Farsça Kaynaklara Göre Tıp Bilgini İbn-i Sina
Buhara yakınlarındaki Afşana köyünde (Özbekistan) Hicri 370 (M.S 980) yılında dünyaya gelmiş ve Hamedan şehrinde (İran) 427 Hicri (Miladi 1037) tarihinde vefat etmiştir. Babası Abdullah Balh şehrinden, annesi Stara Afşana şehrinden gelmektedir. Tıp adamı, fizikçi, yazar, filozof ve bilim insanıdır. Çalışmalarını tıp ve felsefe alanında yoğunlaştıran İbn-i Sina, değişik alanlarda 200 kitap yazmıştır.
İbn-i Sina, 5 yaşındayken babası Abdullah, Samani İmparatorluğu´nun önemli şehri olan Belh´ten gelen saygın bir bilim adamıydı. Buhara´da iyi bir eğitim almıştır. Olağanüstü hafızası ve zekası da bu konuda ona çok yardımcı olmuştur. 10 yaşında geometri, matematik ve Arapça öğrenmiştir. Doğa, bitki ve hayvanlara karşı özel bir ilgisi vardı.
Geometri (özellikle Öklid geometrisi), mantık, fıkıh, sarf, nahiv, tıp ve doğabilim üstüne çalışmalar yapmıştır. 14 yaşına geldiğinde öğretmenlerini geçmeye başlamıştı. Babası oğlu İbn-i Sina’nın ilmi seviyesini artırması için ilk olarak “İlm-i Fıkıh” dersini İsmail Zahit’ten almasını sağlamış, sonra da Profesör Abdullah Natel’in yanına vermiştir. Böylece matematik ve edebiyat derslerini tamamlanmıştır. Keskin zekâsı ve güçlü hafızası sayesinde hocalarını geçmiştir. 16 yaşında tıbbi bilgileri öğrenmiş ve yeni tedaviler geliştirmiştir.
İbn-i Sina bu genç yaşında fıkıh alanında çalışmalar yapmış ve bu alandaki dönemin diğer uzmanlarıyla ilmi tartışmalara girmiştir. Ondan sonra 1,5 yıl daha mantık ve felsefe üzerine kitaplar okumuş ve bu alanda çalışmıştır. Öz geçmişini ele alan kaynaklara göre İbn-i Sina bu süreçte geceleri bile uyumayan, günlerini ilmi çalışmalarla ve kitap okumayla geçiren bir şahsiyettir. Geceleri bile mum ışığında sabahlara kadar okuyup çalışmalar yaptığı rivayet edilmektedir. Çalışma esnasında önüne bir sürü kâğıt alarak yazıp çizer, meseleleri ve olayları inceleyerek sonuçlarını çıkarırmış. Ayrıca yazdığı yazılarda dil bilgisi kurallarına da dikkat edermiş.
Ünlü bilgin anlamakta zorlandığı metafizik konularda kendisine yardımcı olması için Yüce Allah’a (cc) dua edermiş. Karşılaştığı bir güçlüğü yendiği zaman da Mevlâ´ya şükrünü ifade etmek üzere secdelere kapanır, namaz kılar ve sadakalar dağıtırmış. Çalışmalarında gözlem ve deneylere önem vermiştir. İlmin enginliği ve sonsuzluğu konusundaki şu sözü meşhurdur: “Bildim ve anladım ki, hiçbir şey bilinmemiş ve hiçbir şey anlaşılmamıştır”.
Buhara Emiri Nuh İbn-i Mansur’u ağır bir hastalıktan kurtarmış ve Emir´in yanında çalışmaya başlamıştır. Bu hizmetinin karşılığında aldığı en önemli ödül Samanilerin resmi kütüphanesinden dilediğince yararlanmak olmuştur. Bu sayede pek çok eseri elinin altında bulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirmiştir. 19 yaşında doktor ünvanı elde etmiş ve ücret almaksızın hastaları tedaviye başlamıştır. 20’li yaşlarda yazdığı pek çok kitap vardır; bunlardan birisi de 21 cilten oluşan felsefe hakkındaki kitabıdır. EI-Bîrûni gibi büyük bir âlimin, onun çalışkanlığına, bilgisine değer vermesi, kendisini yanına kabul etmesi, beraber çalışması, hakkında kıskançlıklara yol açmıştır.
