Prof. Dr. Salih Yılmaz Astana Görüşmelerini Değerlendirdi
RUSEN Başkanı Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salih Yılmaz, TRT Haber’de 6. Astana Görüşmelerini değerlendirdi.
Yılmaz’ın genel değerlendirmesi şöyleydi: ” 6. Astana Görüşmeleri Türkiye-Rusya ve İran açısından önemliydi. Sonuçlarına baktığımızda Suriye’de barış umudunun arttığını söyleyebiliriz. Öncelikle İdlip’in güvenli bölge olarak sınırları belirlendi. Bu sınırlar içerisinde üç garantör ülke Türkiye, Rusya ve İran güvenliği birlikte sağlayacaklar.
Türkiye, İdlib’te 35-50 km kuzeye kadar olan bölgede bir kontrol bölgesi kuracaktır. Türkiye’den sonraki bölgede ise Rus kontrol noktası olacaktır. Rusya’nın kontrol noktasından sonraki çüncü bölgede Suriye ordusu ve İran’ın ortak kuracağı kontrol noktası kurulacaktır.
Türkiye’nin kontolünde olan bölgenin 35 km genişliğinde 130 km uzunluğunda olması planlanıyor.Bu haliyle Türkiye’nin İdlib’te üçüncü bölge olarak sınıflandırılan alanda 5.000 km bir alanda hakimiyet kurması kesinleşmiş gibi duruyor. Bu bölgede yaklaşık 2 milyon kişinin yaşadığı hesaplanıyor. İdlib’in merkezi ve Türkiye sınırı Türk ordusunun kontrolünde ve muhaliflerin yönetimine bırakılıyor. Astana Anlaşması ile aslında İdlib’te Muhalifler ile Eed/İran güçleri arasında tampon kontorl noktasını Ruslar oluşturarak bir şekilde bunların karşı karşıya gelmesi önlenmiş oldu.
Muhaliflerin bulunduğu tüm bölgelerde güvenlik Türkiye’den sorumlu olacak. Esed güçlerinin etkin olduğüu bölgelerde ise Rusya ve İran birlikte çalışacaklar. Bu kararın en önemli noktası muhaliflerin Türkiye ile muhatap olacak olmasıdır. Bu sayede ara formül ile barış sağlanmış gibi duruyor.
Muhalifler zaten İran ve Rusya’nın kendi bölgelerinde etkin olmasını istemiyorlardı. Türkiye’nin muhalif bölgelerin güvenliğini sağlamasıyla yerel polis güçleri ile yerel yönetimin de muhalifler tarafından kontrol edilmesi söz konusu olacaktır. Ayrıca bölgeden Türkiye’ye göçün önü kesilerek tersine Türkiye’den İdlib’e göçün önü açılacaktır. Ayrıca Astana Görüşmeleri öncesi ABD’nin açıklamalarında İdlib’te HTŞ’nin hakim olması sebebiyle PYD ile bu bölgeye de operasyon ihtimali gündemdeydi. Fakat üç garantör ülkenin İdlib konusunda anlaşmasıyla ABD’nin stratejisi de İdlib’te çöktü diyebiliriz. Aslında bu üç ülke İdlib’te vardıkları anlaşmayla terör koridorunun da tamamıyla önünü kesmiş oldular.
Astana Görüşmelerine girmeden önce İdlib’in sınırlarının belirlenmesi yanında karşılıklı tutukluların değişimi, tarihi bölgelerdeki mayınların temizlenmesi, cenazelerin teslimi vb. konularda da karşılıklı görüş alışverişi vardı. Fakat diğer konularda anlaşma sağlanamadı.
Astana Görüşmeleri sonrası alınan kararla bundan sonra ABD ile müttefiki PYD’nin daha da güneye inerek Esed güçleri ve dolayısıyla Rusya/İran ile çatışma riski artmıştır. Bundan sonra bu kuvvetler arasında yeni krizlerin doğması beklenebilir. Ayrıca Türkiye önemli oranda İdlib ile ilgili göç ve güvenlik sorununu halletikten sonra kuzeyde güvenlik sorunu oluşturan PKK’nın Suriye kolu PYD ile yapılacak mücadeleye odaklanacaktır.
ABD’nin PYD ile olan işbirliğinin sadece Suriye’de geçerli olacağını düşünenler yanılıyorlar. ABD için bundan sonra PYD tüm Ortadoğu’da bir kara gücü olarak kullanılacaktır. Zaten ABD’de çıkan uzman görüşlerinde tıpkı 2011’de Suriye’yi parçalama planlarında olduğu gibi İran hedefe konulmuş durumdadır. Irak’ın kuzetinde ortaya çıkan yeni kriz durumu ile ABD’nin PYD’ye yapmış olduğu silah yardımını artırmasını asıl planın Suriye değil aynı zamanda İran da olduğunu ortaya koymaktadır.
ABD Devlet Başkanı Trump’ın kongreden geçirdiği Suriye’deki muhaliflere 2.3 milyar dolarlık silah yardımı tasarısı bağlamında PYD’ye yaklaşık 700 milyon dolarlık bir yarıdmın yapıldığı resmi olmayan rakamlardan biliyoruz. Bu silahların genelde Balkan ülkelerindeki eski Sovyet tarzı fabrikalardan alındığı ve silahların gittiği kaynağın da belli olmadığı bağımsız gazetecilerin raporlarından anlaşılmaktadır. Silah fabrikalarından alınan silahların varış noktası belli olmadığından bu silahların akibeti de belli değildir. Türkiye’nin PKK ile yaptığı operasyonlarda yakalanan yeni nesil silahların da bu akibeti belli olmayan yardımlarla Suriye’de PYD’ye verilen silahlar olduğu anlaşılmaktadır.
Gelinen noktada ABD ile kaşısındaymış gibi duran Türkiye/Rusya/İran arasında Suriye’de stratejik hamleler hızlı biçimde değişmektedir. İki blok halinde hareket eden bu durumda İsrail ve Suudi Arabistan’ın da dışarıdan oyuncu olarak etkinlikleri vardır. Taraflar arasındaki rekabetin nerede sonlanacağı konusunda yakın döneme dair birşey söylemek mümkün gözükmüyor. Çünkü bu rekabette Suriye tek başına bir hedef değildir. Bu hedef içerisinde Türkiye, Rusya, Irak ve İran da vardır.
Türkiye’de 15 Temmuz FETÖ Darbe girişimi, Rusya’ya uygulanan ambargolar, İran’ın uluslarraası hedef haline getirilmesi aslında bir planın parçasıdır.”
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.