmamalıdır. Bu iki ülke Rus Avrasyacılığı ile Türk Avrasyacılığını bir araya getirerek akrabalık ilişkileriyle doğal müttefik olabilirler. Rusya ve Türkiye’nin birlikte hareket etmeyip de rekabete girerek yapacağı mücadelede kaybeden her iki ülke olacak ve meyvesini başka ülkeler toplayacaktır.
Tarihte Rusya-Türkiye mücadelesinden hem İngiltere, hem Fransa hem de diğer Avrupa ülkeleri faydalanmıştır. İki devletin mücadelesinde Osmanlı Devleti yıkılmış Rusya’da da Bolşevik İhtilali gerçekleşmiştir. Rusya’nın sıcak denizlere ulaşması için Türkiye’ye, Türkiye’nin de Avrasya’daki Türklerle iletişim için Rusya’ya ihtiyacı vardır.
Türk Avrasyacılığı, Türkiye’de henüz alternatif bir açılım, yeterli bir ideoloji yahut strateji oluşturamamıştır. Türkiye’de Türk Avrasyacılığının temellerini atan en önemli teorisyen veya politikacılar Yusuf Akçura, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan vd.dir.
Türk-Rus ilişkileri 2005-2015 yılları arasında stratejik boyutta ilerlemiştir. Her iki ülkede karşılıklı toplumsal ve ekonomik bağların güçlenmesi doğrudan işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Rus Avrasyacılığı, Avrupa Birliğinin aksine İslama daha sıcak yaklaşmaktadır. Türkiye’nin İslami hassasiyetleri Rusya açısından bir sakınca oluşturmamaktadır. Rusya açısından bakıldığında Türk Avrasyacılığının en büyük olumsuzluğu Orta Asya ve Kafkasya’da yaşayan soydaşları ve dindaşları üzerinde kuracağı etkidir. Türkiye’nin Avrasyacılık stratejisi yavaş ve dengeli olmalıdır. Hızlı bir strateji değişikliği tüm çevre ülkeleri endişelendirebilir. Türkiye, Rusya ile yaşanılan uçak krizini en kısa sürede tatlıya bağlayarak Rusya-İran işbirliğini güçlendirmeye başlamıştır. Türkiye’nin Rusya ile çatışmaktan işbirliğine dönüştürme politikası ABD-AB ile olan ilişkilerini de etkilemektedir. Türkiye hem Batı hem de Doğu arasındaki münasebetlerini ölçülü biçimde sürdürebileceği şüphelidir. Çünkü kutuplar belirginleştikçe taraf seçmek de mecburi hale gelebilecektir.
Rusya’nın Türkiye’yi Avrasya Birliği ve Şanghay İşbirliği Örgütü konusunda ümitlendirmesi Türkiye’de Avrasyacılık fikrinin yaygınlaşmasını ve Batı karşıtı bir çevrenin oluşmasını sağlamıştır. AK Parti aslında yeri geldiğinde dış politikada pragmatik bir siyaset izlemiştir. Rusya, Türkiye ile ilişkilerde ekonomik çıkarları ve enerji alanında işbirliğini ön planda tutmuştur. Türkiye, Rusya ile yakınlaşma siyasetini ideolojik, duygusal ve aşırı milliyetçi düşüncelerden arındırarak uzun vadeli perspektife bağlı gerçekçi politikalar ölçüsünde yürütmüştür. Türkiye sadece Moskova ile değil aynı zamanda Balkanlar, Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle de iyi komşuluk ve ortaklık ilişkileri kurmuştur.
Batı (Avrupa) ile Doğu (Asya) arasında köprü olan Avrasya’daki toplulukların temsilciliğini Türkiye ve Rusya yapabilir. Bu iki ülkenin tek başına hareket edeceği bir Avrasya’nın etkisi de istenildiği ölçüde olmayacaktır. Günümüzde Avrasya, dünya hâkimiyeti için ABD, Rusya ve Çin’in mücadele sahasıdır. Türkiye, İran ve Hindistan da bu mücadeleye zamanla dâhil olmuşlardır. Türkiye-Kafkaslar ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri hem sahip oldukları yeraltı zenginlikleri ve petrol kaynakları hem de enerji ulaşım hatları açısından bir çekişme bölgesidir. Bu bölge genelde Türk ve akraba toplulukların yaşadığı sahalardır.
AB, Türkiye’nin 100 yılı aşkın süredir oluşturmaya çalıştığı Avrupalı, Batılı kimliğini tanımamıştır. Türkiye, AB tarafından yarı yolda bırakılmıştır. Türkiye, AB’nin bu tavrı sonrasında kendi başına politikalar üretebilmelidir. Türkiye, AB’nin kendisine karşı uyguladığı çifte standart dolayısıyla Arap Baharı başta olmak üzere Suriye krizinde bağımsız hareket etmiştir. Türkiye’nin bağımsız hareketleri AB’yi olumsuz etkilemiştir. Türkiye’nin desteği ve işbirliğinden yoksun AB, Suriye krizi sonrasında sınırlarını bile koruyamaz hale gelmiştir. Gelişen şartlara bağlı olarak artan mülteci krizi ve Rusya’nın tutumu karşısında Türkiye ile yeniden masaya oturan AB, başta vize rejimi olmak üzere birçok konuda uzlaşmaya varmıştır. ABD ve AB’nin Türkiye’yi kışkırtarak Rusya ile krize giden yolu açmaları 24 Kasım 2015 tarihindeki Rus uçağının düşürülmesi krizini doğurmuştur. 24 Kasım 2015 tarihi Avrasya’da Türk-Rus rekabetinin başlangıcı ve tescillenmesi olarak nitelendirilirken tüm hesapların altüst edildiği 27 Haziran 2016 tarihindeki Rusya-Türkiye normalleşme süreci aslında bir bakıma Avrasya Medeniyeti düşüncesinin başlangıcı olmuştur.
[1] Askhat Kessikbayev, Soğuk Savaş Sonrası Avrasya Jeopolitiği: Orta Asya’da Yapısal Dönüşüm, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2007, s. 23.
[2] N.S. Trubetskoy, “Vavilonskaya başnia i smeşeniye yazıkov”, İzvestiya Akademii Nauk SSSR, Otdeleniye literayturı i yazıka, No 2, 1990, s. 157.
[3] Vıstupleniye va vstreçe s prepodavatelami i studentami Evraziyskogo natsıonalnogo universiteta imeni Lva G. http://www.kremlin.ru/events/president/transcripts/21625 (Erişim Tarihi: 28 Ekim 2015).
[4] V.V. Putin, “Novıy integratsıonnıy proyekt dla Evrazii-buduşeye, kotoroye rojdayetsa segodnia”, İzvestiya Gazetesi, 03.10.2011. bkz. http://izvestia.ru/news/502761
[5] Valday Kulübü veya Valday Uluslararası Müzakere Kulübü, ilk defa 2004 yılında Rusya’nın Velikiy Novgorod bölgesinde Valday Gölü çevresinde toplanmıştır. Bu kulübün toplantılarında 21. yüzyılın politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel konuları ele alınmaktadır. Putin, Kulüp toplantılarına devamlı olarak katılmaktadır. Bakınız: http://valdaiclub.com/
[6] Valday Uluslararası Müzakere Kulübü’nün toplantıları ve tutanakları için bakınız: http://kremlin.ru/events/president/news/19243
[7] Age.
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.