Bir gün kütüphanede kitap okurken yangın çıktığını fark edip söndürmeye çalışmış ama düşmanları onu bilerek kundaklama yapmakla suçlamıştır. 22 yaşında babasını kaybetmiş ve Hicri 379 yılında arkadaşı Abu Sehil ile Buhara’yı terk edip Harzem’e gitmiştir. Babası ölünce, Cür-can´da Şirazlı Ebu Muhammed´ten destek görmüştür (Tıp Kanunu´nu Cürcan´da yazmıştır). Harzem´de barınamayarak yeniden yollara düşmüştür. Şehirden şehre dolaşarak nihayet Hemedan´a kadar gelmiş ve orada kalmaya karar vermiştir. Çağında tanınan bütün Yunan filozoflarının ve Anadolu doğacılarının yapıtlarını incelemiştir. 1004 yılının Aralık ayında Samani Hanedanı sona ermiştir. İbn-i Sina ise Gazneli Mahmud´un teklifini geri çevirmiş ve Batıya Ürgenç´e gitmiştir. Buradaki vezir, bilim dostuydu ve ona küçük de olsa bir maaş bağlamıştır.
Yetenekleri için kullanma sahası arayan İbn-i Sina Merv´den Nişabur´a ve Horasan sınırlarına kadar bölgeyi adım adım dolaşmıştır. Kendisi de şair ve bilim adamı olan ve İbn-i Sina´ya sığınak sağlayan hükümdar Kabus bu sırada çıkan ayaklanmada hayatını kaybetmiş, İbn-i Sina´nın kendisi de şiddetli bir hastalığa yakalanmıştır. Sonunda Hazar Denizi kıyısındaki Gorgan´da eski bir arkadaşına rastlamış ve onun yanına yerleşmiştir. Bu kentte mantık ve astronomi dersleri vermeye başlamıştır. “Kanun” adlı kitabının başlangıcı da bu döneme rastlar.
Daha sonra Rey´de ve Kazvin´de çalışmıştır. Yeni eserler yazmaya da devam etmiştir. Savaş sona erdikten sonra Hamedan Emirinin yanında çalışmıştır. Kısa süre sonra İbn-i Sina, kardeşi, iyi bir öğrencisi ve iki köleyle birlikte kılık değiştirip şehirden kaçmıştır ve korku dolu bir yolculuktan sonra çok iyi karşılandıkları İsfahan´a ulaşmış ve İsfahan Valisinin yanına yerleşmiştir. Bunu öğrenen Hamedan Emiri İbn-i Sina´yı yakalatıp hapsetmiştir.
İbn-i Sina iki önemli bilim merkezi olan İsfahan ve Hamedan’a gitmeyi arzu etmişti ve buraları çok seviyordu. Şehirde onu sevenler ve takip edenler ona çok değer atfediyorlardı. Burada 15 yıl arayış içinde yaşamıştır. Aynı zamanda birçok kitap yazmıştır. Hatta Rasathane yapmaya başlamış, ama bu çok uzun sürmemiştir. Zira Masoud Ghaznavi’nın oğlu Sultan Mahmud Ghaznavi’nin askeri saldırısı nedeniyle eserlerin ve kitapların çoğu yok olmuştur.
Orta yaşlarındayken ibn-i Sina bir tez yazmıştır ki Latincesi “De Conglutineation Lagibum’dır”. Bu tezde doğa ve dünyada dağların nasıl oluştuğunun üzerinde durmuş ve yaklaşımı şöyle olmuştur; “Dağların oluşumu ikiye ayrılır, birincisi yerkabuğun yükselişi, yani çok güçlü depremler neticesinde ortaya çıkarlar, ikincisi ise su akışı ve borusudur; vadiler ve dereleri oluşturur aynı zamanda dünyanın şeklini belirler bu yüzden zemin yumuşaktır bazıları su bazıları da ruzgar neticesinde bir yerden başka yere intikal eder ve dağları oluşturur”.
İbn-i Sina geliştirdiği sistematik ve mantıksal kuramları tıpta da mümkün oldukça matematiksel kurallar ekseninde uygulamaya çalışmıştır. Ona göre bilim adamının mükemelliği felsefeye hâkim olmasıdır. Aristoteles´in düşüncesinin ayrıntılı bir şekilde anlaşılması için kendi yazdığı bir tezde “metafizik alanında 40 kez kitap okudum ve sonunda Ebu Nasr Farabi tarafından yazılan bu kitabın hedefini ve anlamını anladım” demektedir.
İbni Sînâ çoğu fizik, astronomi ve felsefe alanında olmak üzere yaklaşık 150 kadar ilmi eser yazmıştır. Farsça olan birkaçı dışında bunların hepsi Arapçadır. Çünkü o devirde ilmi eserleri Arap diliyle yazmak âdettir. Arapça´ya bu bakımdan değer verilirdi. İbni Sînâ‘nın özellikle tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur. Bu yüzden Doğu ve Batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla 600 yıl hükmetmiştir.
İbn-i Sina yaşamı boyunca felsefik bakımdan iki önemli dönemden geçmiştir. Birincisi felsefik açıdan öğretici, yorumcu ve profesyonel Aristo dönemi; ikincisi kendisinin yazdığı gibi fikirlerini geliştiren “Eshraq Mektebini” takip etmesidir.
Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin çeşitli alanlarında seçkinleşmiş olan İbn-i Sinâ, matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları; astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir.
Astroloji ve simyaya itibar etmemiş, Dönüşüm Kuramı´nın doğru olup olmadığını yapmış olduğu deneylerle araştırmış ve doğru olmadığı sonucuna ulaşmıştır. İbn-i Sinâ´ya göre, her element sadece kendisine özgü niteliklere sahiptir ve dolayısıyla daha değersiz metallerden altın ve gümüş gibi daha değerli metallerin elde edilmesi mümkün değildir.
İbn-i Sinâ, her şeyden önce bir hekimdir ve bu alandaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Tıpla ilgili birçok eser kaleme almıştır; bunlar arasında özellikle kalp-damar sistemi ile ilgili olanlar dikkat çekicidir.
5 kitaptan oluşan “El-Kanun fi´t-Tıb” adlı ansiklopedik eserin birinci kitabı, anatomi ve koruyucu hekimlik, ikinci kitabı basit ilaçlar, üçüncü kitabı patoloji, dördüncü kitabı ilaçlarla ve cerrahi yöntemlerle tedavi ve beşinci kitabı ise çeşitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir.
İbn-i Sinâ´nın söz konusu eseri incelendiğinde, konuları sistematik bir biçimde incelediği görülür. Tarihte ilk defa, tıp ve cerrahiyi iki ayrı disiplin olarak değerlendiren İbn-i Sinâ, cerrahi tedavinin sağlıklı olarak yürütülebilmesi için anatominin önemini özellikle vurgulamıştır. Hayati tehlikenin çok yüksek olmasından ötürü pek gözde olmayan cerrahi tedavi ile ilgili örnekler vermiş ve ameliyatlarda kullanılmak üzere bazı aletler önermiştir.
Gözle de ilgilenmiş olan İbn-i Sinâ, döneminin seçkin fizikçilerinden İbn-i Heysem gibi, Göz-Işın Kuramı´nı savunmuş ve üst göz kapağının dışa dönmesi, sürekli beyaz renge veya kara bakmaktan meydana gelen kar körlüğü gibi daha önce söz konusu edilmemiş hastalıklar hakkında da ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur.
“Şifa” adlı eseri bir felsefe ansiklopedisidir. Diğer eserlerine gelince bunlar arasında en tanınmış olanlarından “el-Kanun fit-Tıb” isimli kitabı tamamen bir tıp ansiklopedisidir. “Necât” ve “İşârât” adlı kitapları ve Aristo’nun felsefesini anlatan yirmi ciltlik “Kitâbül-İnsâf’ı” başta gelen eserlerindendir. İbn-i Sina kimya alanında da çalışmış ve önemli keşiflerde bulunmuştur. Bu hususta Berthelet, kimya ilminin bugünkü hale gelmesinde İbni Sina’nın büyük yardımı olduğunu söyler. Bu çalışmaları ve etkileriyle İbni Sina Doğu ve Batı kültürünü geliştiren büyük bilginlerden biri olmuştur. Bütün bunların dışında İbn-i Sina çok güzel şiirler de yazmıştır. Hatta Türkçe olarak yazmış olduğu şiirleri de vardır.
İbn-i Sina’nın “Kanûn” adlı eseri XII. yüzyılda Latinceye çevrilmiş ve Batı tıp âleminde büyük yankı bulmuştur. Roma’nın hem Galen’i, hem de Er Razi ilimde eriştikleri tahtlarından indirilmiş; çağın Fransa’sının en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversiteleri’nin temel kitabı ise “Kanûn” olmuştur. Durum XVII. yüzyılın ortalarına kadar böyle devam etti ve İbn-i Sina, 700 yıl Avrupa’nın tıp hocası oldu. 600 yıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabın en başında İbn-i Sina’nın Kanûn’u da yer almıştır. Bugün hala Paris Üniversitesi ‘nin tıp fakültesi öğrencileri St. Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunda iki kişinin duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar. Bu iki portre, İbn-i Sina ve er-Razi ye aittir.
İbn-i Sina bugün Batı eczacılığına mal edilen 780 ilacı “Kanun” adlı eserinde tespit etmiş, ilaçla tedâvinin rûhî tedaviyle desteklenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. “Biz en iyi tedâvinin hastanın zihnî ve rûhî kuvvetlerini takviye eden, cesaretini artıran, muhitini güzel ve hoşa giden tarzda tertipleyen, müzik dinleten, onu sevdiği kimselerle bir araya getiren tedâvi şekli olduğunu düşünmeye mecburuz” demektedir.
İbn-i Sînâ’ya göre doktorluk, hayatın normal akışını köstekleyen bir engeli ortadan kaldırmaktır. Hekimlik, sıhhati koruma ve kaybolduğunda onu bulma sanatıdır. Tıp ilmi, insan vücudunun sağlık ve hastalığını konu alan; sağlığın devamı, hastalığın tedavisi için uygun yöntemler uygulayan bir disiplindir. İbn-i Sînâ çok dindar ve cömert bir bilgindi; bütün varlığını Hak yoluna sarfederdi. Buna rağmen ömrünü, kâh ilmin kadrini bilen Sâmânî hükümdarları sarayında, kâh düşürüldüğü hapishânelerde, kâh dostlarının evinde saklanarak geçirmiştir.
Hamedan’da kulunç (kendisi bu hastalığın tedavisini bulmak için uğraşırken) ve mide hastalığına yakalanıp nihayet çileli hayatının en verimli çağı olan 57 yaşında vefat etmiştir. Tabipler pîrinin kısacık hayatında birbirinden farklı bilim dallarında, her biri o bilim tarihinde bir dönüm noktası olacak muazzam eserleri hayatına nasıl sığdırdığı akılları zorlayan bir sorudur.
BAŞLICA ESERLERİ :
El-Kanun fi´t-Tıb (“Hekimlik Yasası”); Kitabü´l-Necat (“Kurtuluş Kitabı”); Risale fi-İlmü´l-Ahlak (“Ahlak Konusunda Kitapçık”); İşarat ve´l-Tembihat (“Belirtiler ve Uyarılar”); Kitabü´ş-Şifa (“Sağlık Kitabı”). İbn-i Sina Sözleri.
Kanun Fi’t-Tıb: 1 milyon kelimelik 5 ciltli dev bir tıp ansiklopedisidir.
Eş-şifâ: İbn-i Sînâ’nın en büyük ve en sistemli eseridir. Mantık, fizik, metafizik, ilahiyat, ekonomi, siyaset ve mûsikîden bahseden 18 ciltlik muazzam bir eserdir.
Kanun: Bedenî ve ruhî hastalıkları tedavî ve şifa kitabıdır. Kanun da Şifa gibi asırlar boyu Batı´da ders kitabı olarak okutuldu.
El-Hidâye fi’l-Hikme: Metafizik, tabiî ilimler ve mantıktan bahseder. En çok şerhi yazılan eserlerdendir.
El-İşârât ve’t-Tembîhât: Tabipler pîrinin hayatının sonlarına doğru felsefî sisteminde yaptığı düzeltmelere yer verir.
Sağlığı Korumakla İlgili Sözleri
* Her hastalığı yapan bir kurttur. Yazık ki onu görecek elimizde âlet yoktur. (Mikroskop)
* Hazmolunmadan önce yenen yemek üzerine tekrar yemek yemekten sakın!
* Çok gerekli olmadıkça ilaç kullanma!
* Bütün hastalıklar esasen yenilen ve içilen şeylerden ileri gelmektedir.
Mariam HAFİZİ
Kaynakça:
buali.ir
danesnameh.roshd.ir
akairan.com
fa.wikipedia.org
kalam.se
buali.ir
YENİ HABERLER
YORUMLAR
Henüz hiç yorum yapılmamış.